Dünyada iken dostluk, kardeşlik, akrabalık tam manasıyla hayat bulmazken, nedense vefat haberi alır almaz bütün duygular, latifeler o tarafa yönelir. Ah ki vah. Gitti..
Halbuki dünyada biribirimize ihtiyacımız, muhabbetimiz, yardımlaşmamız ve müfritane irtibata çok ihtiyacımız varken, sudan bahanelerle; bize zararlı görünen ya da kendi mizacımızın bozulmasından kardeşimizi haksız gördüğümüz, bize uymayan duruş ve ahlâk yüzünden uzak durmamız ya da karşıya atmamız "Bütün müminler ancak kardeştir" emrini, en hafif tabirle ciddiye almamaktır.
Buradaki bu yanlışlarımız acaba ahirette nasıl karşılanacaktır diye kendimizi orda farzetsek...
Her Nurcu mahşer günü Üstadın sancağına doğru koşmak ümidiyle yaşar. Kendisi Üstada doğru giderken bir bakar ki dünyada yüzüne bakmadığı, hattâ küçük gördüğü, belki daire dışına attığı, dedikodusunu yaptığı başka bir Nurcu da yanındadır ve o da Üstada doğru gidenler arasındadır. Üstad onlara kucağını açmış bekliyor hayalindeyken birden Üstadın kızgın sesiyle yerlerinde taş kesilirler.
- Siz niye geldiniz bakayım, ne işiniz var burada?
O iki yolcu birbirlerinin gözünün içine şaşkın ve mahçup bakarken;
"Sizler dünyada iken İhlâs ve Uhuvvet Risalesini belki yüzlerce defa okuduğunuz halde, imandan sonra farz vazifeniz İttihad-ı İslâm iken, kendi aranızda kardeşliği tesis edemezken ne yüzle omuz omuza bana gelirsiniz, kardeşlik orada lazım iken burada kardeş mi oldunuz? Yıkılın karşımdan" derse ne cevap vereceğiz?
GÖNÜL VE DAVA ADAMI
Ameller niyete göredir kaidesince; İhlâs öyle bir şeydir ki aynı söz ve davranışı biri yapsa ihlâssız olduğu gibi bir başkasında ihlâs olabiliyor.
İşte Mehmed Özkan ağabey belki bir başkasında benzer bir hareket sırıtsa da onda, o kadar samimi ve gönülden geliyordu ki; yaptığı hizmetleri anlatırken değil soğuk beğendirmek, tam tersi onun o hizmetlerini dinlerken gıpta edip "ben niye yapamıyorum" diye bir yandan hayıflanırken diğer yandan şakirane iftihar ediyorsunuz.
Tokyo'da Japon'lara, Milano'da İtalyan'lara, Paris'te Fransızlara ve Köln'de Almanlara ve bir çok memlekette; tramwayda, trende, gençlere Risale anlatması ve cebinde gezdirdiği çok dilli Risale-i Nurlardan hediye etmesi her türlü takdirin fevkinde olup onu dinlerken aşka şevke gelirdiniz.
Her hangi bir rahatsızlığı pek bilinmez ya da kimseye söylemezdi belki de.
Tevriye günü anjiyo oldu ki herkes gibi gazetemizde Perşembe günü çıkacak baskıya geçmiş olsun mesajı vermişti. Biz de kendine mesaj attık ve müsaitse sesli bir görüşme isteğinde bulunduk. Mesajımızı gördü veya gördüler, ancak cevap gelmedi. Bir iki saat sonra da vefat haberi geldi ki şok.
İnsan bazen pişmanlık duyuyor. Nurcu her an her saat arayabilir denirdi eskiden. Zamana mı uyduk, gereksiz bir hassasiyet mi bilmiyoruz, sormadan direk aramadığımız için kahırlandık.
Bir çoğumuz gibi, bizi de derinden sarsan bu vefat belki de çok mesajları beraberinde getirdi ki
Mehmed Ağabey bize bayram mesajı mı gönderdi diye sormadan edemiyor insan.
Bu anî vefat haberinden okuyabildiğimiz mesajlar:
"Ben Mehmed Özkan aslen Konya'lı olup uzun senelerdir İzmir'de yaşıyordum. Demokrat olduğumuz için 19. Dönem İzmir milletvekili seçildik. Ancak bütün vatan sathında hizmet ettik, herkesin derdine derman olmaya çalıştık. İşimiz kuyumculuktu belki, amma esas mesleğimiz Nurculuk.
Hizmetim bitti şimdi ücret almaya gidiyorum. Milletvekilliği de, kuyumculuk da, yönetim kurulu da sizin olsun.
Harpler, ölenler, aç sefil gezenler, deveyi hamuduyla yutanlar, ölen bebekler, suçsuz yere zindanda yatanlar, siyaset için dinini satanlar, kırk yıllık kardeşine çamur atanlar...
Dünya sizin olsun ben gidiyorum.
Elveda.."
O aslî vatanına gitti. Rabbim rahmetiyle kuşatsın.