O alaca karanlıkta arabamın camına vuran meçhul kişiye dönüp zor farkedilen silüetini gördüğümde doğrusu irkilmiş ve korkmuştum. Camı indirdiğimde tanıdık ve oldukça sempatik hastamı görünce rahatlamıştım. Yıllardır tanıdığım bir insan..Hızlı konuşan, vücut dilini öne çıkaran, zayıf, çelimsiz ve de gönlü zengin bir insanla karşı karşıya idim. Çoğunlukla muayenehaneme gelirdi. Aramızda bir samimiyet de oluşmuştu.  Başladı o kendine özgü heyecanlı ve hızlı konuşmasına: “'Polikliniğin önünde 2 saattir bekliyorum, hastalar varken girmek istemedim. Sana bir leke gelir diye yalnız konuşalım istedim.” Şaşırmıştım. “Hele şöyle arabaya gelip oturun, öyle ayakta durmayın” deyip yanıma oturttum.  Hal hatır faslından sonra hemen konuya girme gereği duydu. “Hani kaç senedir rahat edemedim, bugün yarın derken şimdi müsait oldum, ama sakın hayır demeyeceksin!” Merak içindeyim ki sormayın gitsin. İçimden de diyorum ki “Bu kadar yorgunluğun üzerine lafı uzatmasa das bir an evvel eve varabilsem. Zaten turşu gibiyim. Sırtım ağrıyor. Karnım açlıktan zil çalıyor. Tam kontağı çevirirken de nereden çıktı!”  Hastam “hani 4 sene  önce muayenehanene en son geldiğimde param yoktu, haftaya getiririm demiştim, işte o parayı sana vermeye, borcumu ödemeye geldim” dediğinde olayı hatırlamıştım. Tebessüm ederek elimi de omuzuna attım ve “aman Nuh bey aradan bu kadar yıl geçmiş, ben zaten muayenehanemi kapatmışım, ne parası ne borcu, boşver şimdi” dediğimde para hala elinde idi. “Hayır, ben kul borcunun ne olduğunu iyi bilirim. Ahirete kul borcu ile gitmek istemiyorum. Şu parayı al da beni bu yükten kurtar” diyerek vücut diliyle de beni etki altına almaya çalışıyordu.
                Ben olayı soğutmaya çalışsam da o geçmişe gidip anlatmaya başladı. “Beni en çok etkileyen de ne oldu biliyor musun? Param yok beni muayene eder misin dediğimde demiştin ki paran yoksa duan da mı yok!” Hatırlamıştım..Hatta çıkarken rehin olarak nüfus cüzdanını bırakmak istediğinde şunu söylemiştim:”Asla böyle bir şey yapamam. Getirmesen de hakkımı helal ediyorum!”
                Baktım ki bana parayı verecek, ama yapıma da ters bir durum söz konusu.  Hastam baktı ki parayı almayacağım. Mahcubiyetten de kurtulmak istediği her halinden belli. “O zaman” dedi “”bari şimdi gidip beraber bir akşam yemeği yiyelim.” Buna da hayır dersem hastam alınganlık gösterecekti. “Tamam” dedim “gidelim.”
                Yol boyunca insanların gönül zenginliği, sadakati, samimiyeti hep aklımı kurcaladı. Nice zengin insanlar bilirim ki elleri titrer elini cebine attığında. Hele üç kuruşluk dünya menfaati için kardeşin kardeşe düştüğü bu dünyada böyle insanlara saygı duymamak mümkün mü! Hani meşhur bir derstir, anlatayım. Mevlana müritleriyle giderken yolda köpek sürüsüne rastlarlar. Hayvancağılar oynaşmakta koşuşmakta. Müridi “Üstadım” der “şunlar ne güzel geçiniyorlar, insanlardan da iyi anlaşıyorlar!” Mevlana o anlamlı sözünü söyler: “Sen hele ortaya bir kemik at da o zaman görürsün onları!”
                Yemek yerken başladı başından geçenlerti anlatmaya: “Hani beni muyenehanene getirip seninle tanıştıran o İsmail vardı ya bana ne oyunlar oynadı, benim hayatımı mahvetti” derken hırsından elleri titremekteydi. Devam etti: “Kirada 2 dairem vardı. Birgün geldi dedi ki sen koşturup durma. Notere gidelim, bana vekalet ver, kiracılarla ben muhatap olayım. Kiraları toplar, banka hesabına da yatırırım. Hani güveniyorum ya. Notere gittik, belgeyi okumadan imzaladım. Kiralar yatıyor. Bir süre sonra bankadan bir yazı geldi, beynimden vurulmuşa döndüm. Çektiğimiz krediyi ödememişiz. Bu yüzden dairelere banka el koymuş. Haciz gelmiş. Daireleri banka satışa çıkarmış”
               Ağzım bir karış açık, hayretle dinliyorum. “Ee sonra” diyebildim. Nuh bey anlatıyor: “Banka müdüründe aldım soluğu.Meğer o vekalete koydurduğu maddelerle İsmail daireleri ipotek ettirip yüklü miktarda kredi almış ve izini kaybettirmiş. Yurt dışına kaçmış. Bir tek o mu ki, daha birçok mağdur da bırakmış arkasında.
                Hastam anlatmaya devam ediyor. “Eşim ve çocuklarım da bana kızıp İstanbul'a yerleştiler. Köyde yapayalnız kaldım anlayacağın!”
               Bir aile dramı ile karşı karşıya idim. Teselli için ne söyleyebilirdim ki. İnsan her sakallıya dede dememeyi böylece öğreniyor demek ki... “Nuh bey” dedim, “desene ben direkten dönmüşüm!”
 “Nasıl yani” diye sordu.  “Hani” dedim, “İsmail doğal çocuk maması üretiyordu ya..Dükkanınınyerini biliyorsun. Beni de birkaç sefer kahve içmeye davet etmişti. Bana da ortaklık teklif edip hisse satmak istemişti. Kafama da yatmadı değil. Ama eşimin feraseti ve uyarısı sayesinde şu anda mağdurlar listesinde değilim.”
             Uzatmayalım..Aradan birkaç yıl geçmişti.Birgün Nuh Bey'in abisi beni alıp köydeki evlerine götürdü. Bir sefalet ki, anlatamam. Kötü bir kulübemsi ev ve bir kenarda Nuh Bey yatmakta...Ağır hasta...