Medya Arkası (20.09.2017)

Medya Arkası (20.09.2017)
Köşe yazarlarının gündeminde TEOG sınavının kaldırılması vardı. İşte günün öne çıkan yazıları:

İktidar yine muhalefet gibi / Mehmet Tezkan / Milliyet

Bu iktidarın yaptığı en iyi iş ne diye sorarsanız..

İktidardayken muhalefetteymiş gibi davranmaları derim..

Yıllarca bunu yaptılar..

15 yıllık iktidarlarının 9-10 yılı böyle geçti..

Hedeflerine mutlaka birilerini koydular..

Bu kâh asker oldu..

Kâh yüksek yargı..

Kâh YÖK, üniversiteler..

Kâh bürokrasi, kâh diplomasi, kâh iş adamları, kâh medya, kâh Merkez Bankası, kâh sendikalar, kâh STK’lar..

İcraat yaparken iktidar gibi davrandılar, meydanlara çıkınca muhalefet gibi..

Yıllar geçti..

Bütün kurumlar iktidar partisinin hinterlandına girdi..

Aradan 15 yıl geçti..

Kızacak, eleştirilecek, fatura kesecek, hedefe konacak ne kişi kaldı ne kurum.. Ama iktidar iktidardayken muhalefetmiş gibi davranma huyundan vazgeçmedi..

Çünkü bu yöntem tutmuştu..

Çünkü bu algı operasyonu karşılık bulmuştu..

İktidar şimdilerde başarısız oldukları işleri başkaları yapmış gibi gösterip, eleştirerek..

Teflon tava politikası izleyerek yoluna devam ediyor..

Onlarca örnek verebilirim..

Son örnek.. Milli Eğitim Bakanı’nın dünkü açıklamaları..

Bakan öyle sözler söyledi ki zannedersin ki..

AKP iktidara dün geldi..

Milli Eğitim Bakanlığı’nı dün devraldı..

Dedi ki; ‘İnanın evlatlarımız büyüyor, büyüdüğünü fark edemiyorsunuz. Etüt merkezleri ne kadar arttı değil mi? Sırf TEOG’dan dolayı arttı. Dolayısıyla da daha çocukluktan başlayarak evladınızın yarış atı konumuna gelmesini hangi anne baba ister? Biraz sevin biraz sayın, biraz ailesiyle kalsın, kardeşleriyle kalsın..’

Çocuklarımızı yarış atı olmaktan kurtaracağız..

Çocuklarımızı dershanelerin elinden alacağız..

Diyerek TEOG’u getiren kim?

Kendileri..

Bugün söylediklerine bakın..

TEOG’dan dolayı çocuklar yarış atına dönmüş!..

Bunu muhalefet söylemeli, muhalefet bas bas bağırmalı, ama iktidar söylüyor..

Yarın bunu da muhalefete yamamaya çalışırlar..

FETÖ’yü CHP’ye yamadıkları gibi..

Başkan galiba kendini şeyhülislam zannettin / Ertuğrul Özkök / Hürriyet

YENİ Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş göreve başlarken şu kesin yargıyı dile getirmiş:

“İnsanlık sekülerizmin ve hiçbir değer tanımamanın kıskacında kıvranmaktadır...”

“Sekülerlikle” “hiç birdeğer tanımamanın” nasıl yan yana getirildiğini anlamadım ama çok iyi anladığım bir şey var. 
Yeni başkan kendine bir dünya misyonu yüklemiş...

Ve bütün konuşmasında kendine yüklenen misyonu da tarif etmiş:

İnsanlığı sekülerizmin kıskacından kurtarmak...

Vay vay vay...

Karşıki dağları yaratmak olayı yani...

Cumhurbaşkanı’nın veya Başbakan’ın veya bağlı bulunduğu bakanın başkana şunu hatırlatması gerekmez mi:

“Biiir... Başkan sen şu yolundan çıkmış fani dünyayı hizaya sokma misyonundan önce bizim Diyanet’i bir derleyip toplasan...

Fetva parodisine dönen şu kuruma biraz ciddiyet versen...

İkiiii... Diyanet seküler bir yapının kurumudur, bunu da unutmasan....

Yani seni şeyhülislam değil, sadece Diyanet İşleri Başkanı olarak tayin ettik...

Bir de bunu öğrensen...”

Vallahi daha iyi olur...

Keşke FETÖ ile mücadelenin bir stratejisi olsaydı / Mehmet Ocaktan / Karar

Eğer geçmişte olduğu gibi ‘alnı secdeli’ olma kriteri ile yola devam edeceksek, korkarım gelecekte de yeni FETÖ’ler ve benzerleriyle uğraşmak zorunda kalabiliriz. Ayrıca unutmayalım, içeride kriminal anlamda önemli bir başarı sağlanmış olsa da, FETÖ dışarıda hala dipdiri ve neredeyse bütün dünyada muazzam bir güç biriktiriyor. İşte burada da daha sofistike mücadele stratejileri gerekiyor.

Keşke Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizi daha da zenginleştirerek ve de daha rafine bir diplomasi ile en azından şu FETÖ’cülerin ele başlarını Türkiye’ye getirebilseydik. Ama şu ana kadar böyle bir başarı yok maalesef... Aslında işleyen bir devlet mekanizmasında, 15 Temmuz gibi büyük ihanetlerin yurt dışına kaçan faillerini getirme başarısı gösteremeyen bakanlıklar bu işin sorumluluğunu üslenirler... Anlaşılan o ki, kaçan FETÖ’cüleri getirip getirememek bir başarı kriteri değil.

Maalesef Türkiye’de belli strateji ve plan çerçevesinde işleyen bir devlet aklıolmadığı için bütün işlerimizi Anadolu’daki tabirle ‘kara kucak işi’ yöntemlerle sonuçlandırmaya çalışıyoruz.

İstifa ettirilen il başkanlarının hangisi... / Can Ataklı / Korkusuz

İktidar partisinde tuhaf şeyler oluyor. Tabii bunlar bize göre tuhaf belki de. Çünkü parti içinde kimsenin itirazı yok. Herkes olanları izliyor ve hiçbir yorum yapmıyor.

AKP Genel Başkanı Erdoğan referandumdan bu yana partisini hallaç pamuğu gibi atıyor. Önce “Metal yorgunluğu var” dedi. Partinin yönetim kademelerindekilerin yorulduğunu bu nedenle başarısız sonuçlar alındığını söyledi sonra da  “Yönetim gençleşmez, yenilenmezse 2019’da kazanamayız” dedi.
Erdoğan metal yorgunluğunu partililer belki de fazla ciddiye almayınca suçlamalarının ciddiyetini artırdı. “Yolsuzluk yapanları istemiyorum” dedi. Sonra daha da yükseltti çıtayı; “İhanete varan davranışlar içinde olanlar var” diye konuştu. “Bunlar kendilerini biliyorlar. Kendiliklerinden ayrılsınlar” demeye kadar vardırdı suçlamaları.
Sonunda AKP içinde “istifalar” başladı. Kimse istifaları sorgulamadı bile.
Şimdi belli ki sıra en büyük operasyona geldi. Erdoğan’ın 12 İl başkanından istifasını istediği bildirildi. Bunların 6’sı istifalarını verdiler. Diğerlerini bekliyoruz bakalım kimler çıkacak. Yoğun söylentilere göre Ankara ve İstanbul İl başkanları da topun ağzında.
Şimdi tabii insan ister istemez merak ediyor. Bu istifa ettirilen il başkanlarından hangisi hırsız? Ya da yolsuzluğa karışanlar hangileri? Bu il başkanlarından ihanet içinde olanları bilen var mı? Metal yorgunu olan il başkanı var mı bu liste içinde?
AKP’liler kızabilir, istifa eden il başkanları alınabilir bu cümlelerime. Ama buna hakları yok. Ne zamandan beri Erdoğan’ın hakaretlerine maruz kalıyorlar. İçlerinden bir tane bile haysiyetli adam çıkıp da “sayın genel başkan, bu suçlamalarınız çok ağır, lütfen partimizdeki hırsızları, yolsuzluğa karışanları, ihanet içinde olanları açıklayın, niçin herkese töhmet altında bırakıyorsunuz” demedi diyemedi.
Böylelikle istifa eden herkes hakkında ister istemez “kuşkular” doğdu. Ancak parti içindeki korku o kadar derinleşmiş ki, herkesin “Vay canına hırsızmış, ihanet içindeymiş” diye öfkeli bakışlar attığı il başkanları, parti yöneticileri ağızlarını açıp “Bu bize yapılan haksızlıktır” bile diyemediler.
Biat kültürü AKP’yi çok çürütmüş, partide namus ve onur bırakmamış. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim. Bu biat kültürü bir dönem çok iyi işliyor gibi görünebilir. Buna karşı bir gün gelir sigortalar bir atar, her şey alt üst oluverir. Ayrıca biat kültüründe ahlak ve vicdan da yoktur. Dün taparcasına sevdiklerini bugün yerin dibine sokabilirler.

Bürokratik rahatlık / Fatih Altaylı / Habertürk

SINAVDA 40 YIL ÖNCEYE DÖNÜŞ

TEOG sınavının kaldırılmasıyla ilgili türlü teoriler üretiliyor.

Hepsi de haklı olabilir.

Bilmiyorum.

Ama şunu biliyorum, pek çok “kıymetli okul”, ekol haline gelmiş okul, kendi öğrencisini seçmek için sınav yapacaktır.

Bunun tek sıkıntısı, bundan böyle “Hakkâri’de koyun otlatırdı, şimdi Robert Kolej’de okuyacak” gibi haberler görmeyeceğiz.

Çünkü o çocukların Robert Kolej sınavına girme ihtimali kalmayacak.

Buna karşın, benim çocukluğumda olduğu gibi, her okulun kendi sınavı olacak.

Benim yaşıtlarım o dönemde her okul için ayrı sınava girerdi ve okullar sınavını kendi yapardı.

Yine ona dönülecek büyük ihtimalle.

En büyük darbeyi çobanlar yedi!  / Sevilay Yılman / Habertürk

TEOG ile ilgili bir nokta daha var gözümden kaçan... Bunu da yazı işleri toplantısında yapılan fikir teatisinde kaptım. Muhabbetin tam ortasında Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Kürşad Oğuz, “Bu durumda çobanların da Robert’e girmeleri rafa kalkmış oluyor arkadaşlar!” dedi...

Önce, Robert ve benzeri okulların sınavla öğrenci almalarının devam edeceğini düşünüp itiraz edeyim dedim, ama gerek kalmadı.

Zira devamında Kürşad’ın söylediklerinde yüzde yüz haklı olduğunu gördüm. Doğru gerçekten de! Artık İstanbul’un çok uzağında yaşayan süper zekâya sahip gariban çocukların Robert’lere, Fransız liselerine, Galatasaray’a falan girmesi mümkün değil. Zekâsının eksileceğinden ya da daha az çalışacaklarından değil tabii bu durum. O liselerin kendi sınavlarına katılma imkânı bulamayacaklarından.

Bildiğiniz gibi adı TEOG olan sınavlar, tıpkı üniversiteye giriş sınavı gibi aynı anda ve tüm memlekette yapılıyor.

Hatırlarsanız geçen yılın şampiyonu Tunceli Çemişgezekli çoban Mahir Gündoğdu’ydu. Onunla yapılan bir söyleşide okumuştum. Mahir tüm sorulara doğru cevap verdiği sınava kendi okulunda girmiş.

Sınavdan çıktıktan sonra da tekrar koyunlarını otlatmaya gitmiş.

Büyük bir rahatlık ve fırsattı yani Anadolu’da, taşrada okuyan çocukların Robert’lere, Alman liselerine, fen liselerine falan girebilmesi için TEOG sistemi. Sadece özel yabancı okullar için de değildi bu fırsat. Yüzlerce çocuk var Anadolu’nun ücra yerlerinden gelip mesela İstanbul Erkek ya da Kabataş’ta falan okumaya hak kazanan.