Türkiye 1926 yılının şubat ayında, dünyanın en son, en gelişmiş ve çağdaş medeni kanunlardan birisi olan İsviçre medeni kanunu kabul etti. Demek ki aradan neredeyse tam doksan yıl geçmiş.
Yeni kanunun kabulü ülke için iki yönden önemliydi. Birincisi azınlıklar ikincisi de kadınlar. Bu gün birincisi üzerinde duralım, diğerini de Dünya Kadınlar günü nedeniyle haftaya ele alalım.
Medeni kanun  ‘’ eşit yurttaşlık ‘’  ilkesi üzerine kurulmuştu. Türkiye ‘deki gayri müslimler açısından yeni haklar getiriyordu. Azınlıklar, Lozan ‘da kazanmış oldukları ayrıcalıklardan vazgeçip, yeni Türk Medeni Kanununa tabi olmayı kabul etmişlerdi.
Fransız Le Temps gazetesi adına Türkiye’ye gelen Paul Gentizon, 1929 yılında gazetesinde şunları yazıyor:
‘’ Mustafa Kemal’in devrimlerinden, İsviçre Medeni Kanununun kabulü, 1926 dan sonra Türkiye’de Müslüman olmayan azınlıklar konusuna yepyeni bir görünüm veriyor. Yahudi, Ermeni ve Rumlar Türk Medeni Hukukunun bugünkü durumunu ödül olarak kabul edip birbiri ardından Lozan’ın kendileri için tanıdığı haklardan vazgeçiyorlar.’’
‘’Türkiye Cumhuriyeti artık laiktir. Bu koşullar altında İsviçre hukuku ırk ve din farkı gözetmeksizin her yurttaşa uygulanabilir durumdadır. Bundan böyle biri ötekinden ayrı yaşayan hiçbir topluluk artık üstün kişilik iddiasında bulunamayacak. Artık devlet içinde devlet, millet içinde millet düşüncesine son verilecek, bu ülkenin değişik unsurlarını yeni kardeşlik anlayış ve işbirliği duyguları birbirine bağlıyacak.’’
Yabancı gözüyle o yıllardaki durum böyle. Bu düşüncelerin oluşmasında Atatürk’ün tutum ve söylemleri etkili olmuştur. Örneğin: ‘’ Türkiye Cumhuriyetini kuran, Türkiye halkın Türk milleti denir’’ ifadesini kullanmıştır. O’nun ulus ve yurt gibi kavramları hep birleştirici, bütünleyici, bütün kesimleri kavrayıcı ve eşitlikçi biçimde ele alması en büyük liderlik özelliğidir.
Medeni kanunlar toplum içinde kişiler arası ilişkileri düzenler. İnsan doğumundan ölümüne kadar onun koyduğu sınırlar içinde yaşar. İsviçre Medeni Kanunundan alınan 1926 tarihi Türk Medeni kanunu devrimci, laik demokratik yapısı ile din, dil, soy farkı gözetmeksizin toplum içinde eşitlik. Özgürlük ve adalet inancını güçlendirdi. Sınıf ve zulme ayrıcalığını ortadan kaldırdı

Ne oldu da bu barış ve huzur ortamı bozuldu? Kişiler alt kimlikleriyle sorgulanır oldu. Ve çok ağır beller ödeyerek, maddi manevi kayıplar vererek bu günlere geldik. Vermeye de devam ediyoruz. Çözüm süreci diye arayışlara giriyoruz. Ülke bölünmenin uçurumunun kenarına gelmiş. Hala toplumun bir kesimi işin ciddiyetinin farkında değil.
Nasıl bir güç yeniden birleştirici olacak ve insanlar birbirinin dinine, mezhebine, diline ve soyuna bakmazsızın kucaklaşacak? Bunu hayal etmek bile mucize gibi geliyor.Ama bunu istemek bu coğrafyada yaşayan her bireyin en doğal hakkı.
Medeni Kanunu ülkemize kazandıran kişi, o günü Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt dur. Geçen hafta  Aydın’ın Kuşadası ilçesinde bu değerli hukuk ve siyaset adamının yaptırılan heykeli açıldı.