McDonalds'ın gerçekleri çok farklı: 18 yaş altında ve engelliyseniz sömürü derinleşiyor

McDonalds'ta geçtiğimiz hafta işten çıkarılan işçiler soL'a açıklamalarda bulundu. Çalışma koşullarına ilişkin çarpıcı bilgiler veren işçiler, "18 yaş altı ve engelliler gece vardiyasında daha çok çalıştırılıyorlardı. Çünkü iş yükünün en fazla olduğu zamanlar ve bu insanlar onlara göre daha az sesini çıkaran insanlardı. Özellikle 18 yaş altındakiler daha fazla sömürülüyorlar"…

Recep Demir

İstanbul'da McDonalds'ın Mühürdar şubesinde işten çıkarılan iki emekçi, soL'a açıklamalarda bulundu.

İşten atılan işçilerden Emre Şirin'in, "18 yaş altı ve engelliler gece vardiyasında daha çok çalıştırılıyorlardı. Çünkü iş yükünün en fazla olduğu zamanlar ve bu insanlar onlara göre daha az sesini çıkaran insanlardı. Özellikle 18 yaş altındakiler daha fazla sömürülüyorlar" sözleri oldukça dikkat çekici.

Öncelikle sizleri tanıyalım, kendinizi tanıtabilir misiniz?

Selçuk Altay :35 yaşındayım. İstanbul Alemdağ'da (Ümraniye) yaşıyorum. 17 yaşında "aile muvafakatnamesi" ile bu işe başladım ve 18 yıldır McDonalds'ın çeşitli şubelerinde çalıştım. Çalıştığım yerler arasında 1998 yılında girdiğim Ataşehir şubesinden Kuyubaşı'na, Üsküdar'dan Kavacık'a ve Tuzla'ya kadar aklınıza gelecebilecek birçok şube var. Bunların birçoğu benim isteklerim doğrultusunda gerçekleşmedi tabi. Kısacası onlar ne istedilerse, nereye gönderdilerse ben gittim. Birçok farklı pozisyonda da çalıştım, son olarak da restaurant müdürlüğü görevini yapmaktaydım.

Emre Şirin: İstanbul Sarıgazi'de yaşıyorum. Yaklaşık 10 yıldır McDonalds'ta çalışıyordum. Ben de Selçuk abi gibi birçok şubede çalıştım. Yaklaşık 6-7 şube… Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum.

Bu süreçte çalışma koşullarına dair izlenimleriniz neler oldu? Neler yaşadınız, ne gibi sorunlarla karşılaştınız?

S.A. : En temel problem aşırı iş yüküydü. 3-4 kişinin yapması gereken işleri ya da genel merkezin görev ve sorumluluklarına dahil olan işleri bizlere yaptırmaya çalışıyorlardı. Bu süreç içerisinde bizler, asıl işlerimizi yerine getirmekte zorlanıyorduk ve sorumluluklarımızı yerine getirememiş oluyorduk.

Çoğu zaman vardiyamız bitse dahi iş yerinden kolay kolay ayrılamıyorduk. Gece vardiyası bitse dahi sabah bizi raporlamalar, bölge toplantıları bahanesiyle bırakmıyorlardı. Uykusuz olduğumuzu, konulara yeterince vakıf olamayacağımızı bildikleri halde bizi bırakmıyorlardı. Bu toplantılar da neredeyse akşama kadar süren toplantılardı. Üsküdar'da çalıştığım dönemlerde kimi zaman hem bu fazla mesai hem de ulaşım probleminden ötürü iş yerinde yatıyordum. Battaniyem falan vardı. Arife günlerimizi bayram mesaisi niteliğinde yatırmıyorlardı. Genel Müdür Yardımcısı Feliks Boynuinceoğlu'nun talimatıyla haftasonu izinlerimiz var ise izinlerimizi alıyorlardı. En doğal hakkımız olan izinlerimizi kullanmamız yasaktı.

E.Ş.: Elbette sorunlarımız birbirinden farklı değildi. Benim de yaşadığım en büyük sıkıntı aşırı iş yükü ve buna bağlı fazla mesailerdi. Çoğu zaman mesai bitiminde parmak izi okutmamıza rağmen işe devam ediyorduk. Merkez ofisin restauranta dair neredeyse tüm iş yükünü biz üstlenmek zorunda bırakılıyorduk. İşe alımlar, eğitimler ve maaş gibi konular bunların başında geliyor. Tabi bunları sayarken bizim kendi iş yoğunluğumuzu ayrı tutuyorum.

Yine en çok yaşadığım şeylerden biri de iş saatleri dışında telefonla üstlerim tarafından aranma ve iş yükü bindirmeydi. Sizin restaurantta olmadığınız vakitlerde yaşananlardan yine sizi sorumlu tutuyorlardı. Siz de diğer çalışan arkadaşlarınızın lehinde davranınca tavır görmeye başlıyorsunuz. Hatta bu, tavrın da ötesinde yaptırımlara dönüşüyor. Örneğin bilerek izin günlerine denetleme ya da ziyaret konulması gibi. Yine mesela size prim aldırmamak için tahmini satış yüksek belirliyorlardı ki siz hep bunun altında kalın. Sesiniz çıkarsa da kişisel primleriniz düşürülüyordu.

Bir yerden sonra bu kadar fazla çalışma şöyle bir şeye yol açıyor, her şeyiniz McDonalds oluyor. Daha genç bir işçisiniz ama sosyal yaşamınız neredeyse yok. Her an telefonunuz çalabiliyor ve size iş veriliyor, hesap sorulabiliniyor. Merkez ofisle saha çalışanları arasında şöyle bir durum vardı: Siz aşırı iş yoğunluğundan ötürü ulaşmak isteyince ve ulaşamayınca iş size kalır, onlar arar ve siz iş yoğunluğundan telefona bakamazsanız azar işitirsiniz.

Peki sizin yaşadıklarınız dışında genellikle şahit olduğunuz, gördüğünüz haksızlıklar var mıydı?

E.Ş.: Bu gibi işyerlerinin en büyük sıkıntılarından birisi işçi sirkülasyonu. O kadar düşük ücretlerle ve ağır şartlarda çalıştırılıyorlar ki sonrasında birçoğu dayanamayıp çıkıyor. Bunların başında motorcu arkadaşlar geliyor. Zaten personel eksikliğinin faturası çalışan diğer işçilere kesiliyor. Az işçiyle çok fazla iş yaptırıyorlar.

Yeni işçi alımı yapılacaksa da bunun İŞKUR'dan olmasını istiyorlar. Bunun dışında eleman alımını istemiyorlardı.

Bunun dışında yıllık izinlerimiz yasal olarak 2 hafta olmasına rağmen bize 8 - 10 gün kullandırıyorlardı. Biz de işmizden olmamak adına, sorumluluklarımızı aksatmamak adına kabulleniyorduk.

18 yaş altı ve engelliler gece vardiyasında daha çok çalıştırılıyorlardı. Çünkü iş yükünün en fazla olduğu zamanlar ve bu insanlar onlara göre daha az sesini çıkaran insanlardı. Özellikle 18 yaş altındakiler daha fazla sömürülüyorlar.

S.A.: Tabi… Mesela, 18 yaş altında çalışan kardeşlerimiz gece saat 4'e, 5'e kadar çalışıyorlardı ve çalıştıranlar bunun bilincindeydi. Yani çalıştırmamaları gerektiği halde çalıştırıyorlardı. Bu durum çoğu şubede devam ediyor. Benim son çalıştığım şubede de 18 yaş altı çocuklar çalışıyordu. Genelde akşam saatleri yoğun olduğu için bu arkadaşları çalıştırıyorlardı. Biz işe alımlarda bu insanların yalnızca evraklarını teslim alıp merkez ofise gönderiyorduk, merkez ofis danışmanlar aracılığıyla onaylayıp girişini gerçekleştiriyordu.

Bu noktada bizim iş yükümüz çok fazlaydı. İşe alımlardan, eğitimlere kadar bütün sorumluluk bizlerdeydi. Yine restaurantın muhasebe işleri bizim üzerimizdeydi. Kasa raporlarıydı, envanter raporlamasıydı derken birçok muhasebe işi bize yıkılmıştı. Bizim üstümüzdeki bölge sorumluları, haftasonlarında, yıllık izinlerinde istedikleri yerlerde tatil yaparken bizler az biraz izin günlerimizde dahi işyerinin problemleriyle telefon trafiği üzerinden sorumlu olmaya devam ediyorduk.

Fastfood gibi esas unsurun "hızlı tüketim" olduğu firmalarda bu durum beraberinde güvenliksiz çalışma ortamlarını da doğuruyor? McDonalds'ta bu durum nasıldı?

S.A.: Farksız değildi. Çalıştığım restaurantlarda bulunan paket servisteki motorlar kalitesiz, kiralık motorlar. Kullanmış oldukları kasklar "iş güvenliği"ni sağlayacak ölçüde yeterli değil. Motorların herhangi bir bakım süreci yoktu mesela, motor arıza yaptığı zaman bakılıyordu. Bununla birlikte çalışan motorcu arkadaşlarımızın haftalık 45 saat çalışma süresine uyulmadığı için bu durum beraberinde yorgunluğu ve kazaları getiriyordu. Kuryecilere fazlaca mesai yaptırmakla beraber yemek molalarını dahi kullanmalarına dahi izin verilmiyordu. Sipariş yoğunluğu ve yetişmesi durumu daha ön planda tutuluyordu. Kimi başka firmalarda 7.5 saat çalışan kuryeler vardı ama onlar da kendi bilinçlilikleriyle ve tavırlarıyla bu duruma gelmişlerdi.

E.Ş.: Ben McDonalds'ın Libadiye şubesinde çalışırken bununla ilgili bir olay yaşadım. Çalıştığımız şubede bir silahlı soygun girişimi yaşandı. Sonrasında ise ne bir önlem alındı ne de girişimde bulunuldu. Yani ne kadar zor olabilir diye düşünüyorum ama bir kepenk dahi yaptırılmadı. Sonuçta gece vardiyası var bu işyerlerinde. Bu durumla birebir muhatap olan bizlerin can güvenliği, psikolojisi vs... düşünülmeden ertesi gün" iş verimliliği azalmasın" temalı telkinlerde bulundular. Ayrıca güvenlik görevlileri de çoğunlukla riskin daha fazla bulunduğu kırsal yerlerdeki şubelerde istihdam ediliyor o da ne derece etkili bilemiyorum. Yani patronların cebine daha fazla para girsin diye siz kendi güvenliğinizi bile kendiniz alıyorsunuz, bu mesele de işçilerin sırtında.

Bununla birlikte çalışanlar iş güvenliği, sağlık vs. anlamında bilgisiz bırakılıyor. Yalandan, göstermelik eğitimlerle geçiştiriyorlar. Sonuçta gıda sektöründe çalışıyoruz ama hijyen ve sağlık konusunda da inanılmaz sorumsuzluk söz konusu yani.

Peki biraz da son sürece yani sizin işten atıldığınız sürece gelelim. Neler yaşandı, nasıl oldu işten atılmanız?

E.Ş.: Zaten anlattığım meselelerin her biri bizler açısından çözülemez sorunlar haline dönüşmüştü. Aşırı iş yükü, işçi alımları, raporlamalar, sayımlar, siparişler, vardiya bitimi ve izin günü mesaileri vs... Hatta dükkanın vergisini yatırmışlığım bile var. Bu kadar yoğunluğa bağlı olarak kimi şeyler eksik kalıyordu, sonuçta biz de insanız. Fakat bu dengesizlik bu kadar iş yükünden değil de bizden kaynaklanıyormuş gibi yansıtıldı. Bence işten atılma sebebim belliydi. Daha ucuz maaşla çalışabilecek işçi alımı için haksız yere işten atıldım. Buna gerekçe olarak da envanter sayımında açık çıkması gösterildi ve 10.05.2017 tarihinde telefonla iş akdimin feshedildiğini bildirdiler. Yüzyüze dahi görüşmediler benimle. Ben 10 yıl McDonalds'a çalıştım. "İnsan Kaynakları" diye bir departmanları var ama o da tamamıyla yanlı, onların yani.

S.A: Son çalıştığım şube üniversite öğrencilerine yakın bir şubeydi. Çekmeköy-Taşdelen şubesi Özyeğin Üniversitesi'ne yakın bir şube. Öğrenciler yemek sepetinden verdikleri siparişlerde "Notlar" kısmına yol üstü dışardan alınabilecek kimi isteklerini yazıyorlardı (sigara vs...). Bir defasında ben aşırı iş yoğunluğundan ötürü bu isteklerini kabul edemeyeceğimizi söyledim. Müşteri ise "Öyleyse siparişi iptal edin" tarzında bir cevap vermiş oldu. Ben de siparişi iptal ettim. Ertesi gün üst amirim "Neden sipariş iptal oldu?" diye sorduğunda ben de durumu ve iş yoğunluğunda böylesi bir isteğin bizim açımızdan külfetli olduğunu söyledim. Buna rağmen amirim yine de yerine getirilmesi konusunda ısrar etti ve ben "görevimi" yerine getiremeyen çalışan oldum. Bir süre daha bu böyle ilerleyince 07.04.2017 tarihinde "Görev ve sorumlulukların yerine getirilmemesi sebebiyle iş akdinin feshine" diye bir karar verdiler. Tutanağıma ise her motorcu arkadaştan bu işleme dair 15-20 lira para talep ettiğime dair bir ibare yazmışlar. Benim için bu bir onur meselesidir. Ben kimseden bir kuruş dahi para almamama rağmen 18 yıldır çalıştığım McDonalds bana böyle bir suçlamada bulundu.

 Siz bu durum sonrası nasıl bir yol izlediniz? Sizin hak arama mücadeleniz ne şekilde ilerliyor?

S.A: İş akdimin feshedildiğini öğrendiğim zaman daha önce işten atılan, bu süreçleri yaşamış arkadaşlarımıza ulaştım ve onların aracılığıyla avukat arkadaşlarla görüştüm. Avukat arkadaşımızla yaptığım görüşmede bu yaşanılan ihlallerin sayısının ne kadar çok olduğunu, benim tek örnek olmadığımı öğrendim. Şu an 20.04.2017 tarihinde başlayan işe geri alım davası süreci işliyor. Bunun dışında çalışmış olduğum senelere dair kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretlerine ilişkin bir talebimiz de söz konusu. Bir de çalıştığım süre boyunca bana uyguladıkları mobing ve aşırı iş yüküyle geçen 18 yılımın hesabını soracağım.

E.Ş.: Ben de aynı şekilde dava sürecini başlattım avukatlar aracılığıyla. 16.05.2017 tarihinde. İşe geri iade, çalıştığım yıllara ait kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretlerine ilişkin talaplerim var. Ayrıca mobinge bağlı tazminat davası da açacağım. Biz ayrıca bir kamuoyu oluşturmak istiyoruz bu sebeple 17 Mayıs'ta atıldığım Kadıköy / Mühürdar şubesinde bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Diğer arkadaşlarımıza da ulaşmak istiyoruz ama onlar da işten atılma korkusundan ötürü susuyorlar. Biz başkalarına da örnek olmak istiyoruz. Kanuni çalışma saatlerine uyulması konusunda öncü olmak istiyoruz alacağımız sonuçla. Ben sesimizi duyurup onları da katacağımıza inanıyorum.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

S.A.: Şunu da belirteyim ki içeride hala mağdur işçi sayısı çok fazla. Yarın bir gün onların da başına gelecek bu işten atılmalar. Çünkü onlar da hala yaşıyorlar bu sıkıntıları. Bir gün tepki göstersinler ertesi gün onları da işten atacaklar. Biz sadece kendimiz için değil onların hakları için mücadele ediyoruz.

E.Ş.: Biz her şeye rağmen emeğimizi ortaya koyduk, sonucu bu. Hatta şöyle söyleyeyim, biz darbe günü bile iş yerini açık tuttuk, onlar yoktu ama biz hep restauranttaydık. O gün çalışan bir sürü genç arkadamızın ailelerinin yaşadığı endişeyi düşünün? Biz hep bunları göğüsleyerek çalıştık. Ailelerimizle aramızın bozulmasına göze alarak sorumluluk aldık. Niçin? İşte görüyorsunuz…

İŞÇİLER soL'A KONUŞUYOR