Türkler denince hemen akla Sibirya, Moğolistan bozkırları akla gelir. Köken itibariyle göçebe ve etçi bir millet olduğumuz doğrudur.  Bizi tanımlamak isteyenler 1500 sene önceki yaşantımıza atıf yaparlar. Biz de göçebeliği benimseyerek bunu gurur kaynağı olarak taşımaktan hoşlanırız. Hâlbuki bize bu sıfatı yakıştıranlar bozkırda yaşayan “barbarlar” olarak hayatımızı devam ettirdiğimiz algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Maalesef bizim de bu “zokayı” yutarak ilk dönemlerden çıkma niyetimiz yok.  Doğru, millet olarak ilk defa Sibirya’da ortaya çıkmışız ve ilk devletimiz Gök Türk Devleti’ni de bugünkü Moğolistan topraklarında kurmuşuz. O zamanlar avcı, göçebe, hayvancılıkla geçinen bir millet imişiz. Tarihin o döneminde hangi millet öyle değil ki! Ancak o tarihten itibaren 16 tane daha devlet kurmuş, Ortaçağ’da dünyanın büyük bölümüne hükmetmişiz.

Bugünlerde TRT tarafından yayına sokulan “Barbaroslar” dizisinde başarıyla anlatıldığı gibi Akdeniz bir Türk gölüne dönüştürülmüştü. Osmanlı Devleti zamanında Akdeniz’i bir iç göl haline getirerek sadece karaların değil denizlerin de hükümranı olmuşuz. Karadeniz, Ege ve Akdeniz Osmanlı Devleti’nin iç suyolları olarak ekonomisine, siyasetine büyük katkı yapıyordu.

Osmanlı’dan sonra kurduğumuz Türkiye Cumhuriyeti üç tarafı denizlerle çevrili bir deniz ülkesidir. Ancak 1500 yıl önceki algı bir türlü yakamızı bırakmıyor. Hâlâ Batı’da “barbar ve göçebe” algısı sürekli tekrarlanıp duruyor. Onların niyeti bizi 1500 yıl önceki Moğolistan bozkırlarına sürmek. Biz de kafamızı kaldırıp yüzlerce yıl birlikte yaşadığımız ve yönettiğimiz topraklara ve denizlere bakmaktan korktuk. Ancak son yıllarda uzak tarihimizle beraber yakın tarihimizi de hatırlamaya başladık. O yüzden Akdeniz’de fırtına kopuyor.

Karadeniz Vakfı 7.Uluslarası Mavi Karadeniz Kongresi düzenledi. Vakıf, Yusuf Cevahir başkanlığında güzel işlere imza atıyor, adeta bir okul gibi çalışıyor. Çeşitli kurslar vererek gençlerin eğitimine büyük katkı veriyor. Vakıf bir de Karadeniz Stratejik Araştırmalar Merkezi (KASAM)’la bölgenin geleceğine katkı sunan çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalardan bir tanesi de yedincisi düzenlenen Mavi Karadeniz Kongresi’dir. Grand Cevahir Otel’de düzenlenen kongrede, “Mavi Vatan” kavramını geliştiren emekli Amiral Doç. Dr. Cihat Yaycı deniz üzerine detaylı ve önemli bir sunum yaptı.

Cihat Yaycı, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmamıza rağmen her anlamda denizlerden istifade etmediğimizi ifade etti. Karaların yarısı kadar; 462 000 kilometre kare de Mavi Vatanımız olduğunu ancak balık tüketimimizin dünya ve Avrupa ortalamasının çok altında olduğuna vurgu yaptı. Karadeniz ve Akdeniz’de Türkiye’nin 500 yılına yetecek petrol ve doğalgaz rezervi bulunduğunu açıkladı. Akdeniz’de kopan fırtınanın boşuna olmadığını anlıyoruz. Ulaşımda da deniz yollarının kara ve demir yollarından çok daha ucuz olduğunun altını çizdi.

Yaycı, Mavi Vatan kavramıyla bir algı açılımı sağladı. Az da olsa yeniden denizlerin farkına varmaya başladık. Artık balıkçı ve denizci bir millet olduğumuzun da hatırlama zamanıdır. Mavi Vatan çok güzel bir kavram, kullanmaya ve gereğini yapmaya bakalım.