Mandacıları bilmemiz lazım...

NATO toplantılarında ilk defa hüsran yaşamıyoruz.

Öncesi de var.

İtalya'da yapılan bir NATO toplantısında Neo-Conlar'ın önde gelen isimlerinden Albay Peters'in çizdiği bölünmüş Türkiye haritası krize neden olmuştu.

Hatırladınız mı?

Aynı toplantıda yine Türk subayları salonu topluca terk etmişti...

Amerika'da yayınlanan askeri bir dergide yayınlanan Peters'in bölünmüş Türkiye ve Orta Doğu haritasının ortalığa saçılması karşısında ABD'li yetkililer: "Böyle şey olmuş olsa da ABD'nin resmi politikasını yansıtmamaktadır" demişlerdi.

İnanmamıştık.

Nitekim haklı çıkmadık mı?

İşte Suriye'de de DEAŞ'ın elini kolunu sallaya sallaya ABD kontrolünde bölgeyi terk ederek yerini PYD'ye bıraktığını yine hep birlikte gördük.

Aynı şekilde ABD'nin PKK'yı beslediğini gizlisiz saklısız görüyoruz. Her şey gözümüzün önünde olup bitiyor...

Ancak vakti zamanında, her zaman ne söylüyorduk?

"ABD ve Batı, PKK'nın arkasındadır. Eğer onlar bu teröristleri desteklemeseler, Türkiye bu kadar şehit de vermez, olaylarda yıllar boyunca sürmez.." diyorduk..

Biz bunları yazıp çizerken, siyasetçiler, "müttefik de müttefik" demekteydiler.

İşte sana müttefik!

Keşke haklı çıkmasaydık.

Artık herkes aklını başına almış ve anlamıştır: NATO, Türkiye'yi bloke ederek kontrolde tutma gücüdür.

TSK'nın bir kampa bağımlı hale getirilerek, nitelikli güce erişmesini engelleme durumudur.

Dolayısı ile Türkiye'nin büyümesinin önündeki en büyük engel NATO'dur.

Kıbrıs meselesinde de engeldi.

Kuzey Irak'a müdahale edileceği zaman da gene engelledi.

Bu durumda NATO, zor zamanlarımızda hiç yanımızda değil.

Öyle ise NATO bizim ne işimize yarıyor ve neyimiz oluyor?

Hiçbir şeyimiz değildir ve hiçbir şeyimiz de olmuyor...

Zaten bunun böyle olduğunu kendileri hep gösteriyor.

Hiç alakamız olmamasına rağmen NATO'ya girebilmek için Kore'ye asker gönderdik.

Sovyet tehdidine karşı, ister istemez NATO dedik. Lakin 1952'den bu tarafa geldiğimiz yer en sonunda hedef tahtasına konulmak oldu.

Hem de öyle bir hedef seçiyorlar ki, tam beynimizden ve kalbimizden nişan alıyorlar..

Atatürk'ü hedef tahtasına koyuyorlar.

Millî Kurtuluş Savaşını kazanan, Türkiye'yi kurtaran birini.

Kurucu aklı, kurucu lideri namlunun ucuna koyuyor..

O toplantıya katılan herkes bilgisayar ortamında da olsa onu vuracak.

Atatürk'ü hedef yapmak ne anlama geliyor?

"Ben senin var olma nedenini hedef seçiyorum Türkiye. Yani hedefim bizzat sensin" demek oluyor. Türkiye Cumhurbaşkanını mizansenin bir tarafına yerleştirmekle de şimdiki Türkiye'yi tehdit ediyor.

Sonuç?

Bildiğimiz terane. Aynı yorum...

"Biz bilmiyoruz. Haberimiz yok. Başkaları yapmış... Yapanı kovduk.."

Tam bu noktada Millî Eğitim Bakanlığı'na soralım bakalım; Wilson Cemiyeti tehdit mi değil mi? Ders kitaplarına mandacıları tehdit görmediğinizi yazdırmışsınız da. Bu durumda bizim de manda taraftarlarını bilmeye hakkımız var.

Yazarın Diğer Yazıları