Siyaset felsefesi ve sosyolojisi ile ilgilenenler egemenliğe ilişkin insanlık tarihi ile özdeş bazı temel sorular üzerine yoğunlaşırlar.
- Halkı “kim” yönetecek?
- Kanunları “kim” koyacak?
- Parayı “kim” kontrol edecek?
Siyasetin bu noktada en anlamlı yönü yönetim mekanizmalarının kontrolünü sağlayabilmesinden ileri gelir. “Kontrolsüz güç, güç değildir.” düsturu ile kontrolsüz siyasetin de siyaset olmaktan öte bir şey olduğunu itiraf etmek gerek.
Sorulardaki “kim” aslında sembolik bir yaklaşım. “Kim” derken meselenin nasıl ele alınacağına, izdüşümüne çağrışım yapılır. “Halkı kim yönetecek?” (.) “Kanunları kim koyacak?” (?) “Parayı kim kontrol edecek?” (!) Az da olsa düşünen günümüz aydınları mevcut duruma bakarak güçlü sorular yerine, ikna metotları geliştirmemelidir. Komik olur.
Yine tarihteki büyük düşünürlerin “ideal devlet”le ilgili söylediklerine bakınca filozofların devlet başkanı olarak gösterildiğini görürsünüz. Bu da bir sembolik izdüşümdür. “Benim, devlet başkanı olmam lazım.” egosantrizmi ya da sığlığı değil, yönetimde “bilgeliğe” olan ihtiyacın farklı bir formla dile getiriliş biçimidir. Savaşlar karizma ile kazanılır ancak barış için bilgelik gerekir. Savaştan bıkmış insanlık için hakikat arayışı hep olmuştur. Bu minvalde “Savaşın ilk kaybedeni hakikattir.” sözü tarih sahnesindeki yerini her daim almıştır. Kaybetmemek lazım, kendimizi de kaybetmememiz lazım. Bundan dolayıdır ki içinde bulunduğumuz sosyal psikolojiyi ve siyaset sosyolojisini fonuslar ve algı algoritmaları ile anlamlandıranları bir kenara koyarak aklıselim ile açıklamak zorundayız.
Karıştırılan bir şeyler daha var gibi. Yeni sistem ve düzenlemelerle ilgili olarak şirket inisiyatifleri ile devlet teamülleri iç içe girmiş durumda. Kriz durumlarında kimi zaman şirketi büyütmek için kullanılan “yapı daraltma” hamlesi devlete uygulanmaya başlandı. Buna modernitenin gerekliliği de diyebilirsiniz, egemenin keyfiliği de. Ancak uygulamanın devletin yapısal hafızanın yok olmasına sebep olacağı gözden kaçırılmamalıdır. Bilmenin hikmeti; zorunlu olanla rastlantısal olanı bilme üzerine kuruludur. Gereklilik ile keyfilikteki temyiz kabiliyeti buna atfen siyasetçinin temel meselesidir. Yapının içinde mesele üzerinde biraz da olsa mütalaa edenler yok değil. Ancak kurucu iradeye (!) teslimiyeti elden bırakmamak için tam bir kayıtsızlık (sadakat) içerisindeler.
Bu işin yarını da var. Yarını da düşünmek lazım.
Sadakatli olmak gerçekten erdemli bir davranıştır. Ancak özellikle de devletin kudretini kullanarak sadakati ölçüt yapmak tam bir çıkmaz sokaktır. Bir de tabii sadakatin “referans” diye bir tecellisi var ki, dillere destan. Bu sistemi öyle bir oturttular ki, söyleyecek bir şey dahi bırakmadılar (!).
Liyakat, sadakatten önce gelir. Diğer yandan ise liyakat bünyesinde sadakati de barındırır. Liyakatte sadakatsizlik yoktur. Liyakatten çıkan sadakat, layık olanın itimadını ilkesel olana yöneltir, yani asıl olana. Somut olan “kim”e değil. Tabii şimdi içten içe “Peki yaa; hainler, sütü bozuklar, münafıklar.” sözleri bazılarının hemen üst perdeden zihninde yankılanır. Ancak bırakın da bir şeyleri açıklayalım, birkaç kelam edelim. Dinlemek için kendinize fırsat verin. Korkmayın.
Unutmayın! Aziz milletimize musallat edilenler sadakatsizlikten değil, liyakatsizlikten doğdu. Bu topraklarda sadakatin öncelenmesi hiçbir zaman liyakati getirmedi. Hep yandaş, kılıcı keskin şövalyeler yetiştirdi.
Şövalyelerin ise “korkuluk psikolojisi” üzerinden gerçekleştirdiği rövanşizm siyaseti, siyasal hiper gerçeklik ile kendini perçinledi. Siyasetin “doğa”sı olan siyasi partilerin rakip olma becerisi yitirildi. “Doğa”, ekoloji ile karıştırıldı. Düşman tipolojisine uygun vahşilik türetildi. Anlayacağınız siyasetin tadı kaçtı. Rakip olmada üstünlük kurma vardır ki demokrasilerin sonuçları buna endekslidir. Ancak düşman bellemede ve “savaşa hazırlanma”da yok etme güdüsü ve tahammülsüzlük vardır.
Yazık etmeyelim kendimize.
Gün gelir, gelecek de gelir.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.