YAZARLAR

LGBTİ'lerin tarihi var mıdır?

Bağımsız araştırmacı Serdar Soydan, Arşivden Sonra? kapsamında yaptığı konuşmada Türkçe edebiyat ürünlerindeki ve basındaki LGBTİ görünürlüğüne dair arşivini kamuya sundu.

Türkiye'deki LGBTİ hareketini çoğunlukla 80'lerde başlayan bir anlatı üzerine inşa ediyoruz. Radikal Demokratik Yeşil Parti girişiminden polis şiddetine karşı Gezi Parkı'nda eylem yapan trans seks işçilerine, ilk yayın çalışmalarından dernek oluşumlarına ve 2000'li yıllarda Kaos GL ve Lambdaistanbul gibi derneklerin kurumsallaşma çabalarına kadar aslında 40 yıla yaklaşan bir tarihten bahsediyoruz.

Hareketin tarihi kısa olsa da LGBTİ'lerin medyada ve edebiyatta yansımaları tabi ki çok daha gerilere gidiyor. Ancak bu tarih kaybolmuş, geriye itilmiş ve incelenmemiş bir tarih. Bu tarih kanon edebiyat ürünlerinin dışında değersiz görülen edebiyat ürünleri mesela. Ya da tamamen pejoratif amaçlı tanımlardan oluşan haberler görüyoruz arşivlerde. Ancak ne olursa olsun, geriye dönüp nasıl bir tarih ve anlatım oluşturulduğunu görmek ve bugün için neler söyleyebileceğine bakmak gerek. Bu nedenle son dönemde yaşadığımız arşiv humması içinde kurumların bakmadığı, ilgilenmediği arşivlere yönelmek bize yeni söylemler üretmemizde yardımcı olabilir.

"Arşivden Sonra?" ekibi olarak arşivin toplumsal hayatta ve sanattaki yerine dair sorular sormak üzere geçen yıl yola çıktık. Tehdit altındaki, iktidar ya da ana akım kurumlar tarafından geride bırakılan arşivleri kamuya sunmak ve tartışmak amacıyla konuşmalar ve atölyeler düzenledik. Bağımsız araştırmacı ve koleksiyoncu Serdar Soydan "Kayıp Ailemin İzinde: Bir Lubunya Arşivi'nin Öyküsü" başlıklı konuşmasında, Türkçe edebiyat ürünleri ve medyadaki LGBTİ görünürlüğüne dair kişisel arşivini bu amaçla Arşivden Sonra? serisinin bir parçası olarak 10 Ocak Çarşamba günü, SALT Galata'da kamuya sunmuş oldu.

Soydan konuşmasında İnternet'in bu kadar yaygın olmadığı 2000'li yılların başında kütüphanelerdeki gazete arşivlerinde, broşürlerde ve kitaplarda satır aralarında bir şeyler yakalayarak oluşturmaya çalıştığı ailesinden yola çıktı. Edebiyatla başladığı, sonrasında gazete ve dergi arşivlerine, sonrasında da sözlü tarih çalışmalarına uzanan tamamen kişisel, o nedenle de dağınık ve ele avuca gelmez arşivinden parçalar sundu konuşmacılara.

Soydan'ın arşivinde gördüklerimiz Türkiye tarihindeki büyük anlatılara ışık tutacak materyaller değil belki. Ancak toplumun ayrışma ve birleşme noktalarını, bulvar gazeteciliğiyle bugün muhalif medya tarihinde yer alan yayınların homofobi ve transfobi olduğunda nasıl benzer bir söylem tutturabileceğini ve toplumun düşünce yapısını açığa vuruyor.

Aziz Nesin'in 1950'li yılların başında yazdığı Kadın Olan Erkeğin Hatıraları romanı mesela, bir sabah kadın olarak uyanan bir erkeğin hayatı üzerinden ataerkillik eleştirisine soyunur. Romana olan ilgi dikkat çekicidir. O nedenle Nesin hemen ertesi yıl bir Tomboy hikâyesi olan Erkek Sabahat romanını yetiştirir. Akbaba dergisinde yer alan bir profesöre yönelik, ameliyatla kadın oldu, haberi o dönemdeki transfobiyle bugünkü arasında bağları açığa çıkarıyor. Ya da Ömer Seyfettin gibi milliyetçi/muhafazakâr düşüncenin mimarlarından birinin "Eleğimsağma" öyküsünde, sonu ataerkil erkek şiddetine bağlansa da bir trans erkeğin düşüncesinin döneme göre daha ileri bir anlatımla yansıtılabileceğini görüyoruz.

Soydan'ın arşivinde bir yandan da ilk sayılabilecek örgütlenme çağrılarından birini buluyoruz. Ahlak Masası Ekipleri'nce yakalanan bir seks işçisinin "Bütün homoseksüellere sesleniyorum. Gelin bir olup dernek kuralım ve haklarımızı alalım. Birlikten kuvvet doğar, ağlamayana meme vermezler," çağrısının 1985 yılı Tan gazetesinde "Nonoşun Zoruna Bakın" manşetiyle yer aldığını okuyoruz.

Soydan konuşmasının büyük bölümünü de 1970'li yıllardan '80 darbesine kadarki zaman diliminde yükselişe geçen trans sahne sanatçılarının hikâyelerine ayırdı. Gazete ve dergi arşivlerinden plaklara kadar uzanan arşivinde gelişen müzik ve eğlence kültüründen örnekler sundu. Bir döneme damga vuran bu sanatçıların hepsine '80 darbesiyle birlikte sahne yasağı geliyor. İşlerini kaybeden, saygınlıklarını yitiren bu sanatçılara iade-i itibarlarını nasıl vereceğimiz halen belirsiz.

Son dönemde dijitalleşmeyle beraber hem Türkiye'de hem de dünyada arşivlere yönelik büyük bir ilgi var. Ancak baskı altındaki grupların arşivleri halen kapalı kapılar ardında ve açılmayı bekliyor. Bu geride kalmış arşivler açılmayı ve toplumsal yapımıza, siyasetimize ve kültürüme dair yeni söylemler üretilmesini bekliyor.

"Arşivden Sonra?" ile ilgili daha fazla bilgi için: http://afterthearchive.org/tr/hakkinda/