Hayatın her alanında önemli bir rolü olan enerji, hiç şüphe yok ki uluslararası ilişkilerin temel unsurlarından biri hâline gelmiş durumda. Enerji kaynaklarına sahip olmak kadar, bu kaynaklardan mahrum ülkelerin enerji kaynaklarını tedarik etmek için arayışta olması uluslararası politikayı etkileyen önemli bir etken.

Enerjiye kolay, hızlı, sürdürülebilir ve güvenilir bir güzergâh aracılığıyla erişim, kritik bir güvenlik meselesi olarak değerlendiriliyor. Kaynakların sınırsız olmadığı da dikkate alındığında, enerji güvenliği kavramının son yıllarda giderek daha çok gündeme gelmesinin sebebi daha kolay anlaşılıyor.

Enerji kaynakları açısından zengin ülkeler ile kaynak ihtiyacı fazla olan ülkeler arasında enerjinin önemli bir diplomatik araç hâline geldiği aşikâr. Bilhassa Rusya’nın enerjiyi bir “silah” olarak kullandığına dair yaygın bir kanaat de var. Bu çerçevede geçtiğimiz günlerde inşaatı tamamlanan Kuzey Akım-2 doğal gaz boru nakil hattı iyi bir örnek.

Kuzey Akım projesi, kaynak ülke olan Rusya ile hedef ülke Almanya arasında büyük miktarda doğal gaz nakli için tasarlandı. Hattın ilk kısmı (Kuzey Akım- 1) 2011 yılında hayata geçirildiğinde 55 milyar metreküp (bcm) Rus gazı Almanya üzerinden Avrupa pazarına ulaştırılmaya başladı.

Hattın ikinci kısmının tamamlanması ise ancak geçtiğimiz hafta mümkün oldu. İkinci kısmın da devreye girmesiyle yıllık 110 bcm hacminde Rus doğal gazının Baltık Denizi üzerinden Almanya’ya nakli mümkün hâle geldi. Projenin tamamlanması, enerji güvenliği odaklı tartışmalar yüzünden zor bir süreçten geçti.

Rusya’nın nüfuz alanını elinde tutmak için enerjiyi eski SSCB ülkeleri nezdinde bir silah olarak kullandığı fikri, bilhassa Ukrayna krizinin ardından daha da yaygınlaştı. Rusya, enerji ithal etmek durumunda olan Ukrayna ve Doğu Avrupa ülkelerini enerji kozu ile dize getirmeye çalıştı. Rus gazına bağımlı olan ülkeler, Rusya’nın gaz naklini aksatması ya da kesmesi gibi riskler karşısında Moskova’nın yönlendirmelerine kolay kolay itiraz edemedi. Ayrıca, Batı Avrupa’ya giden enerji nakil hatları, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri üzerinden geçtiği için bu ülkeler transit ülke konumundaydı ve bundan ekonomik gelir elde ediyordu. Batı’ya nakledilen gaz miktarı ne kadar fazla ise Doğu Avrupa ülkelerinin geliri de o kadar fazla oluyordu.

Rusya’nın hem Doğu Avrupa ülkelerini terbiye etmek hem de Batı Avrupa’nın Rus gazına olan bağımlılığını artırmak gibi stratejik hedeflerle Kuzey Akım projesine girişmesi Avrupa’nın ikiye bölünmesine sebep oldu. Uzun yıllardır, Doğu Avrupa ülkeleri Kuzey Akım projesinin aleyhine lobi faaliyetleri yürüttü ve bu konuda ABD’nin desteğini aldı.

Ancak Almanya, Doğu Avrupa ülkeleri ile Rusya arasındaki anlaşmazlıkların enerjiye ulaşım açısından kendisi için riskler barındırdığı gerekçesiyle, Doğu Avrupa ülkelerini baypas edip Baltık üzerinden gaz ithalatını mümkün kılan Kuzey Akım projesinin tamamlanmasını stratejik bir kazanç olarak görüyordu.

AB, Doğu-Batı Avrupa’nın projeye yaklaşım farkından dolayı ikiye bölünmüş durumdaydı. Ancak, Almanya’nın önündeki asıl büyük sorun, Rusya’nın AB üzerindeki enerji hâkimiyetinden çekinen ABD idi. Almanya, ABD’nin projeye muhalefetini sona erdirmek için girişimlerde bulundu. Son olarak Almanya Şansölyesi Merkel, ABD Başkanı ile geçen temmuz ayında Beyaz Saray’da bu konuyu görüştü. Görüşme, Almanya ve ABD arasındaki pürüzlerin giderilmesini sağladı. ABD, Rusya’nın Kuzey Akım’ı Doğu Avrupa’ya karşı bir silah gibi kullanmadığı müddetçe bu projenin hayata geçirilmesine itiraz etmeyeceğini ilan etti.

Böylelikle Kuzey Akım’ın kimi zaman belirsizlikle karşı karşıya kalan serüveni sona eriyor gibi görünüyor. Rusya, ABD’nin muhalefetinin kırılması ve projenin inşaatının tamamlanarak işler hâle gelmesi sayesinde Avrupa karşısında stratejik üstünlüğünü bir nebze daha güçlendirmiş oldu.