18 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 16°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Küçük adam ne oldu sana?

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Geçen hafta “Bizi Hatırla” filminin, konforlu kent yaşamının bizi en yakınlarımızdan bile uzak tutuşuna ve iş dünyasındaki yabancılaşmaya eleştiriler yönelttiğini belirtmiştim. Bir televizyon kanalının tepe yöneticilerinden Kaan’ın hasta babasıyla ilişkileri üzerinden bir tür “kasabanın sıcaklığına dönüş” duygusu ileten filmdeki en belirgin simge, lüks bir rezidansın bahçesinde, ama saksıda yetiştirilen domateslerdi. Çağan Irmak, doğaya ve doğallığa dikkat çekiyordu bir kez daha.
Haftanın yeni filmlerinden, Ramin Matin’in yönettiği “Son Çıkış”ın üzerinde yükseldiği temel direklerin de “Bizi Hatırla”dakilere hayli benziyor.
Sinema tarihimizdeki en ilginç ve deneysel filmlerden biri olan “Canavarlar Sofrası”yla (2011) başladığı yönetmenlik kariyerindeki ikinci adımını “Kusursuzlar”la (2013) sağlam biçimde atan Ramin Matin üçüncü çalışması “Son Çıkış”ta daha konvansiyonel anlatımı tercih ediyor ve büyük oranda “acı mizah” kulvarına giriyor.
İstanbul’u betona gömen inşaat firmalarından birinde mimar olarak çalışan Tahsin, günün birinde her şeyden sıkılarak işini, eşini, kariyer planlamalarını terk eder ve yıllar sonra karşılaştığı, bir zamanlar Hindistan’da benlik ve mana arayışına çıkmış eski arkadaşı Siren sayesinde Güney Ege’deki bir organik tarım komününe gitmeye karar verir. Oysa elinde bavulu, havaalanına gidişi, İstanbul’dan çıkışı bile hiç kolay olmayacak, kentin varoşlarında bin bir zorluk yaşayacaktır. Komün deneyimi ise hayal kırıklığından ibaret kalır.
Gerek İstanbul gerekse komün bölümleriyle traji-komik kahramanı Tahsin’i kentin, varoşun ve köyün labirentlerinde çırpınış içinde çizen Ramin Matin, Joel Schumacher’in 1993 yapımı filmi “Sonun Başlangıcı”ndan (Falling Down) Sinan Çetin’in “Bay E”sine (1995) uzanan çağrışımlar zinciri içinde bir yerlere oturtuyor “Son Çıkış”ı. Ama elbette ne Joel Schumacher gibi orta sınıf Amerikan bireyinin çıkışsızlığının sorumlusu olarak göçmenleri görüyor, ne de Sinan Çetin gibi halk düşmanı bir söylem tutturuyor. Matin’in derdi, “Akbeton” kafanın cehenneme çevirdiği kentlerin alternatifinin “yapay doğallık” olmadığını göstermek ki bunu başardığı söylenebilir.
“Son Çıkış”, haftanın ilginç yerli yapımlarından biri.
ANLAŞILMAZ İŞLER BUNLAR
Mayakovski, “Siz evet siz / Hiç kavrayabilir misiniz / Niçin bunca alay ve küfür sağanağı altında / Dingin bir tabağa koyup da ruhumu / Gelecek yüzyılların şölenine sunduğumu?” derken ne kastettiği belliydi ve ayrıca bir de “anlaşılamayan sanatçı” ile “anlaşılmaz işler yapan sanatçı” ayrımı yapmaya gerek duymamıştı.
Beş altı yıl önce çektiği ilk film Altın Portakal programına alınan genç bir yönetmen, gösterim sonrasındaki basın toplantısında “hiçbir şey anlamadık” diyen seyircilere şöyle laflar etmişti:”Amacım da buydu zaten, tam bunu hedeflemiştim, filmimden hiçbir şey anlamamış olmanız benim başarılı olduğumu gösteriyor.”
12 yılda 12 film çeken ve pek çok televizyon dizisine imza atan Onur Ünlü, ne Mayakovski gibi gelecek yüzyılların şölenine göz dikiyor, ne de kaybolup gitmiş o genç yönetmen gibi, başarıyı anlaşılmamakta görüyor. Üstelik alay ve küfür sağanağıyla da karşılaşmıyor. Tam tersine, onu “kült yönetmen” olarak görmeye meraklı, genişçe bir hayran kitlesi de var.
Fakat ben, “Beş Şehir” (2009), “Sen Aydınlatırsın Geceyi” (2013) gibi bir iki filmi hariç, Onur Ünlü filmlerinden hiçbir şey anlamıyorum, alt düzeyde dahi sinema tadı alamıyorum. Son filmi “Put Şeylere”de de aynı şey oldu. Ne olup bittiğini anlamadım ve saçmalıklar silsilesinden başka bir şey göremedim. Belki
birkaç yüz yıl sonra anlayan ve seven birileri çıkar bu garabet filmi.