(Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 75. Yılı Nedeniyle)
Köy Enstitüleri, plan ve projesi Atatürk zamanında hazırlanan ve ölümünden bir buçuk yıl sonra, 17 Nisan 1940 tarihinde açılan okullardır
Tamamen Türkiye'ye özgü, özgün bir eğitim projesini olan Köy Enstitüleri, dönemin Cumhurbaşbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla kurulmuştur.
Köy Enstitüleri, 1940 yılından başlayarak, ülkenizde seçilen kentlerin uzağında, tren yollarına yakın, tarıma elverişli bölgelerde açılmıştı. O zaman Türkiye 63 il merkezinden oluşuyordu. Zaman içinde ülke genelinde açılan köy enstitülerinin sayısı 21’e çıkarıldı. Yani her üç ile bir köy enstitüsü düşüyor ve bir köy enstitüsü üç ilin çocuklarını alıyordu. Köylerden alınan ilkokul mezunu çocuklar bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere öğretmen olarak gönderiliyordu.
Öğretmenler gittikleri köylerde salt çocukları okutmakla kalmıyor; köylüye de okuma yazma ve bilinmeyen tarım türlerini öğretiyorlardı. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi uygulanıyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, bahçeleri, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50’lik bölümü, temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.
Genel bilgiler
1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15,000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750,000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1,200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.
Kapatıldığı 1954 yılına değin köy enstitülerinde 1398 bayan ve 15,943 erkek, toplam, 17,341 köy öğretmeni yetişmişti.Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Pakize Türkoğlu, Ali Dündar, Dursun Akçam, Bekir Semerci, Osman Bolulu, Adnan Binyazar ve Musa Uysal gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdir.
“Arıcılık bilinmeyen köylerde arıcılık, bağcılık bilinmeyen köyde bağcılık öğretiliyordu. Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor; gittiği köyde okul binasını köylülerin yardımıyla yapabilecek kadar inşaat bilgisi de öğreniyordu. Aynı zamanda ziraatçılık, sağlıkçılık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını, gittiği köydeki köylülerin işbirliği ile inşa ediyor ve devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Hasaoğlan Köy Enstitüsü, diğer köy enstitülerini kuran köy enstitüsü öğrencileri tarafından inşa edilmişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yüz gramlık ekmeğin karneyle verildiği günlerde, Çifteler Köy Enstitüsünde 300 ton buğday üretilmiş, bundan okulun ekmeği, dört ton bulgur ve tarhana yapılmıştı. Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler bu alet ve edevat ile köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini, hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu
Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocukları engin birikimli aydınlar olarak yetişiyordu.
Sanat
Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Köylerde büyümüş öğrencilere klasik müzik enstrümanları ve geleneksel sazları çalması öğretiliyordu. Aşık Veysel, enstitüleri gezip öğrencilere saz çalmasını gösteriyordu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü bu konuda en zengin enstrüman envanterine sahipti. Daha sonra açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsündeki derslere Ankara Konservatuarı öğretmenleri geliyordu. Köy kökenli öğrencilerden kurulu orkestralar müzik eserlerini seslendiriyordu.
Kapatılması
Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.
1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.
Kapatılmasaydı
Köylülerin bu gibi aydınlanma sürecinden rahatsız olan toprak ağaları, Cumhuriyet karşıtları ve din istismarcılarının çıkarları bozulduğu için çok rahatsız oluyorlardı. Onlar için bu kurumların kapatılması gerekiyordu ve kapatıldı. Eğer kapatılmamış olsalardı; gidilmemiş köy, okulsuz çocuk, işlenmemiş toprak, kullanılmamış su, aç-açık insan, işçileri sokaklar da aç dolaşan kapatılmış fabrikalar olmazdı. Eğer kapatılmasalardı işçilerimiz yabancı ülke kapılarında iş aramayacaklar, aileler bölünmüş olmayacaklardı. En önemlilerinden bir tanesi de, bugünkü töre cinayetleri işlenmeyecekti. Son yıllarda üzerinde en çok durulan köy boşalmaları yaşanmayacaktı. Çünkü insan için gerekli olan hizmetler köyde üretilir olacaktı. Kapatılmamış olsalardı bu günkü özgürlük, demokrasi, hak-hukuk adalet kavgaları olmayacaktı.
Köy Enstitülerinin kuruluşunun 75. yılında yaşayan Köy Enstitülüleri saygıyla selamlarken; Köy Enstitülerinin kuruluşunda, işleyişinde başta Tonguç ve Yücel olmak üzere emeği geçen tüm enstitüleri saygı ve rahmetle anıyoruz.

* * *
(*) Bu yazı bazı kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır.