Koronavirüs salgınından dersler

Yeni Koronavirüs (2019-nCoV) salgını hayvanlardan insanlara “sıçrayan” ne ilk mikrop, ne de sonuncu olacak. Biz hayvanları yemeye ve doğal yaşam alanlarını işgal etmeye devam ettikçe, benzer salgınlar gerçekleşecektir. Hayvanlardan kaynaklanan bu tür salgınları azaltmanın iyi bir yolu da veganlık, vahşi yaşam ticaretini ve insanların hayvansal gıda tüketimini durdurmak ve daha da önemlisi, “hayvan duyarlılığı”nı kabul etmektir.

VURAL ÖZDEMİR*/ TORONTO  (vural.ozdemir@alumni.utoronto.ca)

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 30 Ocak’ta, yeni koronavirüsü (2019-nCoV) ile ilgili küresel çapta acil durum ilan etti. 2019-nCoV’nin ilk önce hayvandan insana “sıçradığı” düşünülüyor, şu anda ise bütün dünyada insandan insana yayılmaya devam ediyor. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri (CDC),  2019-nCoV’nin “tamamı yarasadan kaynaklanan, MERS ve SARS gibi bir beta koronavirüs olduğunu” belirtiyor. Tam olarak hangi hayvandan kaynaklandığı şu anda belirsiz olsa da, 2019-nCoV bir zoonoz, yani hayvandan insana bulaşan bir hastalık gibi gözüküyor.   
Salgın, başlangıç noktası olan Çin’in ötesine taştı. Kanada ve 20’nin üzerinde başka ülkede vakalar belgelendi. 2019-nCoV’nin genomu bilim insanlarınca tespit edildi ve  hastalığın teşhisinde kullanılıyor. Hükümetlerin virüsün yayılmasını önlemek yolundaki çabaları, seyahat yasakları, havaalanında ve sınır geçiş noktalarında gözlem ve benzeri baştan savma uygulamalara dönüştü. 2019-nCo salgını, sağlık kavramını belli bir ulus devlet sınırı içinde kamu sağlığı politikaları ile değil, gezegen çapında düşünmemiz gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.  

Duyarlı varlıklar  

Bilim insanları, insanlarda yeni bulaşıcı hastalıkların dörtte üçünün hayvanlardan geçtiğini tahmin ediyor. Bu, iki sebepten dolayı şaşırtıcı değil. 
Birincisi, sürekli ve oldukça yüksek miktarlarda hayvan ve hayvansal gıda tüketiyor oluşumuz. Bu bizi hayvanlardan insanlara sıçrayan mikroorganizmalarla doğrudan temasa sokuyor. İkincisi ise, gayrı safi milli hasılanın tanımladığı dar ekonomik büyüme rejimlerimizin doyumsuzluğu içinde gezegenimizin kaynaklarını tüketirken, hayvanların doğal yaşam alanlarını saygısızca ve hiçbir pişmanlık emaresi göstermeksizin işgal edişimiz.  
Merkezi Almanya’da bulunan Biyo-çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri için Hükümetlerarası Bilim Politikaları Platformu (IPBES), Mayıs 2019’da kara yüzeylerinin %75'i ile deniz çevresinin %66’sının insan eylemleri tarafından ciddi ölçüde değişikliğe uğradığı ve nerdeyse bir milyon hayvan ve bitki türünün neslinin tükenme tehlikesiyle yüz yüze olduğu konusunda uyarıda bulundu. 
Zoonoz hastalıklar (1) hayvanları duyarlılık ve kişilikten yoksun, salt yiyecek kaynağı olarak görmenin (2) insanlık olarak yol açtığımız devasa ekolojik tahribatın ve (3) nesli tükenen hayvanlar ile vahşi yaşamın ticareti ve metalaştırılmasının, bizleri hayvanların doğal yaşam alanları ile barındırdıkları mikroorganizmalara yaklaştırmasının öngörülebilir sonuçlarıdır. 
Dolayısıyla, hayvanlardan geçen bu tür salgınları azaltmanın iyi bir yolu veganlık, yani insanların hayvanları ve hayvansal ürünleri tüketimini durdurmak ve  daha da önemlisi, “hayvan duyarlılığı”nı kabul etmektir. 

Veganlığa davet

Doğanın tahribatının önüne geçmek için iklim aktivizmi ve insanları vegan olmaya davet etmek gerekiyor, ancak değişim insanların zihinlerinde başlar. Toplumsal dönüşümün  iç mekanizmasına biçim vermeliyiz. Bu da, hayvanlara ve gezegendeki diğer canlıları sadece insanlara yararlı oldukları (örneğin, yiyecek olmak gibi) ölçüde değer veren dar görüşleri genişletmek demektir.  
İnsanların doğayı ve vahşi yaşam alanlarını sömürme dürtüsüne ket vuracak somut adımlar var, neyse ki. 2009’da imzalanan Lizbon Anlaşması’nın 13. maddesi, Avrupa’da hayvanları ‘duyarlı varlıklar’ olarak kabul etmiştir .   Bu maddeyi örnek alarak biz de hayvan duyarlılığı ve failliğini kabul edersek, daha az hayvan yiyecek, hayvanların doğal yaşam alanlarını daha az sömürgeleştirecek ve hayvan patojenlerine daha az maruz kalacağız.  Günümüzde hayvanların da duyguları, farklı kişilikleri ve içsel faillikleri olduğuna dair artık pek çok bilimsel kanıt mevcut – hatta balıkların bile .
‘Duyarlı hayvan’ kavramı, hayvan haklarından daha geniştir; hayvanların duygu ve kişiliklerini tanır ve böylece onların ‘öteki’ ilan edilmesini önler. Tarihin bize gösterdiğine göre, faşist rejimler baskılarını uygulamadan önce kurbanlarını “öteki” ilan ederler. Bu yüzden hayvanların ötekiliğini, duyarlı varlıklar olduklarını kabul ederek bertaraf ettiğimizde hayvanların ve doğanın sömürülmesine karşı direnç gösteririz.  
Özetle, şu anki 2019-nCoV salgını bize veganlığı kucaklamayı,  gezegendeki tüm canlıları duyarlı varlıklar olarak kabul etmemiz  ve vahşi yaşam ticareti ile metalaştırılmasını durdurmamız gerektiğini hatırlatıyor. Böylece gelecekteki salgın risklerini azaltabilir ve dahası,  ezelden beri sömürülen insan-dışı canlılar dahil, pek çok varlığa huzur ve itibarını geri kazandırabiliriz. 

* Vural Özdemir, doğa bilimcisi, hekim ve yeni teknolojilerin yönetişimi ve sorumlu inovasyon alanında yazar. Halen Toronto’da yaşıyor.
(Çeviri: Gürçim Yılmaz)


 

Kategoriler

Güncel