Şule Özdemir Korona ile değişen hayatlarımız mı, öyle mi gerçekten?
HABERİ PAYLAŞ

Korona ile değişen hayatlarımız mı, öyle mi gerçekten?

"Koronadan sonra hayatlarımız asla eskisi gibi olmayacak" deyip eski hayatlarımızı özlüyoruz ya hani, yeni normalden bahsediyoruz. Allah aşkına önceki hayatlarımız normal miydi sorabilir miyim?

Sabah mekanik bir alarm sesiyle başlayan yaşam koşumuzu düşünsenize. Palas pandıras giyinip kahvaltı bile yapmadan telaş halinde evden çıktığımız, çocuklarımızı kıytırıktan öptüğümüz, paket fırlatır gibi okula, servise yamadığımız, koştura koştura yetiştiğimiz metro, otobüs, metrobüs durakları... Yer kapma telaşı ile sağımızdakini, solumuzdakini iteklediğimiz halimiz... Kulaklıkta cıstak cıstak dinlenen müzik sesiyle sabah sabah hemhal olduğumuz, gürültülü sohbetlere eşlik etmek zorunda kaldığımız survivor metrosu... Bu aşamadan çıkıp işine geldiğinde kurum kartını basıp "Acaba kaç dakika geç kalmışım?" paniği yaşamak, seni kontrol eden sistemin işyerinin kapısından girerken hissettirdiği 'izleniyorsun' baskısıyla ofise girdiğin sabahlar... Süre, performans baskısıyla çalışıp, işin özünü kaçırdığın, hikayenin sadece sayılar olduğu bir düzen... Kısa öğle tatilinde çocuğun 60 yapraklı Türkçe defterinin, banyoya alacağın kaydırmaz paspasın derdine düşmek... Karşıdan karşıya geçmenin bile engelli yarış olduğu öğle molaları... Adı mola olup hayat koşusunda ne kadar önde kalabilirim diye kendine yaptığın fazla mesailerin... Koş koş halde tekrar işinin başına oturduğunda en azından bir çay servisinin seni dinlendirdiği minicik ana şükrün. Saat 18.00 olup bilgisayarı kapattığında yeni startın verildiği kalan yerden başlamak... Hızlı adımlarla metroya, otobüse binip evin yemeğini hazırlamak için 100 metreyi ne kadar kısa koşabilirim diye kendini test ettiğin, saate bakıp "Hımm, bugün hızlısın, hımm bugün 2 dakika yavaşsın" deyip bir de kendinden patron yaratmak. Eve geldiğinde uyduruktan bir "Merhaba" deyip, "Bugün okulda ne oldu biliyor musun?" diye soran çocuğuna “Sonra!” deyip başından savuşturmak, yemeği hazırlayacağım diye mutfakta deli gibi koşturmak... Okuldan gelen çocuğunun acıkan karnını kraker, bisküvi ile doyurduğunu bilmenin vicdan azabını inceden duyumsamak... Zor bela hazırlanan yemekler sonrası -ki o da köfte, makarna- çocukların "Hadi aile zamanı yapmayacak mıyız?" taleplerine anca akşamın sonunda cevap verebilmek... Uyku saatine kadar o bir buçuk saate sohbet mi, ev ödevi mi, oyun mu, film keyfi mi, artık ne sığdırırsan... Ortaya karışık ne yaptığının farkına varamamak, zamanın içinde sadece kayıp gittiğini görmek, içsel olarak asla tatmin olamamak ve nedenini bilmediğin -içsel bilgeliğinin ise her zaman bildiği- yorgunluk ve gerginliğin sinsi koynunda yaşamak. Başucunda seni yeni koşuya uyandıracak en sevdiğin arkadaşın cep telefonuyla uykuya dalmak…

Haberin Devamı

Söyler misiniz, böyle bir hayatın nesi normal?

Bu şekilde yaşadığımız, normalin bu olduğunu kabul ettiğimiz hayatlarımızın nesi normal? Bu deliği görüp “Ama bu çok saçma!” dediğinde “Ne yapacaksın hayat böyle” diyen kısır kafalara “Tanrımmm!!!” diye avazın çıktığı kadar bağırma arzusuyla yanıp tutuşmak... Üniversiteden mezun çoğu gencin bu saçma hayata atılmak için can attığı, normal olarak sadece bunu bildiği yaşamların nesi normal? Kimse kendini kandırmasın. Bu kocaman bir delilik! Stephan Zweig’in 'Amok Koşucusu' gibi delilik! İnsanı insan yapmaktan çıkaran kara kuru, ruh emici bir delilik! İnsanın insanlığını kendine unutturan sanal yaşamlar bunlar. Duygunun olmadığı, sadece rakam olarak, koyun sayısı gibi hayata tutunduğun yaşamlar. Doğadan, özünden koptuğun, mutsuzlaştığın, sanal şeyleri hayat zannedip sosyal medyanın dibine düştüğün, beğeni peşinde koştuğun (Like, like, like!), ağaçmış, toprakmış, çiçekmiş, böcekmiş üfürükten tayyareymiş gibi ifadesini kaybettiği yaşamlar. Aşırılığının görkemli sanıldığı plazaların, rezidansların, AVM’lerin yaşam bağını oluşturduğu hayatlar. Ne kadar eğleniyoruz, geziyoruz diye bir grubu etiket delisi yaptığın hayatlar. Kim bu aynadaki yabancı diyerek yüzünü gözünü oynadığın botokslu, dolgulu yaşamlar. Komşunu bile tanımadığın, düğün davetiyeni bile WhatsApp mesajıyla yolladığın yaşamlar. Hadi söyleyin Allah aşkına yeni normalimiz yine bunlar olacaksa bunun nesi normal?

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder