Gerçek bir bilimsel-teknolojik atılım için insan kaynağımız elbette var. Uzaya da gideriz, Ay’a Evrenot da çıkartırız. Ama önce üniversitenin kapısından kelepçeyi çıkaracağız, yurtdışından alınacak teknolojinin üstüne yerli damga basmayı proje diye kabul etmeyeceğiz. Bu haliyle uzay programımızın yerli olan tek kısmı propagandadır. Bu modeli İran ve Birleşik Arap Emirlikleri “milli” diye yıllardır uyguluyor, propaganda ediyor. Onlara benzeyecek bir program uygulayacak isek baştan geçmiş olsun.

Yine atılım üstüne atılım yaptığımız günlerden geçiyoruz. Yaşadığımız günün ekonomik siyasal zorlukları arttıkça ufkumuzu genişliyor. Bilim ve teknoloji üretimin başlıca kurumsal kaynağı olan üniversitelerin kapısına kelepçe vurulmasına, oradan yükselen itiraz seslerine bakmayın, aslında uzaya gidecek gelişmelerin arifesindeyiz. “Çatlasanız da patlasanız da Ay’a gideceğiz”, hem de çok yakın zamanda.

Malum Milli Uzay Programı’ndan bahsediyoruz. Türkiye Uzay Ajansı’nın (TÜA) açıklamalarına göre “Milli Uzay Programı, Dünya’daki gelişmeleri dikkate alarak, ülkemizdeki mevcut potansiyeli değerlendirmek üzere ülkemizin uzay politikaları alanındaki vizyonunu, stratejilerini, hedeflerini ve projelerini, koordineli ve entegre olarak yürütülmesine yönelik hazırlanmış”tır.

***

Türkiye Uzay Ajansı Milli Uzay programı tanıtım sayfasına göre programın 10 kadar alt başlığı var ve bunların koordineli bir şekilde hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. Özellikle Ay’a insan gönderme ve uzay limanı kurma gibi bazı başlıkları kamuoyunda hayli tartışmaya neden olan programın alt başlıklarından-hedeflerinden başlıcaları şunlar:

* “Uydu Üretimlerinin Tek Çatı Altına Toplanması ve Yerli Uydu Geliştirme Programı;

* Ay Programı: Ay yüzeyine milli teknolojilerle bir gezen araç göndererek, Ay’a ulaşan sayılı ülkeler arasına girerek, Türkiye’yi uzay alanında sınıf atlatmak;

* Bölge konumlama ve zamanlama: Ülkemiz ve bölge ülkeleri için konumlama ve zamanlama doğruluğunu artırmak;

* Uzaya Erişim ve Uzay Limanı: Ülkemizin uzay aracı ve uydu fırlatma ihtiyaçlarını bağımsız olarak gerçekleştirebilmek, ticari olarak sürdürülebilir bir sistem oluşturarak ihtiyaç fazlası kapasite ile uluslararası hizmet vermek amaçlarıyla, fırlatma tesis altyapısını oluşturmak;

* Türk Astronot ve Bilim Misyonu: Türk insanlarının uluslararası iş birliği ile uzaya erişimini sağlayarak ve uzayda gerçekleştirilecek bilimsel çalışmalara katılımını teşvik ederek, bir Türkün uzaya gönderilmesini sağlamak;

* Uzay Havasına İlişkin Teknolojik Araştırmalar;

* Uzay Nesnelerinin Yerden Gözlemi ve Takibi;

* Yerli Uzay sanayinin kurulması...” gibi alt başlıklardan oluşuyor.

Hayal mi Gerçek mi yoksa Propaganda mı?

Buradaki hedefler ülkemizdeki mevcut uzay çalışmaları ve uzay teknolojisi alanındaki birikimi dikkate alındığında yakın zamanda geçekleşmesi kesinlikle bir hayal. Ancak bunların belirli bir bütçe ile satın alınması hiç ama hiç hayal değil. İşte tam da bu nedenle “Milli Uzay Programı” tam bir propaganda fenomenidir. Dünyada kendi bilimsel teknoloji kaynakları olmadan belirli bir bütçe ile bu tür programları uygulayan, dolayısyla bizim hedef olarak koyduğumuzu nakit olarak satın alıp gerçekleştirmiş örnekler mevcut. Bunlar ne kadar milli ise bizimki de o kadar milli olacak gibi duruyor. Gerçek bir bilimsel-teknolojik ilerleme için izlenecek yol belli iken, üstelik bu konuda insan kaynakları bir hayli gelişkin bir ülke olduğumuz halde, liyakatsız ellere teslim edilmiş mevcut eğitim-bilim-teknoloji politikaları ile sadece satın alınan bir uzay macerası yaşanabilir. İzah edelim:

İran 15 yıl, BAE 5 yıl önce aynısını satın aldı!

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Emiri'nin Arap dünyasında isim bulma kampanyası yaptırdıktan sonra "Umut" adını verdiği Mars misyon aracı geçtiğimiz hafta Mars'a ulaştı. Başarı diye değil tam da başarısızlık örneği diye burada anıyorum.

Bu kendi öz bilim ve teknoloji kaynaklarını oluşturmak yerine satın aldığını milli diye propaganda eden bir program. Çünkü temel iletişim sistemleri NASA'dan, fırlatma, taşıyıcı sistemleri Japonya'dan. Özetle 200 milyon doları verince üstüne BAE milli bayrağını basıyorsun. Bunların hepisinin Arapça yeni patenli adlarını da alıyorsun. Milli ise milli.

Bir diğer örnek İran: Genel bilimsel ve teknolojik gelişme seviyesi Türkiye'den 10 yıl geride olan İran, Uzay Programında Türkiye'den 10 yıl ileride! Tıpkı BAE gibi o da "Umut" adını verdiği uydusunu kendi fırlatma aracı ile 2009'da yörüngeye yerleştirebilen ilk 9 ülke arasına girmişti. Peki bu "milli" mi?

Elbette bu da milli değil. Uydu da taşıyıcı araç-sistem de büyük ölçüde Rus ve kısmen Çin menşeili. Ver parayı bas üstüne milli bayrağı. 2009'daki “Umid”i, “Ya Mehdi”, “Fecr” ve “Nur” isimli başka uydu projeleri izledi ve Uzay'a insan gönderme hedefini 3 yıldır propaganda ediyorlar.

Bu iki örneğe Kuzey Kore'yi de ekleyebiliriz. Ancak burada göstermeye çalıştığımız gerçek bilimsel ve teknolojik ilerleme ile satın alınan ve milli propaganda aleti haline getirilen projelerin farklılığına dikkat çekmektir.

***

Satın almanın, taklit etmenin de belirli bir zaman sonra ilgili ülkeye teknolojik, bilimsel ilerleme sağladığı gerçeğini atlayacak değiliz. Ancak o zaman durumu gerçekçi resmetmek gerekir. Belki bir parça propagandif değeri olan bu tür yaklaşımlar ülkeye sadece zaman kaybettirir. Eğitim, bilim ve teknoloji kuruluşlarına doldurulan liyakatsız kadroların tartışılmasını engeller. Ülkenin en iyi okullarının körelmesine, en yetenekli kadrolarının ülke dışına taşınmasına neden olan politikaları gözden kaçıracak illüzyonlar yaratır. Ama bir süreliğine.

Türkiye'nin sanatta olduğu gibi bilimde de olağanüstü insanları var. Ama bilim kuruluşlarını kelepçeye, akademisyeni sürgüne mecbur eden politika ile sadece dışarıdan parayla "satın alınan bilim-uzay" projeleri geliştirilir. Ne fondaki mehter, ne üstündeki bayrak onu milli yapar.