-

KONYA KAPALI HAVZASI (KKH) VE SU YÖNETİMİ SORUNLARI

Aksaray, Karaman, Konya ve Niğde illerinin önemli bir kısmını kapsayan Konya Kapalı Havzası, Türkiye toplam yüzölçümünün % 6,4‘üne sahip olup 3.2 milyondan fazla kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye'nin tahıldan elde ettiği toplam gelirin % 9,2'sini, baklagillerin % 6,2'sini ve şeker pancarının da dâhil olduğu endüstriyel mahsullerin % 8,5'i sağlayan bu Bölge, Türkiye tarım alanlarının % 10,5’ini oluşturmaktadır.

KONYA KAPALI HAVZASI (KKH) VE SU YÖNETİMİ SORUNLARI
21 Mart 2019 - 12:14
Dünya’da gün geçtikçe artan temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasında teşvik olması amacıyla ilk kez 1992’de Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda önerilmiş ve 1993 yılında "22 Mart Dünya Su Günü” resmen kabul edilmiştir. Zor bir dönemden geçmekte olduğumuz bu günlerde barışa ve huzura çok daha fazla ihtiyacımız var. Çanakkale’de atalarımızın yaşattığı destan gibi bugün de birlik, beraberlik ve dirlik içinde bu zor günleri de atlatacağımıza inanıyoruz. Hem Çanakkale’de hem de bugün ülkemizin barışı ve huzuru için verilen şehitlerimize Allah’tan rahmet kederli ailelerine ve büyük Türk Milleti’ne sabırlar diliyorum.  Bu günün bir diğer özel anlamı ise Bahar Bayramı yani Sultan Nevruz olup Atalarımızın 400 yıl boyunca bir bakıma soyutlanmış olarak yaşadıkları Ergenekon’dan çıkış yıldönümüdür. Bugün bütün Türk illerinde coşkuyla karşılanan SULTAN NEVRUZ bahar bayramımız kutlu olsun.

 

Hayatın kaynağı ve canlı yaşamının en temel ihtiyacı olan su en küçük canlı organizma faaliyetlerinden devasa kıta hareketlerine kadar bütün biyolojik, fiziksel ve kimyasal aktiviteler ve insani faaliyetlerin devamlılığı için sürekli ihtiyaç duyduğumuz eşsiz bir nimettir. Dünya yüzeyinin % 70’ini kaplayan su bedenimizin de %65’lik önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyar km3 olup bunun %97,5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak, %2,5’i ise nehir ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu kadar az olan tatlı su kaynaklarının da %90’ının kutuplarda ve yeraltında bulunması sebebiyle insanoğlunun kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su miktarının toplam su varlığının % 1’inden bile azdır. Bu nedenle, insanoğlu su ihtiyacını ulaşabildiği yüzeysel suların yanı sıra yeraltı su kaynaklarından temin etmektedir.

Su tüketiminincanlandırılması açısından birkaç örnek verecek olursak; Yeryüzündeki bütün insanların tükettiği su miktarı yılda 4.000 km3‘ü bulmaktadır. Yalnız 1 km3 su ile 500.000 olimpik havuzun doldurulabildiği düşünüldüğünde bahsedilen su miktarının boyutları daha rahat algılanabilir. Evlerimizde kullandığımız Çamaşır makineleri tek seferde yaklaşık 140 litre, bulaşık makineleri ise 55 litre su kullanmaktadır. Bir otomobilin üretimi için yaklaşık 120 bin litre su kullanılırken bir tişört ve bir kot pantoloniçin gerekli olan pamuğun üretiminde 20.000 litre su kullanılmaktadır. Hamburger, patates kızartması ve içecekten oluşan bir fastfood öğününün hazırlanmasında 5.320 litre su kullanılmaktadır.

Kullandığımız tatlı suların temel kaynağıkaynağı yağışlar olup dünyanın yıllık yağış ortalaması 1000 mm/m2 iken Türkiye'nin yıllık yağış ortalaması DSİ’ye göre 643 mm/m2, MGM’ne göre 574 mm/m2’dir.Geçtiğimiz yüzyılda dünya nüfusun3 kat artarken su su kullanımının 6 kat artığı göz önüne alındığında kişi başı kullanılabilecek su varlığı giderek azalmaktadır. 1 litre atık suyun 8 litre tatlı suyu kirlettiği düşünüldüğünde yeryüzünde kirletilmiş su miktarı 12.000 km3‘ü bulmakta ve bu miktar dünyanın en büyük 10 nehrinde bulunan tatlı su miktarından bile fazladır. Bu kirliliğin nüfus artış hızıyla birlikte artması durumunda 2050 yılına kadar dünya çapında 18.000 km3‘lük tatlı su kaybedilmiş olacaktır. Bu sebeple nüfus artıkça da kişi başına düşen su miktarı azalmakta, suyun maliyeti de giderek artmaktadır.

Ülkemize yağlarla gelen 501 milyar m3 suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yeraltı suyunu beslemekte,158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltına sızan suyun 28 milyar m3’ü kaynaklarla yerüstü suyuna tekrar katılmakta ve komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 su ile birlikte ülkemizin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır.

Yeraltı suyunu besleyen 41 milyar m3 de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Ancak günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, komşu ülkelerden gelen sularla birlikte ve ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup bunun 44 milyar m3’ü kullanılmaktadır.Sularımızın % 16’sı içme ve kullanma amaçlı, % 72’si tarımsal sulamada ve % 12’si sanayide tüketilmektedir.

Su ihtiyacı yılda kişi başına düşen su miktarına göre sınıflandırılmaklardır. Buna göre yılda kişi başına düşen su miktarı 10 bin m3’ün üzerinde olursa su zengini ülke (Kanada), 7-10 bin m3 arası olursa su kaynağı rahat ülke, 4-7 bin m3 arası olursa su kaynağı yeterli ülke, 1-4 bin m3 arası olursa su sıkıntısı çeken ülke ve 1.000 m3’ün altında olursa su fakiri ülke (İsrail) olarak değerlendirilmektedir. TÜİK verilerine göre 2018 yılı sonu nüfusu 82 milyon olan Türkiye’de ise kişi başına düşen yıllık ortalama su miktarı 1.366 m3, kişi başı kullanılan su miktarı ise536 m3‘tür. Bu değerlendirmeler MGM verilerine göre yapılırsa daha olumsuz bir tablo oluşacaktır (kişi başına düşen su varlığı 1226 m3/yıl). Bu miktar ile üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz sanılanın aksine su zengini bir ülke olmayıp fakiri ülke olma yolunda ilerlemektedir.

Kış ve yaz mevsimleri arasındaki yağış farkları akarsu akımlarında büyük debi değişimlerine neden olurken, sularımızın hızlı bir şekilde kirlenmesi nedeniyle içme ve kullanmaya uygun su kaynakları tehlikeli bir biçimde azalmaktadır. Hızla gelişmekte olan ülkemizde, su kaynaklarımızda görülen kirlenmenin önemi; tarım kesimi, sanayi ve büyüyen şehirlerin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının karşılanmak zorunda kalınacağı düşünüldüğünde katlanarak artmaktadır. Son 50 yıl içerisinde 3 Van Gölü büyüklüğüne karşılık gelen 1.3 milyon hektar sulak alan ekolojik işlevini yitirmiştir. Su kullanımında ülkemizde en önemli paya sahip olan tarım sektöründe amacı dışında kullanılan teşvikler nedeniyle halâ çok su isteyen bitkiler özellikle KOP Bölgesinde üretilmeye devam etmektedir.

KONYA KAPALI HAVZASI (KKH) VE SU YÖNETİMİ SORUNLARI

Aksaray, Karaman, Konya ve Niğde illerinin önemli bir kısmını kapsayan Konya Kapalı Havzası, Türkiye toplam yüzölçümünün % 6,4‘üne sahip olup 3.2 milyondan fazla kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Türkiye'nin tahıldan elde ettiği toplam gelirin % 9,2'sini, baklagillerin % 6,2'sini ve şeker pancarının da dâhil olduğu endüstriyel mahsullerin % 8,5'i sağlayan bu Bölge, Türkiye tarım alanlarının % 10,5’ini oluşturmaktadır. 

Konya Kapalı Havzası’nda DSİ verilerine göre 37.000’i ruhsatlı 73.000’e yakını da kaçak olmak üzere 110.000’den fazla yeraltı suyu üretim kuyusu bulunmaktadır. Saha incelemelerinde bu sayının çok daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Son 30-40 yıldır yağışların azalması, gün geçtikçe sayıları artan belgesiz kuyular, uygun olmayan hidrojeolojik ortamlarda sürdürülen sondaj çalışmaları, ekonomik olmayan/bilinçsiz sulama teknikleri, tarımda hatalı bitki deseni seçimi, sondajların jeoloji mühendisi gözetiminde açılmaması ve koruma tedbirleri alınmamasından dolayı kullanıma elverişli yeraltısuyumuz niteliksiz su seviyeleriyle karışmış ve sonuçta bütün su kaynaklarımız geri dönülemeyecek derecede kirlenmiş ve kalitesi düşmüştür.

Konya Kapalı Havzası’nda DSİ verilerine göre yıllık yaklaşık 4,3 milyar m3’lük (2,4 YAS+1,9 YÜS) emniyetli su rezervi bulunmakta ve bunun tamamı kullanılmaktadır. Belirlenen emniyetli rezerv kadar yapılacak fiili çekim, yukarıda söz konusu edilen tüm olumsuz şartların artmadığı koşullarda, yeraltısu seviyesinde değişime neden olmaz ve olağan herhangi bir tehlike söz konusu olamaz. Ancak bugün Havza’daki fiili çekim emniyetli rezervden fazladır (6,5 milyar m3). Kurak iklim şartları ile birlikte aşırı ve bilinçsiz yer altı suyu kullanımı nedeniyle yeraltısu seviyesi giderek düşmekte olup yakın gelecekte yeraltısuyunun çekilemeyecek seviyelere düşmesi sonucunda tamamen susuz kalma tehlikesi vardır.

Bunun sonucu olarak 1980 yılından itibaren yılda ortalama 1 m düşümle 40 yılda yeraltı su seviyesinde toplam 40 m düşüm oluşmuştur. DSİ verilerine göre 2018 yılında Konya Kapalı Havzasının Güney ve Doğu kesimlerindeyeraltı su seviyesinde yaklaşık 50 cm’lik düşümler ölçülürken Havzanın Kuzey ve Batı kesimlerinde yeraltı su seviyesi düşümleri 1,5 m’yi (bazı yıllar 2 m’nin üzerinde) bulmuştur.

Bütün sulama imkanları değerlendirildiğinde havzadaki tarıma elverişli yaklaşık 3 milyon hektar alanın sadece1 milyon hektarı sulanabilmektedir. Halen su azlığı nedeniyle herhangi bir tesis kurulmayan ve sulama yapılamayan dolayısıyla düşük verimle tarım yapılabilen veya tarım yapılamayan yaklaşık 2 milyon hektar alan ise su beklemektedir. Mevcut suyun 250 milyon m3’üyerleşim alanlarında içme ve kullanma suyu olarak tüketildiğinden havzadayıllık 10,5 milyar m3 su açığı (hektar başına 5000 m3 su ihtiyacı olduğu varsayıldığında) çözüm bekleyen en önemli problem olarak karşımızda durmaktadır.

Su varlığımız açısından geri dönüşü mümkün olmayan ve tehlike çanlarının çalmakta olduğu günleri yaşamaktayız. Su sorununun başta Konya Kapalı Havzası’nda olmak üzere tüm Türkiye’de etkin bir şekilde görülüyor olması, beraberinde hızlı çözümlerin devreye sokulmasını da gerektirmektedir. En kısa zamanda etkin önlemler alınmadığı takdirde, 21. yüzyılda, birçok akiferimizden ve nehir sularımızdan faydalanma olanağı tamamen kaybolacak veya çok pahalı arıtma projelerinin devreye sokulması zorunlu olacaktır.

Aşırı ve kontrolsüz su kullanımını düzenlemek üzere çıkarılan 6111 sayılı yasada yeraltı sularımızın ölçüm sistemleri ile gözlenmesi ve su tahsisinin bu verilere göre yapılması hükmü olumlu bir adım olmasına rağmen uygulamada su kullanımında en büyük paya sahip olan tarım kesimi çeşitli gerekçelerle ölçüm sistemlerine katılmaya isteksiz kalmışlardır. Su kullanımının ölçülmesi ve mevcut su varlığına göre su paylaşımının belirlenmesi planlamaları bazı çevrelerce kamuoyuna sadece suya sınırlama getirilecek, kabaca kota konulacak şeklinde aksettirilmiştir.

Kendileri de su kullanan bu çevreler yerel televizyon ve gazetelerde vatandaşlarımıza “Sakın bu sisteme dâhil olmayın, suyunuza kota konulacak” şeklinde telkinler “Çiftçiliğimiz bitiriliyor, gıda güvenliği tehlikede, üretim duracak, ekonomi çökecek vb” iddialarla kendi zikrettikleri su kotalarının kendileri tarafından hesaplandığını bile bile Devletin uzmanlaşmış kurumları ve ruhsat çalışmalarını yürüten Jeoloji Mühendislerini açık hedef haline getirmişlerdir. Konya Kapalı Havzasına resmi rakamlara göre açılan bu 73.000’e yakın kaçak kuyu yine bu mantığın eseridir. Zira yukarıda da belirtildiği gibi aktif kuyu sayısı ve gerçek su kullanımı tespit edildikten sonra ortaya çıkacak su varlığına göre su tahsisinin yapılması ile daha adil su tahsisleri yapılabilecek ve tarımsal üretimimiz daha verimli hale gelecektir. Konu ile ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığımız, Tarım ve Orman Bakanlığımız ile birlikte uzman kuruluşlar olan Ziraat Mühendisleri Odaları, Ziraat odaları, tarım kooperatifleri ve Sulama birliklerinin ortak kararıyla havzada sürdürülebilir şekilde üretilecek bitki deseni belirlenmelidir.

Yılların buğday ambarı Konya’mız giderek daha fazla gelir uğruna daha çok su ihtiyacı olan bitki üretimine evrilmiştir. Tahıl ambarımızda şimdi hububat üretiminin yerini giderek katma değerinin daha yüksek olanşeker pancarı, mısır, fasulye, yonca ve yeşil sebze gibi daha çok su tüketimi olan bitkiler almaktadır. Havzada gözlenen bir diğer önemli etken ise büyükbaş hayvancılığın giderek yaygınlaşmasıdır. Büyükbaş hayvancılıkta gerek doğrudan su ihtiyacı gerekse yemlik bitkilerin üretimi yeraltı su kullanımını artırmaktadır. Daha etkin, su kaynaklarımızı biraz daha öteye taşıyacak akılcı tarımsal teşviklere ihtiyacımız vardır. Ülke ortalamasını sadece yarısı kadar yağış alan yüzey suyu imkânları oldukça kısıtlı olan bu havzada en kıymetli varlığımız olan yeraltı sularımızı bitirirsek gelecek kuşaklara miras bırakabileceğimiz temiz içme suyumuz dahi kalmayacaktır.

Havzada halen Yeraltısu rezerv durumuna göre kuyu açımına müsaade edilmemesi, bugün sadece YAS arama ve kullanma ruhsat başvurunda bulunanları engellemeye yönelik bir düzenlemeden öteye gidememektedir. Bir şekilde elektrik sağlayan kullanıcılar halen belgesiz kuyu açmaya devam etmektedir.Belgesiz ve kontrolsüz kaçak sondajların önüne geçilememesi nedeniyle, Konya Kapalı Havzası’nda su varlığı, kullanımı ve tahsis miktarını da ölçebilen sağlıklı bir hidrojeolojik model oluşturuluncaya kadar su temin amaçlı sondaj çalışmalarına izin verilmemeli, gerekli önlemler artırılmalıdır.

Havzanın güneyden kuzeye ve kuzeydoğuya doğru Akören-Çumra-Karapınar-Eskil-Altınekin-Sarayönü-Kadınhanı ve Cihanbeyli’yi içine alarak Tuz Gölü’ne kadar uzanan önemli bir bölümünde yüzeyleyen formasyonların jeolojik özellikleri nedeniyle geçmişte tek tük oluşurken 2000'li yıllardan bu yana giderek artan obruk oluşumları önemli bir risk olarak karşımızda durmaktadır. 2000’den sonra yılda birkaç tane oluşan obruklar 2014’ten sonra daha sık oluşmaya başlamış ve 2017’ye kadar sayıları 300’ü bulmuştur. 2018’de oluşan 19 obruk ve 2019’da henüz 3ay geçmeden oluşan 6 obrukla birlikte bilinen obruk sayısı 325 olmuştur. İnsan hayatını ve çevrede yaşayan diğer canlıları doğrudan tehdit eden obruklar geçmişte su seviyesi daha yukarılarda olduğu için Havzanın daha üst kotlarında oluşuyordu. Artan yeraltı suyu kullanımına bağlı olarak su seviyesinin düşmesi şu anda Karapınar çevresi başta olmak üzere yerleşim alanlarında obrukların daha düşük kotlarda, evlerin yanında ve tarım alanlarında oluşmasına neden olmuştur. Tarım kesimi üretim faaliyetlerini tabiki sürdürecekler ama çok su isteyen bitki üretiminin ve büyükbaş hayvancılığın yaygınlaşması yeraltı su seviyesinin giderek daha da düşmesini artırmaktadır. Bölge, ülkenin en az yağış alan bölgesi olduğundan su kullanımının acilen kontrol edilmesi gerekmektedir. Obruk oluşumuna neden olan iklim ve doğal jeolojik faktörleri değiştirme ve kontrol etme şansımız olmadığına göre kontrol edilebilecek en önemli faktör aşırı ve bilinçsiz su kullanımıdır.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ülkemizde su kaynaklarımızı koruyabilmek amacıyla çıkarılmış yürürlükteki birçok yasa ve yönetmelik bugüne kadar gerçek ihtiyaçları karşılayamamış ve getirilen önlemler pratikte uygulanamamıştır. 2011’de çıkarılan 6111 sayılı torba yasaya rağmen havzada sağlıklı su verileri oluşturulamamış ve ölçüm sistemlerinin uygulaması ciddi olarak sekteye uğramıştır. Ölçüm sistemlerinin havzada ihale yoluyla çözüm önerileri ise havzadaki mevcut 110.000’den fazla kuyu sayısı dikkate alındığında gerçekçi bir çözüm değildir ve problemi çok uzun bir zamana yaymak anlamına gelmektedir.

Gelecek nesillerin güvenilir, sağlıklı ve ekonomik içme ve kullanma suyuna sahip olabilmesi için acilen etkin önlemler alınması ve uygulanması gerekmektedir. Konya Kapalı Havzası’nda su yönetiminin etkin verimli ve sürdürülebilir olması için çözüm önerilerimiz;

Yürürlükteki mevzuata ek maddeler konulması ve/veya yeni yönetmelikler çıkarılmasıyla kurumlar arasında var olan, bugünkü yetki ve sorumluluk karmaşası çözümlenemeyeceği anlaşılmaktadır. Yeraltı ve yerüstü tüm su kaynaklarımızı kapsayan ve suyun devletin hüküm ve tasarrufu altında, kamu yararına bir kaynak olduğu esasına dayalı, yeni bir “Su Varlığı Yasası”na ihtiyaç vardır.

Bunun yanı sıra Havzalar bazında su idaresini sağlayacak yasal düzelmemelere de gerek duyulmaktadır. Bu kapsamda özellikle tehlike çanlarının çaldığı Bölgemizde, Konya Kapalı Havzası Su Yönetim Merkezi’nin kurulması kaçınılmazdır. Merkez yukarıda belirtilen önerilerin takibini yapabilecek işlevselliğe sahip, amaca hizmet edecek kapsamda, içinde veri toplama, veri transferi, erken uyarı sistemi, havza gözleme merkezinin de olacağı tüm su idaresine ilişkin her türlü bilgi, doküman, donanım ve gerektiğinde özel koruma teşkilatına kadar dizayn edilmiş olmalıdır.

Merkez KKH’nın modern tekniklerle donanımlı bir sulama için yeterli ve hepsi ruhsatlı kuyuların bulunduğu, kontrollü, dinamik bir havza haline getirilmesi için dönemsel planlamalarını oluşturmalıdır.

KKH Su Yönetim Merkezi kısa vade deHavza’nın tamamında Jeolojik ve Hidrojeolojik çalışmaları derleyerek güncel ve takip edilebilenbir sistem kurabilmek için gerekli diğer çalışmaları yapmalıdır. KKH’nda sağlıklı ve detay hidrojeoloji çalışmaları ile farklı akiferlerin özelliklerinin belirlenmesi ve muhtemel derin akiferlerin araştırılması yapılmalıdır. Beyşehir gölünün batı yakasında yer alan ve göl suyunun Manavgat Havzasına kaçmasını sağlayan dizi halindeki düdenlerde olduğu gibi, Konya Kapalı Havzası’nın diğer kısımlardaki benzer sorunlara ilişkin alanlarda da detaylı Karst hidrojeolojisi çalışmaları yapılarak, başka havzalara suyun kaçış durumunun belirlenmesi gerekmektedir.

KKH Su Yönetimi Merkezi havzada güncel su rezervine ilişkin bilânçoların yapılabilmesi, kuyulara ait bilgilerin bulunduğu, su seviyelerini, çekilen su miktarlarının ve hidrojeoloji verilerini içeren, su kimyası özellikleri, akifer karakteristikleri ile gerekli tüm bilgilerin sürekli depolanmasının sağlanacağı güncel ve gelişebilen veri bankasını oluşturmalıdır.

Yerin jeolojik yapısı ve akifer ortamları belirlenmemiş sahalarda kuyu açılması, doğanın jeolojik dönemler boyunca koruduğu akifer yapılarını nitelik ve nicelik bakımından yok edebilmektedir. Bu durum son yıllarda Konya Kapalı Havzası’nın bazı kesimlerinde ortaya çıkarak, nitelikli akifer suları, kullanma ve sulama kriterlerine göre kullanılamayacak nitelikte olan klorlu, sülfatlı litolojilerden oluşan akiferlerden karışan su nedeniyle kirlenmiş dolayısıyla kullanılır durumdaki yeraltısuyu kullanılamaz hale gelmiştir.

Birçok ülkenin yasasına yerleştirdiği “suyu kullanan ve kirleten, bedelini öder” hükmünün bizim yasalarımıza da acilen yerleştirilmesi gerekmektedir. Özellikle su azlığı yaşayan havzalarda, yanlış, kontrolsüz ve aşırı su kullanımı konusunda KOP İdaresi ve benzer kurumlar vasıtasıyla eğitimler verilerek bilinç oluşturulmalıdır.

Bilinçli su tüketimi için eğitim programları geliştirilmelidir.

Su kaynaklarını kirleten başta endüstriyel tesisler olmak üzere her tür kuruluş ciddi denetim altına alınmalı ve kirlenme önlenmelidir.

Hatalı sulamalarla kaybedilecek yeraltısuyunun önüne geçilmesi amacıyla; toprağın jeolojik yapısı ve bitki desenine göre sulama yöntemleri geliştirilmeli ve havzanın hidrojeolojik özelliklerine göre kuyu dağılımının yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Tarımsal alanlarımızda toplulaştırmanın hızlandırılması ve tarla içi geliştirme çalışmaları hızlıca uygulamaya konulmasıyla mevcut YAS üretim kuyularının sayısı % 30 oranında azaltabilir.

Halen yoğun bir şekilde artan yağmurlama, damlama vb. basınçlı sulama sistemlerinin tüm havzada kullanılması ile kullanılan sudan asgari % 40 tasarruf sağlanabilir. Havzaya dışarıdan su getirme projelerinin de uygulamaya konulması ile de mevcut su kaynaklarımız biraz daha korunabilir.

Halen su temini tahsisini yapan DSİ’nin görev, yetki ve sorunlulukları açık bir şekilde tanımlanarak gerçekleştirilen icraatın toplumsal baskı ve siyasi hesaplaşmalardan ayrı tutulması gerekmektedir.

Özellikle kentlerin içme ve kullanma suyu gereksinimlerinin sağlandığı ve kentsel yerleşim alanları içerisinde ve/veya çevresindeki su kaynakları, sürekli kirlenme tehdidi altında bulunduğundan kaynakların yakın çevresinde koruma alanları oluşturularak bu alanda yerleşim ve yapılaşma önlenmeli mevcut yerleşim varsa kademli olarak yerleşimden arındırılmalıdır.

Şu an su üretiminde sadece enerji gideri ödenmekte olup kullanılan suya herhangi bir bedel ödenmemektedir. Havzanın bazı kesimlerinde kuyu derinlikleri 200 m’yi geçmiş olup sadece bu derinlikten su üretimi dahi ciddi bir mali yük oluşturmaktadır. Dolayısıyla suyu kullanamayanların hakkını da gözetecek uygun bir su kullanımı sınırlaması ve fazla tüketimin ücretlendirildiği bir sisteme geçilmesi gerekmektedir.

 

Unutulmamalıdır ki su; akarsa nehir, düşerse şelâle, durursa göl...

Biterse çöl olur.”

            Bu vesile ile Dünya Su Günümüzü kutluyor, gelecek nesillere temiz ve güvenilir su kaynaklarını bırakmanın hepimizin ortak görevi olduğunu bir kez daha hatırlatıyorum. İlginiz ve katılımlarınızdan dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Jeoloji Mühendisleri Odası

Konya Şubesi Yönetim Kurulu Adına

              Başkan

Prof. Dr. Fetullah ARIK

YORUMLAR

  • 0 Yorum