KÖK-TÜRK DEVLETİ 

Türk adının tarih sahnesine çıkışı M.S VI. yy'da kurulan Kök- Türk devleti ile olmuştur. Orhun Kitabeleri'nde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük" şeklinde gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk devletini ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Kök Türk İmparatorluğu olduğu bilinmektedir. Kök Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, sonra da Türk milletini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.  

M.S. 585 yılında Çin İmparatorluğu'nun Kök- Türk Kağanı İşbara 'ya yazdığı mektupta "Büyük Türk Kağan"diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin imparatoruna verdiği cevabi mektupta "Türk devletinin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti" hitapları Türk adını resmileştirmiştir. Kök -Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok "Türk -budun" şeklinde geçmektedir. 

Türk Budun'un ise Türk milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade, siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir. Ünlü araştırmacı Armin Vambery, bu adın Türe-mek" fiilinden "KA" soneki ile türediğini öne sürer. Ünlü Türkçü Ziya Gökalp ise "Türk" adının töre sözcüğünden "Ke" nisbet ekiyle türediğini savunur. Ziya Gökalp'e göre, "Türk" adı, "Töreli" olan anlamına gelir. 

TÜRK= GÜÇLÜ 

Bir diğer araştırmacı Friedrich Vilhelm Karl Müller de bu konuyu enine boyuna araştırarak, "Türk" sözcüğünün Uygur metinlerinde güç, kudret anlamı taşıdığını vurgular. Albert von Le Cop, Vilhelm ve Gyula Nemeth adlı araştırmacılar da Türk'ün güçlü anlamı taşıdığında hemfikirler. 

TÜRK'ÜN YURDU

 Yeryüzünde 350 milyonu aşan sayıları ile çok geniş bir bölgeye yayılan Türkler'in ilk anayurdunun tesbiti birçok bilim adamını asırlarca meşgul eden büyük bir konu olmuştur. Bilim adamları ve araştırmacılar yaptıkları çalışmalar sonucu Türkler'in ilk anayurdu ile ilgili bir çok iddialar ortaya atmışlardır. 

*Tarihçiler, Çin kaynaklarına dayanarak Altay dağlarını,

*Etnologlar, İç Asya'nın kuzey bölgelerini,

*Dil araştırmacıları, Altayların veya Kingan dağlarının doğu ve batısını, kültür tarihçileri, Altay-Kırgız bozkırları arasını; 

*Sanat tarihçileri, Kuzeybatı Asya sahasını; antropologlar ise, Kırgız bozkırı-Tanrı Dağları arasını ilk Türk anayurdu olarak iddia etmişlerdir. 

KESİN SINIR BELLİ DEĞİL  

Bütün bu araştırmalara göre ilk Türk yurdunun kesin sınırlarını çizmek mümkün olmamaktadır. Zira Türkler'in ilk zamanlardan itibaren çok geniş bir sahaya yayılmaları bu tesbitte güçlük çıkartmaktadır. 
 
Bununla beraber son yıllarda yapılan dil araştırmaları ve yukarıda yapılan çalışmalar göz önüne alındığında, ilk Türk yurdunun Altay Dağları'ndan Urallar'a kadar uzanan, Hazar Denizi kuzeydoğu bozkırlarından, Tanrı Dağları'nı kapsayan çok geniş bir bölge olduğudur. 
 
Tarihi akış içerisinde meydana gelen göçler sonucu anayurtlarından çok uzak mesafelere ve geniş bir coğrafi alana yayılan Türkler, bugün Balkanlar'dan doğuya Çin seddine kuzeyde Sibirya bozkırlarından güneyde Horasan, Afganistan, Tibet'e kadar olan bölgeleri yurt tutmuşlardır. 

ÇEVRENİN ETKİSİ

Türkler'i incelerken ataları ve Orta Asya'daki atlı göçebe topluluklarıyla ilgilerini de şöyle bir irdelemek gerekiyor. Milat'tan Önce 1000 yıllarında bugünkü Kuzey Çin'den batıya doğru Ötüken dağlarına, Kem ırmağına, Kögmen dağlarına, Akdağ ve Aladağ'ın eteklerine, oradan da Turan ovası ile Kama ve İtil (bugünkü Volga) ırmaklarının kıyılarına kadar birbirine bağlı göçebe ve yarı-göçebe toplulukların sıralandığı bilinmektedir. Kimi tarihçilere göre Ordos, Ötüken, Orhun, Sibirya ve Altay kültür çevreleri birbirine yakın özellikler taşır. Uygurlar, Basmıllar, Kırgızlar, Oğuzlar ve Kıpçakların bu dönem kültürü içinde önemli rol oynadıkları kesin. 

 TÜRKLER'İN TARİH BAŞLANGICI 

Klasik tarihçiler Türkler'in tarihini Asya Hunları ile başlatır. Gerçekten de tarih bilgileri enine boyuna incelendiğinde Asya'da konfederatif yapıdaki kandaşlık birliğine Hunlar öncülük etmişlerdir. Ancak Hunlarla Türklerin ne derecede yakınlaştığı bugün bile açıklığa kavuşmamıştır. 
 
Ömelian Pritsak'ın araştırmalarına bakacak olursak Hun dilinin Türk dilleri arasına girmediğini, ancak Türk dilleri ile Moğolca arasında yer aldığını, büyük bir olasılıkla da Türk dillerine yakın olduğunu görürüz. Hangisi olursa olsun dillerin birbirini etkilediği kesin. Ancak Hun dilinin eski Bulgarca ve Cuvaş dili ile yakın bağı bulunduğu, en önemlisi de Osmanlı Oğuzcası ve Yakutça ile morfolojik bağları olduğu bugün ortaya konmuştur.

OĞUZLAR'IN ÖNEMİ 

Bütün bu bulgular Hunların oluşturduğu toplumsal yapıda Oğuzların önemli bir ağırlık taşıdığı, daha gerilere gidildikçe, Hunlar ile Oğuzlar arasında etnik bir yapıdan söz edilebileceğini görmekteyiz. Ayrıca Hun konfederasyonunun doruğunda hüküm süren Mete'nin mitoslaştırılarak onun özelliklerinin Oğuz Kağan'la bütünleştirildiği sanılmaktadır. 

Yarın: İSLAM'IN ASKERLERİ TÜRKLER 

Editör: Haber Merkezi