KKTC’ye gitmenin tam zamanı.

Ne kavurucu sıcaklar var ne de üşüten soğuk rüzgarlar.

Yazla sonbaharın tam geçiştiği günler. Güneş ısıtıyor, gölgeler biraz serin. Akdeniz sanki daha bir mavi. Işıklar dalgalarla oynaşıyor.

Ercan Havaalanı’ndan Girne’ye doğru gidiyorum. Yeşilliğin çoğu maki. Biraz çam o kadar. Başka işe yarar ağaç çeşidi yok. Tüm bu boş araziye zeytin ve ceviz ağaçları dikilse daha iyi olmaz mı diye düşünüyorum. Ya da sebze bahçeleri!.. “Onlar da düşünüyordur” diye aklımdan geçiyor.

Tarımın, ağaçlandırmanın önündeki engel susuzluk mu acaba?

Bellapais’e gidiyorum. Şimdiki adı Beylerbeyi. Ama bana ilk ismi daha romantik geliyor. Burası bence KKTC’nin en güzel yeri.

Sırtını sıkılmış yumruğa benzeyen Beş Parmak Dağları’na yaslamış, önünde uçsuz bucaksız Akdeniz. Girne’yi yukarıdan gören yemyeşil bir yer. Hurma ağaçları yeşilin arasından sarı sarı sırıtıyor.

1158-1205 yılları arasında Augustine keşişleri tarafından inşa edilen Bellapais Manastırı, selvi ağaçlarının arasında hala eski görkemini koruyor. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan manastır ziyaretçilerine ilginç pozlar veriyor.

İnişli çıkışlı, daracık sokaklarda dolaşmak karnımı acıktırdı. Yemek yemem lazım. Kıbrıs Mutfağı ile tanışmanın zamanı geldi çattı.

Bellapais Gardens restoranı önerdiler. Muhteşem bir manzarası var. Hangi masaya oturursanız oturun, Akdeniz karşınızda.

Mönüde seçenek çok. Ben Kıbrıs Mutfağı’ndan bir kaç örnek seçtim. Üstünde et parçasıyla Molehiya. Ispanak benzeri bir bitki. Kimi kurusundan, kimi tazesinden yapıyor. Her ikisi de çok lezzetli. Siyaha yakın koyu bir suyu var. Mayhoş tadıyla benim çok hoşuma gitti. Söylediklerine göre her evin ayrı bir Molehiya tarifi varmış. Yani kimse kimsenin yemeğini beğenmiyor. En doğrusu ve en lezzetlisi kendi yaptıkları.

İkinci yemek bildik bir lezzet: Kabak çiçeği dolması. Kıbrıslılar bu yemeğin kendilerinin olduğunda ısrarcı. Her evin bahçesinde kabaklar sağa sola kol atmış. Uçlarında sarı çiçekler. Güneş yüzünü gösterirken toplanıyor bu çiçekler. Geç kalırsanız kapanıyor, içinin dolmasına izin vermiyor.

Sırada Ada’nın ünlü Şeftali kebabı var. Adını şeftali gibi kızarmasından alıyormuş. Adana kebabı kıvamındaki köftenin etrafına karın yağı sarılarak mangalda kızartılıyor. Tahmin edeceğiniz gibi biraz ağırca bir kebap.

Finalde nor peynirli ekmek kadayıfı masaya kondu. Nor, hellim peynirinden süzülen sularla yapılıyor. Bizdeki lorun aynısı. Tepsiye önce ekmek kadayıfı konuyor. Üstüne kalınca bir tabaka nor peyniri. Onun üstüne file badem. En üstü bir dilim daha ekmek kadayıfı. Şerbeti yiyince sünger gibi oluyor. Çok lezzetli bir tatlı.

Kıbrıs mutfağı ile lezzetli bir tanışma oldu.

Daha sonraki günlerde diğer yemeklerin tadına baktım. Bunlardan en bilineni Magarina Bulli idi. Yani tavuklu spagetti. Hemen her evde pişen, hemen herkesin sevdiği, gurbettekilere annelerini hatırlatan lezzetli bir yemek.

Bu yemekte elle yapılan, ortası delik makarnalar tercih ediliyor. Taze makarna, tavuk suyunda pişiyor. Tavuk suyu makarnanın ortasındaki deliğe dolduğu için yemeği daha lezzetli hale getiriyor. Makarnanın üstüne bir parça haşlanmış tavuk konarak servis ediliyor.

Kıbrıs Köftesi beni tam 12’den vurdu. Bu köfte iki muhteşem lezzetin birleşmesinden oluşuyor: Bolca rendelenmiş patates, bir miktar kıyma, soğan, maydanoz ve baharat.

Köfte haline getirilen karışım köfte şekli verildikten sonra tavada kızartılıyor. Ağır olur derseniz fırına da atabilirsiniz ama kızartmanın tadını asla tutturamazsınız.

Köfteler kızartılmış parmak patateslerle servis ediliyor.

Burada Kıbrıs patatesine ayrı bir fasıl açmak gerek. Bence bu patates, gerek kalite gerekse lezzet bakımından Peru patatesi ile yarışacak düzeyde. Yemeğini bilmem ama kızartması harika. Yağı çekmiyor, damakta hafif bir tatlılık bırakıyor.

Bu mutfağın en sevdiğim yemeklerinden biri de “Hırsız Kebabı”. Küp şeklindeki özel fırınlarda pişen bu kebap damağımda unutulmaz tatlar bıraktı.

Kolokas denen bir başka kök bitki de, Ada’nın favori yemeklerinden. Kış aylarının vazgeçilmezi. Kereviz sapı ve kuzu eti ile yapılan Kolokas’ın tadı, yer elması ile patates karışımını andırıyor.

Lalangı, bu mutfağın en lezzetli yemeklerinden biri. İçine tavşan eti konan hamur topları yağda kızartılarak yapılıyor. Av mevsimlerinde neredeyse her evde pişiyor.

Pirohu’dan iki tabak yemekten kendimi alamadım. Bizim mantı benzeri. İçinde kıyma yerine patates konmuş. Üstüne de bol miktarda Hellim peyniri rendelenmiş.

Çakıstezsiz yemek masası olmaz. Yeşil zeytinden yapılan çok lezzetli bir başlangıç. Yanında kara zeytinyağı ile insana bol bol ekmek yediriyor.

Kıbrıs Mutfağı denince Hellim peynirini unutmak olmaz. Koyun ve inek sütünden yapılan bu özel peynir sofraların baş köşesinde yer alıyor.

Gulluniya ise damakları bayram yerine çeviren bir tatlı. Bizdeki halka tatlısını andırıyor. Burada halka halka dökülen hamurlar, keçiboynuzu pekmezinde pişiriliyor.

Bu lezzetleri tattığım lezzet duraklarını soracak olursanız: Bellepais’teki Bellepais Gardens lokantası, Karpaz Büyük Konak’taki Kemeraltı Aşevi, Selimiye Camii’nin bahçesindeki Saraba lokantası, Girne’deki Neşe Anibal ev yemekleri lokantası, Elaxus Hotel’in içindeki Meyan Ocakbaşı.