“Bu çağın petrolü veridir” diye bir metafor dolanıyor. Kişisel verilerin değerini tarif etmek için kullanılıyor. Bu metaforda hep rahatsız edici bir taraf hissediyor ama tam da adını koyamıyordum. Çünkü nihayetinde veriler değerli, petrol da değerli, metafor işte deyip geçiyor insan. Geçmemek gerek. The Guardian’dan John Naughton’ın* atıfıyla haberdar olduğum tasarımcı Matt Locke’un tespitleri** bu konuda kafamı netleştirdi. Locke metaforların gücüne dikkat çekiyor ve kişisel verilerimiz hakkında daha iyi bir metafor bulmamızı öneriyordu. Bu konuda bence en iyi öneri, teknoloji düşünürü James Bridle’dan geldi. Bridle “veri yeni petrol değil yeni nükleer güç”*** diyerek tahrip edici tarafına da işaret ediyordu. Çünkü düşününce sahiden de veriye petrol deyince onun işlenip kullanıyor olma durumunu olumluyor ve doğal kabul ediyoruz. Oysa Locke’un da dediği gibi daha açık olmalı, verilerimize ‘hayatımız’ olarak bakmalıyız. En basitinden kendimize şunu soralım, biri bizden, “seni her an takip edeceğim ve topladığım bilgiyi gerekli gördüğüm kişilerle paylaşacağım diye izin istese cevabımız ne olur?” İşte “veriler bu çağın petrolü” diye büyük büyük laflar ederken konunun bu tarafını kaçırıyoruz.

Verilerimizin korunmasını istemek, onlarla ilgili bilgilendirme talep etmek, gerektiğinde erişmek, düzeltilmesini ve silinmesini istemek anayasal hakkımız. Peki devletin stratejik iletişim de dahil olmak üzere iletişimle ilgili tüm işlerini yürüten bir kurumu, bu verilere sınırsız erişim hakkına sahip olursa ne olur? İşte bu haftaki Köşe Vuruşu’nun sorusu bu.

İLETİŞİM BAŞKANLIĞI’NIN YETKİSİ

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın kurulmasıyla ilgili kararnamede bir madde var. Diyor ki, “Başkanlık, görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkilidir. Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.” İşte CHP, bu maddeye “gerekli gördüğü bilgileri” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olması ve temel hak ve özgürlüklerle ilgili konuların kararnameyle düzenlenemeyeceği gerekçeleriyle dava açmıştı. Anayasa Mahkemesi, bu davada sonunda bir karara vardı ve CHP’nin iptal talebini reddetti. Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın da aralarında olduğu 5 kişi, reddeden 10 kişiyle aynı fikirde değildi. Hatta Mahkeme Başkanı Arslan, “muhtemel keyfi ve ölçüsüz uygulamalara karşı bireylere güvence sağlayan kuralların daha açık ve belirli olması gerektiğini” belirtiyordu. Buna rağmen oylamada azınlıkta kalmış, dolayısıyla İletişim Başkanlığı’nın gerekli gördüğü tüm bilgileri herkesten, sınırsızca isteme yetkisi onaylanmıştı.

VERİLERLE NELER YAPILABİLİR?

Kişisel verilerin ne olduğu sorulduğunda verilecek cevabın sınırı yok. Bakkalın veresiye defterindeki borç kaydından sağlıkla ilgili verilerimize, dijital hayatta bıraktığımız izlere kadar giden çok geniş bir çerçeve. Verilerimize sınırsız erişim bize bireysel olarak zarar verebileceği gibi tüm bu verilerin toplanıp işlenmesi toplumsal sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden Donald Trump’ın kazandığı 2016 ABD Başkanlık Seçimleri üzerinde büyük bir şüphe bulutu var. Cambridge Üniversitesi Araştırma Görevlisi Alexandre Kogan Facebook’ta oluşturduğu bir kişilik testiyle 50 milyon kişinin kişisel verilerine ulaşmış ve bunları Cambridge Analytica isimli şirkete satmıştı. Bu veriler Donald Trump’ın seçim kampanyası için kullanılmıştı. Facebook, kendilerinden habersiz geliştiğini savunduğu bu sızıntı için ABD Federal Ticaret Komisyonu’na (FTC) 5 milyar dolar ceza ödedi. Zaten o günden beridir de ABD Kongresi’nde Big Tech adı verilen platformların veriler üzerindeki bu gücünü sınırlandırmak için davalar ve görevlendirmeler devam ediyor. Önemli Big Tech eleştirmenlerinden Lina Khan’ın, Biden tarafından FTC’nin başına atanması da bu konuya Başkanlık düzeyinde verilen önemin bir göstergesi.

KİŞİSEL VERİLER ‘MUHAFAZA’ EDİLMELİ

Cambridge Analytica kişisel veri kullanımıyla ilgili sadece bir örnek olay. Bu sınırsız erişimin akla sığmayacak sonuçları olabilir. Peşin peşin, “Verileri işte böyle kullanacaklar” diyemeyiz ama bir kuruma “gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkisi” vermek ve bilgi istenenleri vermekle yükümlü kılmak, sınırsız bir oyun alanı sunmak demek. Üstelik bu kurumun bünyesinde “stratejik iletişim, algı yönetimi operasyonlarına karşı koyma, iç ve dış tehditleri analiz edip onlara karşı stratejik iletişim yapma” gibi sınırlarının nereye varacağı bilinmeyen sorumluluklar varsa. Dolayısıyla devlet, haklı olarak dijital verilerimizin dev teknoloji platformlarında olmasına karşı nasıl bizi korumakla yükümlüyse, kendi elde edeceği verilerimiz konusunda da aynı hassasiyeti göstermekle yükümlü olmalı. Bu verilerin; nasıl, hangi şartlarda kullanıldığı ve ne kadar süreyle bir kurumun elinde tutulacağı konusunun daha net kurallarla sınırlandırılması gerekiyor. “Gerekli gördüğü bilgileri” ifadesi bu netliği karşılamıyor ve eğer hayatta muhafazakar olmamız gereken birkaç konu varsa onların en önemlilerinden biri de kişisel verilerimiz. Hem toplumun hem de tek tek bireylerin güvenliği için bu konu çok önemli.

* https://www.theguardian.com/commentisfree/2021/may/29/data-oil-metaphor-tech-companies-surveillance-capitalism
** https://howtomeasureghosts.substack.com/p/data-isnt-oil-so-what-is-it
*** https://ideas.ted.com/opinion-data-isnt-the-new-oil-its-the-new-nuclear-power/