KILIÇDAROĞLU:
SİYASET 23.10.2019 00:34:00 591 0

KILIÇDAROĞLU: "İKTİDARA HEP DIŞ POLİTİKANIZ TÜRKİYE'YE HAYIR GETİRMEZ  DEDİK"

CHP lideri, "Defalarca dedik ki bu dış politikayı 180 derece çevireceksiniz, İzlediğiniz dış politika Türkiye’ye hayır getirmiyor zaten”, bunu defalarca ifade ettiK," diye konuştu

."Bu izlenen dış politika Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarının sıfırlandığını gösteriyor. Kimsenin dikkate aldığı yok," değerlendirmesi de yapan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

 “Erdoğan "Ben Trump’la görüşürüm, heyetle görüşmem” dedi, görüştü. Efendim, Amerika terör örgütünün sözcülüğünü yapamaz gibi cümle kurdu, oturdu masaya ve sürekli terör örgütü olarak tanımladıkları PYD’yle sürekli telefonla bütün görüşmeler aktarıldı. Bu arada sopa gösterildi senin, çocuklarının, ailenin mal varlığını araştıracağız diye. Neyi beklerdik? Şunu beklerdik: Hani Erdoğan çıkıyor ya bazen aslan kesiliyor, çıkıp aslan kesilmesini beklerdik. “Ey Trump, sen benim, ailemin, çocuklarımın mal varlığını mı araştıracaksın? Araştırmazsan namertsin” diyecek ve şunu söyleyecekti: “Araştırmazsan namertsin, verilmeyecek tek kuruş hesabım yoktur. Ben hesap vereceksem Türk Milletine hesap veririm” diyecekti. Bunu söylemedi."

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında, "O kadar çok konumuz var ki; her salı günü mutlaka şundan söz et, mutlaka şu konuya gir, şunu mutlaka anlatmalısın diye toplumun her kesiminden talepler geliyor. Bunların tamamını karşılamak mümkün değil, ama şunu bütün vatandaşlarım bilsinler: Nerede bir dert varsa, nerede bir sorun varsa emin olun ya ben, ya arkadaşlarım mutlaka yanınızdayız. Bir Cumhuriyet Halk Partili mutlaka yanınızdadır. Çünkü sizin derdiniz bizim derdimizdir. Böyle yürüyoruz zaten, eğer siyaseti saygın kılacaksak, siyaset gerçekten de toplum nezdinde kabul edilecekse var olan sorunlara çözüm üretmektir. Gideceğiz, konuşacağız, dinleyeceğiz, sorunlara sağlıklı, tutarlı ve toplumun kabul ettiği çözümleri üreteceğiz. Bu bizim görevimizdir, siyaseti zaten bunun için yapıyoruz. Birileri siyaseti köşeyi dönmek için yapıyor, biz siyaseti halka hizmet etmek için yapıyoruz," diye başladığı konuşmasında güncel konulara yer verdikten sonra iktidarın dış politikasını eleştirdi.

"Tabii dış politika bizim gündemimizde olan konulardan biridir. Dış politikada hep yanlış yaptıklarını söyledik ve defalarca dedik ki “bu dış politikayı 180 derece çevireceksiniz, bu dış politika Türkiye’ye hayır getirmez. İzlediğiniz dış politika Türkiye’ye hayır getirmiyor zaten”, bunu defalarca ifade ettik," diyen CHP lideri konuşmasını şöyle sürdürdü:

 "Efendim Suriye'ye demokrasi getirmek için oraya girdik, oraya silah gönderdik. Oraya dünyanın her tarafından topladık, cihatçıları gönderdik, teröristleri gönderdik, Suriye’ye demokrasiyi getirecekler. Allah aşkına şuna bir bakın, Katar’dan silahlar geliyor, Türkiye’ye geliyor, Türkiye’den tırlarla Suriye’ye getiriliyor. Ne diye? Demokrasi diye. Allah aşkına Suudi Arabistan’da demokrasi var mı? Suudi Arabistan’la Türkiye Suriye’ye demokrasiyi getirmek için işbirliği yapıyorlar, silah gönderiyorlar. Asya’dan tutun Avrupa’ya, Amerika’ya kadar ne kadar terörist varsa hepsini topladılar Türkiye üzerinden Suriye’ye gönderdiler. Niçin? Efendim, Suriye’ye demokrasiyi getireceğiz. Ne oldu, Suriye’ye demokrasi mi geldi? Hayır. Öyle bir garip durumla karşılaştık ki, Süleyman Şah Türbesini kendi topraklarımızdan kaçırmak zorunda kaldık. Utanılacak bir olay, ama ar damarı olan utanır, ar damarı olmayan adamın utanması söz konusu değil. Kendi toprağından, kendi vatanından Süleyman Şah Türbesini kaçırıyorsun, bunu da büyük bir başarı olarak kamuoyuna satıyorsun. Ya kendi toprağından kaçan adam ne zamandan beri kahraman oldu, ben onu hâlâ öğrenmiş değilim. Dünyada nerede yazar, onu da öğrenmiş değilim.

40 milyar dolar Suriyelilere para harcadılar. 6,5 milyon Suriyeli var, “40 milyar dolar para harcadık” diyor. Yetmemiş, beyefendi hâlâ diyor ki; “40 milyar dolar harcadık, gerekirse 40 milyar dolar daha harcarız.” Buyur harca, çünkü o ödemiyor ki, saray da ödemiyor! Kim ödeyecek? 82 milyon vatandaş ödeyecek. 82 milyon vatandaşın cebinden kahramanlık edebiyatı yapıyor. Yetmedi mi 40 milyar dolar, yetmedi mi Allah aşkına? Bu milletin çektiği nedir? “40 milyar dolar yetmedi, bir 40 milyar dolar daha harcarım” diyor. Harca bakalım, zaten saray kara delik, ha bire para yutuyor.

Bu arada devletin itibarını da sıfırladılar. Dış politika, bu izlenen dış politika Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarının sıfırlandığını gösteriyor. Kimsenin dikkate aldığı yok, mütekabiliyet esası diye bir kavram vardır. Yani karşılıklılık… En somut ve en çok konuşulan bir örnek vereyim, diyelim ki Amerika’da bir Rus diplomata ceza kesildiği zaman, trafik cezası kesildiği zaman, fazla değil 15 dakika sonra Rusya’da da bir Amerikan diplomatına aynı ceza kesilir. Sen bana yapıyorsan ben de sana yapıyorum. Neden? Mütekabiliyet vardır. Sen ne yaparsan ben de sana onu yaparım. Doğru mu? Evet doğrudur, mütekabiliyet her tarafta vardır. Buna en güzel örneklerden birisini de bizim kendi tarihimizden vereyim. Rahmetli İnönü Lozan’a gider Lozan Anlaşması dolayısıyla, kalkar sabahleyin toplantının yapılacağı salona girer. Bakar ki kendisine tahsis edilen koltuk diğer koltuklardan daha küçük. Sorar: “Bu koltuk niye küçük, niye farklı?” Derler ki: “Diğer koltuklar gibi bir koltuk bulamadık, siz bu koltuğa oturacaksınız.” İnönü geriye döner. “Efendim, toplantı başlıyor...” “Aynı koltuktan benzer birisini bulduğunuz zaman toplantıya devam ederiz” diyor ve çıkıp gidiyor. Bakın, sadece koltuk üzerinden bu ülkenin kuruluşundaki onuru görüyor musunuz, haysiyeti görüyor musunuz, şerefi görüyor musunuz? Onur, şeref, haysiyet korunması budur, mütekabiliyet de budur. Ben egemen güçlerin önünde küçük bir sandalyeye oturacağım, beni küçümseyecekler, onlar kibir abideleri olacak, ben onların karşısında ezileceğim. İnönü bunu kabul etmiyor, hayır diyor, o koltuğu da değiştirin. Gidiyorlar bir süre sonra değiştiriyorlar, benzer koltuğu getiriyorlar ve İnönü de tamam diyor, müzakerelere başlayabiliriz. Mütekabiliyet budur değerli arkadaşlar.

Şimdi 16’sında gazeteciler Erdoğan’a soru soruyorlar: “Amerika’dan heyet geldi, onlarla görüşecek misiniz?” Erdoğan cevap veriyor: “Ben dimdik ayaktayım.” Kimse ayakta mısın, oturuyor musun sormuyor, ama içinden gelen şey, çünkü biliyor başına nelerin geleceğini, “ben dimdik ayaktayım, ben onlarla görüşmeyeceğim, onlar karşıtlarıyla görüşecek. Ben Trump geldiği zaman konuşurum” diyor. Doğru mu? Evet doğru, mütekabiliyet, evet doğru. Onun karşıtlığı kim? Trump, geldiği zaman oturup Trump’la konuşabilir. Ama bir süre sonra, aynı gün Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun Erdoğan adına açıklama yapıyor, “görüşecek” diyor. Aynı şekilde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Cumhurbaşkanı yarın ABD Başkan Yardımcısını kabul edecek” diyor. 180 derece değişiyor. Niye kardeşim? Baştan söylediğin doğru muydu? Doğruydu. Gelen Başkan Yardımcısı mevkidaşın mı? Hayır, mevkidaşın değil. Kimlerle görüşür, onun mevkidaşı kim? Fuat Oktay, o da Cumhurbaşkanı Yardımcısı, oturur konuşurlar.

Daha acı olanıysa şu fotoğraftır. Bakınız, Cumhurbaşkanlığı Forsu önünde ikisi eşit pozisyonda oturuyorlar. Bu Erdoğan'ı rahatsız etmeyebilir, ama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir vatandaşı olarak beni rahatsız ediyor. Şimdi Ak Partili kardeşlerime soruyorum: Bu ülkenin sınırları kanla, gözyaşıyla çizildi. Bu ülke Milli Kurtuluş Savaşını veren bir ülkedir. Mütekabiliyet dediğimiz bir kural vardır. Bir başkan yardımcısı başkanla aynı pozisyonda oturuyor. Oturması gereken yer neresi? Fuat Oktay’ın karşısı, ama Erdoğan onu yanına alıyor. Neden? Ezik. Bu beni rahatsız ediyor.

Değerli arkadaşlarım, 180 derece dönüş bununla da sınırlı değil. Erdoğan Azerbaycan dönüşü gazetecilerle konuşurken açıklama yapıyor. Diyorlar ki; “Siz görüşmeler yapacaksınız”, yani “siz Suriye’yle görüşürken oradaki sorunları aşmak için neler yapacaksınız, vesaire” diye sorular soruluyor. Ve şöyle cevap veriyor arabuluculukla ilgili: "ABD gibi bir ülkenin bir terör örgütüyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti gibi bir müttefikimizin arasına girmesini doğrusu ben savaş hukuku bakımından da, siyaset bilimi bakımından asla doğru bulmuyorum" diyor. Yani “Amerika’nın PYD’nin sözcüsü gibi çıkıp bizimle görüşmesini, biz ikimiz görüşürken PYD’nin sözlerinin ya da beklentilerinin Amerika tarafından dillendirilmesini doğru bulmuyorum” diyor. Doğru mu? Doğru, eğriye eğri, doğruya doğru. Bir devlet bir terör örgütünün temsilcisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının masasına oturma, evet doğrudur, ama tam tersini yaptı ve masaya oturdu. Erdoğan yine o görüşmede şunları söylüyor: “Bize ateşkes ilan edin diyorlar, bizler asla ilan etmeyeceğiz." Bunu söylüyor ve o toplantılar sırasında Trump’ın meşhur mektubu yayınlanıyor. Hepimizin bildiği Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve hükümetini, zaten hükümet yok da, hükümetini diyelim, bakanlarını aşağılayan, küçük gören kibir dolu mektubu yayınlanıyor, ama burada bir şey daha oluyor, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonuna bir yasa teklifi geliyor. Orada yasanın yürürlüğe girmesi durumunda en fazla 120 gün içinde ABD Dışişleri Bakanlığının istihbarat servisi ve Hazine Bakanlığıyla birlikte çalışarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve ailesinin eşleri, çocukları, anne-babası ve kardeşleri dahil tahmin edilen mal varlığı, bilinen gelirleri ve yatırımlarına dair rapor hazırlanması isteniyor.

Bakın değerli arkadaşlar, “ben Trump’la görüşürüm, heyetle görüşmem” dedi, görüştü. Efendim, Amerika terör örgütünün sözcülüğünü yapamaz gibi cümle kurdu, oturdu masaya ve sürekli terör örgütü olarak tanımladıkları PYD’yle sürekli telefonla bütün görüşmeler aktarıldı. Bu arada sopa gösterildi senin, çocuklarının, ailenin mal varlığını araştıracağız diye. Neyi beklerdik? Şunu beklerdik: Hani Erdoğan çıkıyor ya bazen aslan kesiliyor, çıkıp aslan kesilmesini beklerdik. “Ey Trump, sen benim, ailemin, çocuklarımın mal varlığını mı araştıracaksın? Araştırmazsan namertsin” diyecek ve şunu söyleyecekti: “Araştırmazsan namertsin, verilmeyecek tek kuruş hesabım yoktur. Ben hesap vereceksem Türk Milletine hesap veririm” diyecekti. Bunu söylemedi. Trump ne dedi? Bir mektup değerli arkadaşlarım, bir milleti, bir toplumu aşağılayan bir mektup, aşağılayan bir dille kaleme alınmış. “Sayın Başkan, iyi bir anlaşma için çalışalım. Binlerce kişinin katledilmesinden sorumlu olmak istemiyorsun. Ben de Türkiye’nin ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemiyorum ve ederim de” diyor. Hem sopa, hem telkin. “Rahip Bronson konusunda sana bir örnek sunmuştum. Sorunlarının bazılarını çözmek için çok çalıştım” diyor. Bu cümle önemli, sorunlarının, yani Erdoğan’ın sorunlarının çözülmesi için çok çalıştım diyor. “Dünyayı hayal kırklığına uğratma, harika bir anlaşma yapabilirsin. General Mazlum -PKK’lı- seninle müzakere etmek istiyor ve hiç geçmişte vermediği tavizleri vermeye niyetliler. Buna bana gönderdiği bir mektubun bir kopyasını gizli olmak kaydıyla iliştiriyorum” Yani terör örgütünün mektubunu da kendi mektubuna iliştiriyor. “Bu doğru ve insani bir yolla yapabilirsen tarih senden yana olacaktır. Eğer bir şeyler olmazsa seni sonsuza dek şeytan olarak göreceğim. Sert bir adam olma, aptal olma, seni daha sonra arayacağım” diyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde böyle bir mektup gelmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde bizi bu kadar aşağılayan bir mektup gelmemiştir. Johnson’ın mektubunu hatırlıyorsunuz, değil mi? İnönü’nün verdiği cevabı da hatırlıyorsunuz: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye o dünyada yerini alır” diyor. İşte İnönü budur.

Değerli arkadaşlarım, Allah aşkına söyler misiniz, bu mektubu nasıl hazmettiler, nasıl içlerine sindirirler? ABD'nin elinde hangi kozlar var ki bunu yalayıp yuttular, hangi kozlar var? Mal varlığıyla mı ilgili, başka bir şey mi, nedir Allah aşkına? Değerli arkadaşlarım, Trump Erdoğan’a: “Sorunlarını çözmek için çok uğraştım” diyor. Hangi sorunlar, hangi sorunları çözmek için, özel sorunları mı, ailevi sorunları mı, finansal sorunları mı, hangi sorunlarını çözmek için Trump uğraşır? Açıkça tehdit ediyor. Bu mektup ortaya çıktı, bekledik herkes tepki gösterecek. Bütün partiler tepki gösterdi, sadece Ak Partide tık yok. Bekliyorlar Erdoğan ne diyecek diye, çünkü kimse içine sindiremiyor bu mektubu ve Erdoğan 18’inde açıklama yapıyor: “Başkan Trump’ın siyasi ve diplomatik nezaketle bağdaşmayan bir mektubu medyada yer aldı…” İnkar edemiyor çünkü, bizde değil, Amerikan medyasında yer aldı. “Elbette bizler bunu unutmadık…” Zaten unutulacak gibi değil, neyini unutacaksın? “Unutmamız doğru değil, ama bizim karşılıklı olan sevgi-saygımız da bunları sürekli gündemde tutmaya müsaade etmiyor…” Hangi sevgi, hangi saygı Allah aşkına, nasıl yediniz, nasıl yuttunuz bunu? Adamda mide olur, nasıl kaldırdınız siz bunu? Devam ediyor: “Bu konuyu bugünkü meselemiz ve önceliğimiz olarak da görmüyoruz…” Göremezsin zaten, gebesin çünkü, mal varlığınla gebesin. “Vakti saati geldiğinde bu konuyla ilgili olarak gerekenin yapılacağının da bilinmesini istiyorum…” Bekliyoruz, vakti ve saati ne zaman gelecek? O mektup bütün dünya arşivlerine girdi, bütün ülkelerin arşivlerine girdi. Yenilecek yutulacak bir mektup değil ve bu mektup dünya siyaset tarihinde de, kitaplarında da, üniversitede kitaplarda da pek çok yer alacak, bunu göreceğiz.

Mike Pence açıklama yapıyor saraydaki görüşmeden sonra: “Bugün ateşkes olmasaydı çok büyük yaptırımlar gelecekti. Anlaşmanın içerisinde ateşkesin uygulanması sayesinde ABD’nin artık Türkiye’ye başka yaptırım yapmayacağı koşulu var. Ayrıca kalıcı ateşkes olduktan sonra şu an uygulanan ekonomik yaptırımlar da geri çekilecek” diyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir teslimiyet asla olmamıştır, asla. Kıbrıs’a bakın, onurlu duruşa bakın, Amerika’ya meydan okumaya bakın, ambargoya karşı durmaya bakın, bütün bunların tamamı bitti arkadaşlar, hangi bağımsız Türkiye’den söz ediyoruz? Din, imandan bahsediyorlar, ahlâktan bahsediyorlar. Hangi din, iman bunu kabul eder Allah aşkına, söyler misiniz, hangi ahlâk kabul eder bunu? Aşağılanan bir toplum var, aşağılanan bir ülke var, aşağılanan insanlar var. Nasıl içlerine sindiriyorlar bunu, ben anlamakta zorlanıyorum. Hangi ahlâk ya, hangi ahlâk? Emin olun anlamakta zorlanıyorum.

4 Temmuz 2003’te -bu yeni de değil, belki tarihi unutmuştur vatandaşlar- Süleymaniye’de bizim askerin başına çuval geçirdiler, askerlerin başına çuval geçirdiler. 11 askerimizin başına çuval geçirdiler, arkadan ters kelepçe yaptılar ve götürdüler. Normalde tepki gösterilmesi lazım değil mi? Benim askerime, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin askerine, Irak’ta olan askeri gideceksiniz basacaksınız, ellerine arkadan ters kelepçe vuracaksınız, sonra başına çuval geçirip alıp başka yere götüreceksiniz. Gazetelerde yer aldı, bunu da gizlediler, ama o dönem medya özgürdü ve yazdı, belgeleriyle ortaya koydu. Sordular Erdoğan’a: “Nota verecek misin?” Yani Amerika’ya en azından yanlış yapıyorsun kardeşim diyecek misin? Erdoğan’ın verdiği cevap, 8 Temmuz 2003 grup toplantısında konuşuyor: “Öyle kalkıp nota verecek misiniz, ne notası veriyorsun?” , onu söyledim, müzik notası. “Olayı teşhis edeceksin”… ­Çuval geçirilmiş, hâlâ teşhisten bahsediyor. “Derinliğine teşhis edeceksin…” Arkadan ters kelepçe vuruldu. “Anlayacak, bileceksiniz…” Bir askerin kafasına çuval geçirilecek, arkadan kelepçe vurulacak, hâlâ beyefendi anlayacaksın diyor. “Verilmesi gereken neyse ondan sonra vereceksin…” Hiçbir şey vermedin zaten! “İki tane ortak arasında dargınlık olduğu zaman bu dargınlığı gideririz, ona çalışılır. Ortak yanlış yaptı diye ortaklık bozulmaz” diyor. İşte Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarı, şerefi böyle ayaklar altına alınır, beni üzen de bu zaten. Nota vermediler, ama Zarrab için iki nota verdiler. Zarrab, hani o bakanlara ayakkabı kutusunda çuvalla götürüp dolar, rüşvet veren adam için iki nota verdiler konuşmasın diye, bir an önce bize verin diye.

Ve değerli arkadaşlarım, Türk Milletinin şerefinden ve haysiyetinden söz ediyoruz. Özellikle Ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Siz hemen hemen her konuşmanızda Türk Milletinin haysiyetinden, şerefinden, onurundan söz edersiniz. Şu düştüğü, yani MHP’nin düştüğü hali görüyor musunuz, hangi şeref, hangi onur? Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor. Olmadık eleştiriler, olmadık hakaretler geliyor ve sizin yöneticileriniz bu hakaretleri yapanlara karşı sessiz duruyor. Milliyetçilik o değil, milliyetçiliği biz yapıyoruz. Devrimcilikse, devrimciliği de biz yapıyoruz. Halkçılık, halkçılığı da biz yapıyoruz. Cumhuriyetçilik, cumhuriyetçiliği de biz yapıyoruz. Demokrasi, demokrasiyi de biz yapıyoruz.

Tepki vermesi gereken kişi ben değilim, tepki vermesi gereken kişi vatandaş da değil, tepki vermesi gereken kişi Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden kişidir. Bakınız Anayasa madde 103, Cumhurbaşkanı yemini Anayasa madde 103: “Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih üzerinde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diyor. Büyük Türk milletinin şan ve şerefini korumak, şan ve şeref ayaklar altına alınırken beyefendi konuşmaktan korkuyor. Ülkücü kardeşim, sana sesleniyorum, eğer bu memleketin şanından ve şerefinden yanaysan, onurundan ve haysiyetinden yanaysan ve gerçekten de samimi olarak bu ülkenin milliyetçisiysen bunlara beş para bırakmayacaksın, bunlara söz bırakmayacaksın, bunlara alet olmayacaksın, bunların ipiyle kuyuya inmeyeceksin.

Anayasa 104: “Cumhurbaşkanı Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.” Ben kabul etmiyorum, cumhurbaşkanı evet öyle, ama bu beyefendi cumhurbaşkanı değil, asla cumhurbaşkanı değil. Benim de cumhurbaşkanım değil, bu ülkeyi, vatanını ve bayrağını sevenlerin de cumhurbaşkanı değil. Gider Amerika’ya, onu bilmem, mal varlığı orada, onu da bilmem. Sen çıkıp senin mal varlığı üzerinden tehdit ediliyorsun, mal varlığı üzerinden. Çıkıp desene ya benim mal varlığım açıktır, ben bunu beyan ettim. Dünyanın neresinde bana ve aileme ait 5 kuruş bulursanız ben hesabını veririm diyeceksin. Diyemiyorsun sen bunu, diyemiyorsun! Bu mektup, bizi aşağılayan bu mektup karşısında hâlâ suskunluğunu koruyor.

Şimdi kendisine tarih huzurunda, 82 milyon huzurunda 7 soru soruyorum:

1. Hiçbir şekilde diplomatik teamüllere uymayan ve hakaret dolu ifadeleri içeren bu mektubu bu üslup kabul edilemez diyerek neden iade etmediniz?

2. Okuduğunuzda bu ifadeleri nasıl hazmettiniz? Neden ve hangi korku, endişe ve ruh haliyle bu mektubu kabul ettiniz?

3. Hakaretler içeren mektubu anında iade etmediğiniz gibi, kamuoyundan da gizlediniz. Neden?

4. Bu mektubu Amerikalılar kamuoyuna duyurmasaydı üstünü örtecek, sessiz mi kalacaktınız?

5. Hakaretler içeren mektubun üstünü artık örtemeyeceğinize göre, milletin onurunu nasıl kurtaracak ve bu yakışıksız üsluba Türkiye ve ABD arşivlerine girecek şekilde nasıl cevap vereceksiniz?

6. Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının anayasal görevidir. 82 milyonun huzurunda ettiğiniz yemini hatırlıyor musunuz?

7. Ettiğiniz yeminde bahsi geçen "namus ve şeref" kavramları sizin için ne ifade etmektedir?

 

 


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

"TORBACI YAKALAMAKLA UYUŞTURUCU BELASI ÇÖZÜLMEZ"

CHP’Lİ TANAL, "MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ATAMA SÖZÜNÜ TUTMADI!"

Tülay Hatimoğulları Hatay'daki hava kirliliğini sordu

BAE'den ithalata vergi muafiyeti

Kılıçdaroğlu, 'Filenin Sultanları'nı Kutladı

Erdoğan, 30 Ağustos Zafer Bayramı Özel Konseri ve 100. Yıl Marşı Tanıtım Programına katıldı

CHP Adana İl Örgütü Zafer Bayramını kutladı

Kılıçdaroğlu: "Milletimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı Yürekten Kutluyorum"

Ayhan Barut'tan narenciye üreticisi ve ihracatçısı için 3 bin lira destek talebi

Hasan Efe Uyar: "İktidar Vatandaşa 7 Ayda 22 Milyar Ceza Kesti"

Kılıçdaroğlu: “Türkiye Uyuşturucunun Pazarı Haline Geldi"

Emep'li Demir,"işçilere istifa baskısı uygulanıyor"

Mustafa Oğuz Yiğit: “AK Parti'nin Tarım Politikaları Çiftçiyi İflasa Sürüklüyor”

CHP’Lİ SÜMER,“ADANA’DA DEPREMİN YARALARI KAPANMIYOR”

CHP’li Bulut, “Ballı Maaşlara Devam “

“Malazgirt, Anadolu’daki siyasi hükümranlığımızın kapılarını açmıştır”

CHP'li Şevkin'den Hatay için, bakanlara soru yağmuru

Gürer: “Faiz artışı işsizliği tetiklerse, iş kötü…”

Ayhan Barut, anız yangınlarına kesin çözüm istedi

ERDİL DEDEOĞLU CHP CEYHAN İLÇE BAŞKANLIĞINA ADAYLIĞINI AÇIKLADI

  • BIST 100

    9670,53%0,26
  • DOLAR

    32,52% -0,08
  • EURO

    34,78% -0,23
  • GRAM ALTIN

    2421,67% -0,33
  • Ç. ALTIN

    3982,08% -0,92
  • Perşembe 35.8 ° / 20.3 ° false
  • Cuma 30.8 ° / 18.5 ° false
  • Cumartesi 31 ° / 16.7 ° false