12 Ağustos 2018 23:17

Termal bir kameranın gözünden sıcak ruhları sergilemeye çalışan roman

Yazar İnan Palancı ile 'Kentin Hayaletleri' adlı romanını konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel | Görsel: 'Kentin Hayaletleri' kitap kapağı

Paylaş

Turan DAL
Mersin

Yazar İnan Palancı’nın eseri “Kentin Hayaletleri” geçen mart ayında okurlarıyla buluştu.

Karacadağ bölgesinde görev yapan bir köy öğretmeninin yaşamına odaklanan romanda kenti ve tarihi biçimlendiren değerleri güncel ve tarihsel imgelerle anlatıyor. Kimi zaman da edebiyat, müzik, sinema gibi sanat dallarının kahramanlarıyla okuyucuya aktarıyor.

“Kentin Hayaletleri” romanının yazarı Dr. İnan Palancı’yla yeni kitabı üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Romanının yazılış sürecini ve  karakterlerini anlatan Palancı “Karakterlere iyi bir termal kameranın gözünden bakıp farklı olduğu kadar benzer özellikleri de olan o kızılımsı sıcak ruhlarını sergilemeye çalıştım.” dedi.

Neden edebiyat ve özellikle roman?

Üniversite dönemim genel anlamda daha politik kitaplar okuyarak geçti. Ama hiçbir zaman ortaokul sonları ya da lise başlarında okuduğum Tolstoy’un Diriliş romanında aldığım hazzı alamadım. O zaman çok iyi hatırlıyorum kitaptaki hapishanenin kokusunu beni rahatsız edecek kadar güçlü bir biçimde hissetmiştim. Sonradan bu durumun daha doğrusu bu duygunun çok ama çok anlamlı olduğuna kanaat getirdim ve yazmaya karar verdim. Tabi 20 yıllık bir süreçten bahsediyoruz kısaca bu şekilde anlatabilirim.

Kitabınızı birkaç cümleyle özetler misiniz?

Kitap, başlangıç itibarı ile Karacadağ bölgesinde görev yapan bir köy öğretmeninin yaşamına odaklanıyor. Fakat sonrasında farklı şehir, ülke ve zaman dilimlerinde yolları kesişen, ayrılan karakterler üzerinden basit sayılabilecek nedenlerle aldığımız kararların sonraki yaşamlarımız üzerinde olan sarsıcı etkilerini anlatıyor. İnsan olarak kendimizi gerçekleştirme çabalarımıza ve bazen bu çabaların anlamsızlığına, sonra hüznün ve melankolinin büyülü taraflarına; yani kısaca hayalin ve hayatın kendisine odaklanan bir kitap diyebiliriz.

Bir roman yazdınız ve onlarca karaktere can verdiniz, kimlerden etkilendiniz? Kahramanlarınızın gerçekle bağı ne kadar?

Benim karakterlerim genel anlamda yakın çevremdeki insanlardan oluşur. Daha doğrusu başlangıç noktaları. Sonra bu insanların ruhlarına biraz benden bir şeyler katılır biraz metnin kendisi bir şeyler ekler az birazda karakterin kendisinden bir şeyler kalır ve ortaya yepyeni bir kahraman çıkar. Yani mesela Gürkan öğretmen benim yakın arkadaşım ama romandaki Gürkan’la arasında bağlar olmasının yanın da çok ama çok fazla ilintisiz durumlar da mevcut. Bu önemli, aynı örnek üzerinden gidersek Gürkan öğretmenden esinlenme ve yeni bir form oluşturmak için destek arama var ama bir biyografi durumu yok.

Roman kahramanınız üzerinden aslında bir Diyarbakır’ı ve bu coğrafyada yaşanan olayları anlatıyorsunuz Neler söylemek istersiniz?

Hayatımın büyük bölümü bu coğrafyada geçti. Ana karakterleri işlerken evet coğrafyanın etkisini reddetmemekle birlikte ondan daha bağımsız bir biçimde ele almaya çalıştım. Çünkü insan denen varlığın tarih, coğrafya, kültür gibi etkenlerden dolayı ayrılan taraflarının yanında ortak olan taraflarına dikkat etmeye çalıştım. Kısaca karakterlere iyi bir termal kameranın gözünden bakıp farklı olduğu kadar benzer özellikleri de olan o kızılımsı sıcak ruhlarını sergilemeye çalıştım. Öte yandan teknikle ilgili ise şunları söyleyebilirim: “Tanrıyı güldürmek istiyorsanız ona planlarınızı anlatın” derler. Hayatım boyunca planlarım oldu ama yaşamın genel anlamda bu planların dışında gelişti. Bunu şundan anlattım yazarken de başta kabaca bir kurgum vardı ama sonrasın da tamamen bu kurgunun dışında gelişen süreçlerde oldu. Bu süreçlerde yeni karakter ve olaylardan örülü başta hiç kestirmediğim durumlar ortaya çıktı. Mesela “Bremen Mızıkacıları” hiç bir zaman aklımda yoktu sonra onlar hikâyeye girdi ve onlar işin içine girince de tüm metin ona göre tekrardan değişti ve şekillendi.

Kitap raflardaki yerini aldıktan sonraki tepkiler ne oldu, bir geri bildirim mekanizması kurdunuz mu?

Kitap okuyucuya ulaşması için biraz zaman gerek. Şu an dar bir çevre bu kitaba hâkim ve onlardan son derece pozitif geri dönüşler aldım. Mesela şöyle bir olay anlatmak isterim. Diyarbakır’da aile hekimi olarak çalışıyorum ve kırsalda belli periyotlar da köy ziyaretlerimiz oluyor. Köylerde genel anlamda çalışırken okul ve cami bahçelerini kullanırız. Kapıyı açıp bahçeye girdiğim zaman kitabımı okuyan bir köy imamı heyecanlı bir şekilde “Hoca kapıdan içeri girdi” gibi bir ifade kullandı. Çok hoşuma gitti. Hoca üslup olarak zor olan bu kitabı okumuş hikâyenin içine girmiş ve bu durumdan da büyük bir haz almıştı.

ÖNCEKİ HABER

Karaağız’da biyokütle enerji santraline karşı nöbet sürüyor

SONRAKİ HABER

Beşiktaş'ta bu kez Nispetiye Caddesi'nde yol çöktü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...