26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kapitalizmin çöküşü: Uygarlık krizi

Melih Baş

Melih Baş

Gazete Yazarı

A+ A-

Hem dünyada hem de ülkemizde kapitalizmin çatısı çöküyor. Çatı delinmesinden farklı bir durum söz konusu. Kapitalizmin döngüsel bunalımları ve uzun dalgaları bilinebilen bir kuramsal bilgidir. Kapitalizmin bunalımlarla yol kateden bir ekonomik dizge olduğu da bilinir. 1970’lerin ilk yarısında kapitalizmin girdiği bunalımın döngüsel bir bunalım değil de yapısal bir bunalım olduğunu sağır sultanın bile duyması için 2007-2008 bunalımı son nokta oldu sanki. Bunalım, dışsal unsurların sonucu olmaktan çok yapısaldı. Kapitalizmin muhteşem üçlüsüne (ABD, AB, Japonya) bakarsak kâr oranları artarken sermaye birikimi aynı düzeyde artmıyor; kâr oranı artarken verimlilik oranı artmıyor; ileri kapitalist ülkelerdeki verimlilik artışı düşerken gelişme yolunda olan ülkelerinki de düşüyor; dünya toplam gelirinden ücretlilerin aldığı pay düşüyor. Kapitalizm refah yaratmak şöyle dursun, saplandığı çamurdan çıkmak için patinaj yapıp duruyor.

KAPİTALİZM İÇ SINIRINA DAYANDI MI?

Kapitalizm büyümeye mahkûmdur. Kapitalizm, üretim için üretim sarmalında Sanayi Devrimi’nin 3. dalgasının da (dijital teknolojiler) etkisiyle düştüğü aşırı üretim-yetersiz etkili istem (satın alma gücü açısından) kıskacına düşmüştür. Aşırı tüketim herkes için söz konusu değildir. 1970’lerde sermaye zorunlu olarak finans alanına kaydı. Bu bir tür iflas erteleme oldu. Ecel gelmiş bir kere, 2007-2008’de para tanrısı Mamon da kapitalizmi finansal krize girmekten kurtaramadı. Kapitalist devletlerde finansçıların açgözlülüğü eleştirisi de, büyük şirketlerin devlet fonlarıyla yapay soluklanma sağlaması da fasa fiso. Karşı karşıya olduğumuz büyüme yetersizliği, borç sarmalı ve gelir adaletsizliği akışını kapitalizm içi önlemlerle tersine çevirmek olanaksız. Nurjuvazinin düşlediği ortaçağ modelleriyle de olanaksız.

KAPİTALİZM DIŞ SINIRINA DAYANDI MI?

Bir de bu boyut var maalesef. Su sorunu, küresel iklim değişikliği vb. gibi somut başlıklarla kapitalizmin bir de ekolojik kriz içinde olduğu söylenebilir mi? Hayır! Ne krizi? Ekolojik yıkım (çöküş) söz konusu. Büyük projeler bu yıkımın şeref madalyaları. Ekonomik büyüme tapınımında ısrarın sonu hüsran elbette. Kapitalizme atfedilen yaratıcı yıkıcılığın, yırtıcı yıkıcılık haline geldiğini görüyoruz, hava bedava su bedava değil artık. Anlaşılan o ki, kapitalizmin var olması için yaşamın iki kaynağı olan doğayı ve insanı yok etme sürecinde zombileştiği ya da zombileştirdiği noktaya geldik an itibarıyla.

KAPİTALİZMDEN ÇIKIŞ

Derdimiz kapitalizmi kurtarmak değilse hastalığı (aşırı üretim, büyüme fetişizmi) azdırmak yerine, hastanın yani toplumun (bireylerin) başka bir yaşam modeline geçmesi gerekiyor. Bunu uygulayacak bir siyasal yönetim önkoşul elbette. Peki hangi çıkış patikası? Doç. Dr. Fikret Başkaya bu konuda ilginç kitaplar yazıyor. Örneğin biri Başka bir Uygarlık İçin Manifesto. Şimdi de Çöküş adlı kitabı çıktı. Çöküş kitabında diyor ki, perspektifi, paradigmayı ve mücadele yöntemini değiştirmeliyiz. Bu bağlamda bir geçiş izlencesi için kimi önerilerde bulunmuş.

Bunlar özetle şöyle:

Finans sektörünün kamusallaştırılması / Fosil enerji üretimi ve tüketiminin sınırlandırılması / Çalışma süresinin kısaltılmasıyla istihdam ve eşitsizlik sorunlarının hafifletilmesi / Kamu ve sosyal hizmetlerin bedelsiz sunulması / Özelleştirilmiş varlıkların yeniden müşterekler haline getirilmesi / Ülke içinde üretilebilen gıda maddelerinin ithalatının yasaklanması / Ekonomide halkçı ve demokratik katılımcı bir planlamaya geçilmesi / Azmanlaşmış kentlerde biriken nüfusun ülke yüzeyine yaygın yerleşimi sağlanması / Farklı bir gönenç anlayışına geçilmesi eşdeyişle israf ekonomisinden kaçınarak yetingenlik ilkesi esas alınması / Doğaya egemen olma fetişizminden uzaklaşılması / Burjuva devlet yapısı yerine alternatif bir uygarlık modeline geçilmesi / Bu alternatif modelde üretimde değişim değeri yerine kullanım değeri esas alınması.

Sonsöz: Ya çöküşün altında kalacağız, ya da çöküşü yeni bir yaşam modeliyle fırsata dönüştüreceğiz!