Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz günlerde CHP’nin önemli isimlerinden biriyle yerel seçimler ve adaylar üzerine biraz sohbet etme fırsatı buldum.

        CHP’li adayların İstanbul’da Binali Yıldırım, Ankara’da da Mehmet Özhaseki gibi iki tecrübeli ve tanınan adayla baş etmekzorunda olduğunu, CHP’nin adayını geç açıklamasının işlerini daha da zorlaştıracağını ifade ettim.

        O da “Siz bu adaylar hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye bana sordu.

        Binali Bey tecrübeli, Türkiye’de herkesin hayatına dokunan hizmetlerde yeri olan bir isim. Üstelik de siyasette sempatik. Karşıtlık üzerinden siyaset yapmayan, rakiplerini karalayarak değil, kendi yapacaklarını öne çıkararak siyaset yapan biri. Düşmanlık siyaseti yapmıyor. Her kesimden oy alma potansiyeli var bu nedenle" dedim.

        CHP’li yönetici tebessüm etti ve “İşte kilit burada. Binali Yıldırım karşıtlık üzerinden siyaset yapmayan biri dediniz ya, haklısınız. Ama görüyorsunuz ki, bu seçim AKP her zaman olduğu karşıtlık üzerinden kampanya yapacak. Toplumu ayrıştıracak. AKP Genel Başkanı şimdiden bu yönde bir kampanyaya başladı. Bu kampanya Binali Yıldırım’ı zora sokacaktır. Çünkü Binali Bey, İstanbul’u AKP oyları ile kazanamaz. AKP oyları yetmediği için Binali Bey’i aday gösterdiler. Ama AKP karşıtlığı körükleyecek. Bu da Binali Yıldırım’ı zor durumda bırakacak. Adayın kimliği ile partinin kampanyası ve kimliği üst üste oturmayacak. Benzer bir durum Özhaseki için de geçerli” dedi.

        Bu tezin geçerli olup olmadığını anlamamıza 3,5 ay gibi bir süre kaldı.

        CHP’nin adayının Ekrem İmamoğlu olduğu hemen netleşmiş gibi.

        Kendisini hiç ama hiç tanımıyorum.

        Oldukça muhafazakar bir yapıdan geldiğini söylüyorlar.

        Görülen o ki, İstanbul’da iki muhafazakar adayın yarışına tanık olacağız.

        ***

        GÖKÇEK: ALKIŞ BEKLİYORDUM, ELEŞTİRİ ALDIM

        Telefonum çaldı.

        Tanımadığım bir numara.

        Açtım.

        “Fatih Bey ben Melih Gökçek”

        Şaşırdım.

        Son konuşmamızın üzerinden hemen hemen 5 yıl geçmiş.

        “Yazınızı okudum, bir açıklama yapmak için aradım” dedi.

        Ahmet Hakan’dan beklediğim yanıt, doğrudan Ankara’nın eski Büyükşehir Belediye Başkanı’ndan geliyordu.

        “BuyurunBaşkan size dinliyorum” dedim.

        “Yazınızda konu ettiğiniz üniversite öğrencileri ile yaptığımbir sohbet. Siz o sohbeti dinlediniz mi?” dedi.

        Dinlemediğimi ama okuduğumu söyledim.

        “O zaman ben size anlatayım tamamını” dedi ve anlatmaya başladı:

        “Bir grup üniversite öğrencisi ile yaptığım bir sohbetti. Bir genç kızımız o meşhur pankart üzerinden soru sormaya başladı.

        İlk iki maddeyi söyledi ve 'Tecavüzü hak ediyor muyuz' diye sordu. Ben de diğer maddeleri de söyle dedim. Onları da söyledi.

        Bunun üzerine ben de sizin de değindiğiniz cümleyi söyledim. Sakın yanlış anlaşılmasın hak ediyorsunfalan demedim. Benim kastım şu. Gece sokağa çıkmışsan, açık saçık giyinmişsen, bir de üzerine sarhoş olmuşsan, biraz da cilveleşmişsen yanındaki adam da şerefsizin biriyse senden faydalanmaya kalkışabilir. Benim kastım budur. Ben kızlarımıza kendilerini korumaları için bunları söyledim. Nasihat ettim. Yoksa ne mini eteğe karşıyım, ne başka şeye. Benim belediye başkanlığım döneminde belediyede çalışan mini etekliler vardı. Bir gün de kimseye onu giyme bunu giyme demedim. Ben kızlara nasihat ettim. Kendi kızım olsa edeceğim gibi."

        Ben de itirazlarımı sıraladım:

        “Sayın Başkan kelimelerin gücü var. Bu söylediğinizisizin de şerefsiz dediğiniz tipler kendi lehlerine yorumlarlar. Mini etek giydiyse içki içtiyse hak ettidiye görürler. Zaten bu konularda sorunlu bir ülkeyiz. Bazı şerefsizler var diye kadınların mini etek giyme, içki içme, gece sokağa çıkma, eğlenme özgürlüğünden feragat etmelerini isteme hakkımız yok. Tecavüzcü tecavüzcüdür. Sadece mini etek giyip gece sokağa çıkana mı tecavüz ediliyor bu ülkede" dedim.

        Gökçek "Vallahi de billahi de kızları eleştirme maksadı ile söylemedim. Sadece uyarı maksadı ile söylediğim sözler bunlar. Ben teşekkür beklerken eleştirilere hedef oldum. Anlamadım” dedi.

        Ben de kendisine "Ronaldo" örneğini verdim:

        "Melih Bey bakın Ronaldo hakkında Las Vegas’ta dava açıldı. Yanındaki kadınla diskoya gidiyorlar. Sizin dediğinizin ötesinde cilveleşiyorlar. Odaya çıkıyorlar, soyunuyorlar. Sonra kadın istemem diyor. Ronaldo dinlemiyor ve tecavüzle yargılanıyor. Kadın istemediği zaman zorlamak tecavüzdür. Kılık kıyafetin, içkinin, cilveleşmenin önemi yok. Kadınlar niye erkeklerden daha dikkatli olmak zorunda olsun."

        Melih Gökçek kendi yaklaşımında ısrarlı:

        "Fatih Bey, Ronaldo’nun yaptığı da şerefsizlik. Ama kadın sarhoş olmasa belki de tecavüze uğramazdı. Kurtarırdı kendini. Ortalıkta aşağılık rezil adamlar var. Kızlarımız bunlardan kendini korusun diye konuştum ben."

        Ben de ısrarlıyım:

        "Belki de Ronaldo da sarhoş olmasa tecavüz etmezdi. Niye kendini korumak, kılığına kıyafetine dikkat etmek zorunda olan kadınlar olsun."

        Gökçek bunun üzerine “Ben tecavüzcüler en ağır şekilde cezalandırılsın diyorum. Şerefsizdir bunlar diyorum. Sizden farklı bir düşüncem yok bu şerefsizlerle, bu alçaklarla ilgili. Ama şunu da söyleyeyim. O çocuklar maksatlı gelmişlerdi. Benden laf almak için. Sadece ben bunları söyleyince hemen ayrılıp, bu sözlerimi yaydılar. İçerde kalanlara ben ne demek istediğimi anlattım ve hak verdiler bana ama bir grup maksatlı idi” dedi.

        Ben de “Sayın Başkan genç bu arkadaşlar. Maksatlı da olma hakları var. Tecavüzü haklı göstermek istediğinizi düşünmüş olabilirler. Ben sizin böyle bir şey demek istemediğinizi anlıyorum ama gençlere de maksatlı falan dememek lazım. Maksatlı olsunlar. Ne fark eder."

        Uzun telefon konuşmasından benim vardığım sonuç şu:

        Melih Gökçek tecavüzü haklı göstermeye çalışmamış. Kötü niyetli olmadığı da anlaşılıyor.

        Ancak egemen kültürü seslendirmiş.

        Sadece Türkiye’de değil, neredeyse dünyanın her yerinde egemen olan bir anlayışı.

        Bunu daha doğru cümlelerle de yapabilirdi mutlaka.

        Ve aslında bu anlayışın hatalı olduğunu da…

        ***

        BİRAZ DA YEREL SEÇİM KONUŞTUK

        Gökçek ile konuşunca siyasete girmemek olmazdı elbette.

        “Geçen seçimde Ankara’da Mansur Yavaş ile başa baş olduğunuzu gösteren bir anket yayınladığım için bana çok kızmıştınız. O günden beri de görüşmedik ama seçim sonuçları beni haklı çıkardı” dedim.

        “Evet seçim sonuçları sizi haklı çıkardı ama biz de hata yaptık. Pek çok seçmen muhtar oyları ile belediye başkan oylarını aynı zarfa koymuş. Bu oylar haliyle iptal edildi. Ve neredeyse tamamı bana verilmiş oylardı. Eğer bu olmasa ben 3 puan farkla kazanıyordum” dedi.

        Ve o da bana bu seçimle ilgili tahminimi sordu.

        Tahmin yapacak verilere sahip olmadığımı söyledim.

        “Mansur Bey için ne düşünüyorsunuz?" diye ısrar etti.

        “Adaylığı açıklanmadı ki” dedim.

        “Açıklanacak. Parti içinde çok fazla muhalefet edeni var ama olacak. Başka çareleri yok” dedi.

        Geçen seferki kadar başarılı olamayacağını tahmin ettiğimi söyledim.

        “Bence de” dedi İstanbul’da da Binali Yıldırım’ın adaylığının kesin olduğunu fısıldadı.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kinin insan yüreğini çürüttüğünü anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar