1950’den beri yıpratılan, ancak son 14 yıldan beridelinmeye çalışılan ülkemizin tapu senedi:Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yıldönümüBAŞLIĞA bakıp ta, bütün suçu günümüz iktidarına yüklemenin bir yararı yok. 1950 yılından bu yana iş başına gelen tüm sağ iktidarlar, başta, ABD askerinin canını kurtarmak için, her biri, Nazım Usta’nın deyimiyle 23 sentlik askerlerimizi Kore’ye göndererek, ardından demir ağlarla örülmüş anayurdumuzu lüks ABD araçlarına ve petrole bağımlı kılarak bu tapuyu ellerinden geldiğince yıprattılar. Öyle bir zaman geldi ki, ülke olarak üzümünden tütününe, pamuğundan, pancarından fındığına… kadar ürettiğimiz ne varsa, bunların dış satımından elde ettiğimiz tüm gelir, yalnızca petrole yetmemeye başladı. Böylece ekonomik bağımsızlığımızı yitirip borçlanma dönemine girdik. Bunun doğal sonucu olarak ta önce borç, ardından da başta ABD olmak üzere alacaklımız ülkelerden emir almaya başladık. Lozan Barış Antlaşması, 10 Ağustos 1920’de imzalanıp yenik Osmanlı Devleti’ni parçalamayı amaçlayan ve TBMM tarafından bir kağıt parçası gibi yırtılıp atılan Sevr Antlaşması’nı bir paçavra gibi tarihin çöplüğüne gömen şerefli bir antlaşmadır. Türk Devleti’nin tüm dünya uluslarınca tanınmasını sağlayan bir tapu senedidir. Bu antlaşmanın baş mimarı İsmet İNÖNÜ ve arkadaşları ile engin devlet adamlığı ile telgraf başında bu ekibi yönlendiren Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü ne kadar minnet ve rahmetle ansak azdır! Büyük ATATÜRK Gençliğe Hitabe’sinde “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler…” demekle günümüzden 89 yıl önce sanki bu günleri işaret ediyordu. Kahraman Mehmetçik’imizin Gazi Mustafa Kemal komutasında yedi düvele karşı savaşıp tertemiz kanıyla yıkadığı ve Lozan’da tapusunu teslim aldığımız aziz vatanımızın bütün kaleleri, ne yazık ki bugün, hem de cebren değil, özelleştirme adı altında yabancılar tarafından zaptedilmiştir. Ulusal banka olarak elimizde sadece Ziraat Bankası, Vakıfbank ve Halk Bankası kalmıştır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında savaştan yeni çıkmış yoksul milletimizin dişinden tırnağından arttırdıklarıyla yapılan tüm fabrikalarımız, Tüpraş, Telekom ve daha niceleri özelleştirme adı altında yandaş kişi ya da firmalara adeta peşkeş çekilmiştir.Bütün bu satışların, dış borçlarımızın ödenmesi amacıyla yapıldığı söylenmesine karşın, her satıştan sonra borçlarımız artmıştır.Bugün için, henüz anne rahmine düşmemiş bebeğin bile 5 bin dolardan fazla dış borcu vardır. İş başında bulunanların, hıyanet içinde olduklarını söyleyemem. Ancak,gaflet, hatta zaman zaman da dalâlet içinde olduklarını son 15 Temmuz salak darbesi bizlere kanıtlamıştır: 1-Cumhurbaşkanı’nın 6 yaverinden 5’i, FETÖ’cü,2-Genelkurmay Başkanı’nın genel sekreteri ve kendisini tutuklayan kişi FETÖ’cü,3-Milli Savunma Bakanı’nın özel kalem müdürü FETÖ’cü,4-TSK, jandarma,sahil güvenlik,emniyet, MİT, milli eğitim,TBMM,adliye, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, HSYK, RTÜK,YÖK., diyanet… yani anlayacağınız her kamu kurumunda onbinlerce kişi FETÖ’cü, (Tabii bunlar oralara kendileri gelmediler, bugün şikâyet edenler tarafından getirildiler)5-Devletin,doğrudan başbakana bağlı binlerce istihbarat elemanı varken,başkomutanımız ,darbe girişimini ancak 4 saat sonra emekli öğretmen olan eniştesinden, öğreniyor. Başbakan daha da sonra…Oysa ABD dışişleri bakanı bizden 2 saat önce öğrenmiş.. 6-Bu iktidarı bugüne dek aldatmayan yok. “Kandırıldık” sözü artık bıktırdı. Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ayrıca; 1-2003 yılından beri YAŞ kararıyla TSK’dan irticai faaliyetinden dolayı kimse atılmadı; daha önce atılanlar ise AKP’li belediyelerde işe yerleştirildi, 2-Ergenekon ve Balyoz adlı soysuz, düzemece yalanlar üzerine kurulu suçlamalarla,TSK'nin en nitelikli ve Atatürkçü komutanları yıllarca cezaevlerinde süründürüldü. Emekli edilerek ordudan atıldılar. Yerlerine de bugün darbeye kalkışan FETÖ'cü komtanlar atandı. 3-Elinde 700 bin kişilik yasal silâhlı güç bulunan ülkenin genel kurmay başkanı, silâhlı çete kurmak ve yönetmek suçlamasıyla tutuklandı, yaşam boyu hapis cezasına çarptırıldı. 4-Ülkenin başbakanı "ben bu davaların savcısıyım" dedi. Yardımcısı "ülke bağırsaklarını temizliyor" dedi.... 5-Yukarıya sığmayacak binlerce rezaletten sonra, açılan tüm davaların bir kumpas olduğu, mahkemelerde görev yapan yargıç ve savcıların, bunları gözaltına alan polislerin birer hain olduğu anlaşıldı ve hepsi beraat ettirildi.Ancak TSK'nin beli kırıldı. 6- Sonunda 17-25 Aralık olayı patladı ve kendisine ihanet edildiğini gören başbakan “ne istediler de vermedik” diyebildi.Sonuç: Ülkenin tapusu henüz elimizde. Ancak, o tapunun, Türk milletinden sonra en örgütlü koruyucusu olan TSK’nın onuru, yetkili makamlara yerleştirilmiş birkaç hain yüzünden çok örselendi. Yalnız TSK’mı? Yargısından eğitimine devletin tüm kurumları darmadağınık. Vaktiyle, yine bu iktidar tarafından devlete monte edilmiş on binlerce kamu görevlisi bir gecede yerlerinden alındı. Bu da böyle bir Lozan yazısı. Allah sonumuzu hayreylesin. Antlaşmanın 93.yılı tüm ulusumuza kutlu olsun. Ali TEZCANADD Turgutlu Şb.Bşk.
GÜNCEL
24 Temmuz 2016 - 14:09
Güncelleme: 26 Temmuz 2016 - 11:54
Lozan Barış Antlaşması'nın 93. yıldönümü
GÜNCEL
24 Temmuz 2016 - 14:09
Güncelleme: 26 Temmuz 2016 - 11:54