19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Kadın cinayetlerinde gerçeği aramak

Meltem Ayvalı

Meltem Ayvalı

Gazete Yazarı

A+ A-

Nisan ayı başında İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, yılın ilk üç ayında kadın cinayetlerinin geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 22 azaldığı ifade edilmişti. Bakanlık tarafından 26 Mayıs’ta açıklanan verilere göre de; bu yılın ilk 4 aylık döneminde meydana gelen kadın cinayetleri, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 36 düştü. Bakanlığın yorumunda; “Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında alınan yeni tedbirler ve atılan adımlar etkisini göstermeye başladı.” denildi.

MÜCADELENİN SAĞLAMASI

Yorum doğru. Kadını koruyacak olan ve koruması gereken her şeyden önce devlettir. Devlet, vazifesini yerine getirmek üzere adımlar atmaya başlamıştır. 6284 Sayılı Kanun’un hayata geçirilmesi, yasayı uygularken gözlenen aksaklıkların giderilmesi, kurumlar arası eşgüdümün oluşturulmaya başlanması, hizmet içi eğitimlerin artırılması, kolluk kuvvetlerinde özel birimlerin kurulması, ihbar ve destek hatlarının/uygulamalarının tanıtılması, ulusal eylem planları vb. şüphesiz ki kadının daha sıkı korunmasına hizmet etmektedir. Kadın örgütlerinin, baroların, üniversitelerin, siyasi partilerin çalışmaları da teşvik edici ve uyarıcı niteliktedir. Yükselen kadın hareketi, toplumsal farkındalığın artmasında ve sonuç alıcı adımlar atılmasında büyük pay sahibidir. Bunların neticesinde, kadın cinayetlerinde bir miktar azalma yaşanması olumludur. Mücadelemizin sağlamasıdır. Küçük ya da büyük ilerlemeler kaydetmiyor olsaydık yanlış yolda olduğumuzu, tedbirlerin işe yaramadığını düşünmemiz gerekirdi.

Elbette henüz yolun başındayız. Eksiklerimiz çok. Kadına şiddet en temel sorunlarımızdan biri. Yine Bakanlığın verilerinden; bu yılın 1 Ocak-10 Mart tarihleri arasında 45 bin 798 kadına şiddet olayı yaşanırken, 11 Mart-20 Mayıs tarihleri arasında 42 bin 693 kadının şiddete uğradığını öğreniyoruz. Söylenmesi gereken şey şudur; kadına yönelik ayrımcılık ve şiddetle mücadele tavizsiz biçimde, kararlılıkla, eksiklikler giderilerek, topyekûn seferberlikle sürdürülmelidir.

Peki, bunu söylemek ve sorumlu davranmak niye bu kadar zor? Bir CHP milletvekili çıkıyor ve “Bunlar hangi ülkenin verileri?” diye soruyor. Türkiye’ye ait olamaz çünkü ona göre hiçbir çalışma yapılmıyor, o kadar mücadele boşa veriliyor. Gerçeklerden kopuk. Batı’da artarken burada azalacak, aklı almıyor. Sırtında yumurta küfesi yok. Bilmiyor, öğrenme ihtiyacı da hissetmiyor. Twitterda alkış alsın yeter. Belki de daha fazla kadın ölse daha şiddetli muhalefet yapma imkânı doğacak, yazık değil mi?

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na göre; İçişleri Bakanlığının açıklamaları 6284 ve İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için kadınların verdiği mücadelenin görünmez kılınmaya çalışılması anlamına geliyor. Neden? Mücadelenin küçük de olsa sonuç vermesi bizleri niye rahatsız etsin ya da olumsuz etkilesin? Amacımız kadınların ölmemesi değil mi? Ölümler artınca örgütsel fayda mı sağlıyorsunuz? Aynı Bakanlık daha önce şiddetin arttığını açıklamamış mıydı? Bakanlığın eksiklerini görelim ve uyaralım ama verilen çabayı da görmeyelim mi? Görünmez kılınmaya çalışılan devlet olmasın?

KCDP VERİLERİ GÜVENİLİR DEĞİL

İçişleri Bakanlığı 11 Mart- 20 Mayıs tarihlerinde 33 kadının hayatını kaybettiğini açıkladı, KCDP ise bu sayının 53 olduğunu iddia ediyor ve sosyal medyadan kampanya yürütüyor.

Platformun basından derlediği cinayetleri incelediğinizde birçoğunun kadın cinayeti sınıflamasına girmediğini görebilirsiniz. Birkaç örnek: Bir sokak kavgasında rastgele açılan ateş sonucu penceredeki kadın serseri kurşunuyla hayatını kaybetmiş. Yerel seçimlerin muhtar adayı, seçimde kendisine oy vermedikleri bahanesiyle akrabasını ve hamile kızını silahlı saldırı sonucu öldürmüş. Tüfekle oynayan 13 yaşındaki çocuk, 15 yaşındaki kuzenini vurmuş, kız çocuğu ölmüş. Aralarında daha önceden mera yüzünden husumet olduğu iddia edilen iki aile arasında çıkan tartışmada aynı aileden dört kişi ölmüş, biri kadın. 23 Nisan’da sınır ilçemizde yer alan Nusaybin’de, Suriye'den geldiği ileri sürülen merminin isabet ettiği 10 yaşındaki Rojin hayatını kaybetmiş. Samsun’da bir cani, komşularının oğullarının kendisine küfrettiğini iddia ederek komşularına pompalı tüfekle saldırmış, kadın ölmüş, kocası yaralanmış. Fethiye’de birlikte yaşayan yaşlı çift bıçaklanmış, ikisi de hayatını kaybetmiş Örnekleri artırabiliriz. Bu cinayetlerin kurbanı olan kadınların hepsi platformun raporuna kadın cinayeti olarak işlenmiş. Bütün bunlardan bireysel silahlanmanın önünün alınması gerektiğine dair bir çıkarımda bulunabilirsiniz ancak sıradan cinayetlere kadın cinayeti derseniz sözde namus cinayetlerini, kıskançlık cinayetlerini, takıntı cinayetlerini, kadının kadın olduğu için öldürüldüğü gerçeğini önemsizleştirmiş olursunuz. Kadın cinayetlerini ciddi bir sorun olarak ele almamız için bu çarpıtmaya ihtiyacımız yok.

Kadına yönelik şiddet; kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen, cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan her türlü tutum ve davranış olarak tanımlanır. Kadın cinayeti de toplumsal cinsiyet eşitsizliği temelli cinayetleri ifade eder. Yani maktulün kadın olduğu her cinayet kadın cinayeti değildir. Platformun kadın cinayeti tanımını bilmediğini düşünmüyoruz. Çünkü kendi sitelerinde “femicide” kavramının esas alındığı belirtiliyor. O halde amaç ne? İlk bakışta kadın cinayeti gibi görünmese bile şüpheli sayılabilecek vakaları da değerlendirdiğimizde İçişleri Bakanlığı’nın verileri doğrulanıyor. 33 ya da 53 olması arasında büyük fark yok, her hâlükârda durum ciddi. Yanlış bilgilerle güvensizlik ve karamsarlık yayarak şiddet mağduru kadınlara “korumasız ve yalnız” olduklarını düşündürmenin, kadın sorununa duyarlı gençlerin haklı tepkilerini yanlış yönlendirmenin, Türkiye düşmanı yapılara alan açmanın, devlet karşıtı kışkırtmaların kadın hareketine faydası yok. Buradan ancak ve ancak örgütsel çıkar sağlanır.

Önerimiz; karışıklıkların önüne geçmek ve doğru bilgiye dayanarak çözüme yönelik doğru adımlar atabilmek için kadına şiddet verilerinin düzenli aralıklarla Bakanlık tarafından açıklanmasıdır. Ek olarak; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde kadın örgütlerinin de geniş katılımıyla düzenli toplantılarla bilgi alışverişi yapılmalı; eylem, amaç ve irade birliği sağlanmalıdır.