• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Kaderini değiştirmek isteyenler önce annelerine bakmalı! FİLİZ İÇKE ÖNAL

Kaderini değiştirmek isteyenler önce annelerine bakmalı!

filizicke@hotmail.com Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 06.04.2014, 00:00
"Anne konusu, bizlerin hamurunu derinden ve en güçlü ekilde etkiler" diyen Kişisel Gelişim Uzmanı ve Reiki Master Botan Diler: Hayatını, kaderini değiştirmek isteyenlerin annelerinden olumlu-olumsuz ne şekilde ve ne kadar etkilendikleri, dikkatle ele alınması gereken bir konu

Değer yargılarımız, seçimlerimiz, sebepsiz huzursuzluklarımız, hatta korkularımız... Kişisel gelişim uzmanı Botan Diler'e göre bunların tümünde anne etkisi, düşündüğümüzden çok daha fazla. Bu röportaj, hem bugünün sorunlarını annesiyle ilişkilendirmekte zorlananlar için hem de çocuk yetiştiren anneler için yapıldı. Faydalı olması dileğiyle...
-Anne, bir kavram olarak hepimizde aynı ortak duyguyu mu uyandırıyor? Bu kelimenin hepimizdeki anlamı aynı mı?
"Anne" kavramı, yaşadıklarımıza bağlı olarak hepimizin bilinçaltında farklı duygular, düşünceler uyandırır. Örneğin: annesinden dayak yiyerek, azarlanarak büyüyen çocuğun anne kavramı ile ile sevgisini hissettiren saygılı bir annenin yanında büyüyen çocuğun anne kavramı elbette farklı olacaktır. Ya da annesini hiç görmemiş, yetim kalmış bir çocuğun anne özlemi ve buna bağlı gelişen anne kavramı da diğerlerine göre yine farklı olacaktır.
-Kızlar, annelerine veya erkekler babalarına ne kadar benzerler? Halk arasında kız ve annenin benzer kaderleri paylaştığına inanılır. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öğrenmenin en etkili olduğu dönemimiz çocukluk yıllarımız olduğu ve o sıralarda en etkili öğretmenlerimiz annelerimiz olduğu için çocuklar anne ile babanın birer aynası oluyor. Bilinçaltımızdaki sistem bu şekilde işlediği için "benzer kaderleri paylaşıyorlar" düşüncesi de doğal olarak oluşur. Ben şahsen bunun kader boyutunda yaşanması zorunlu bir yazgı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü pek çok fakir evden çıkan kişinin sadece düşüncelerini, inançlarını değiştirerek hayatını, maddi durumunu değiştirmesine hem yardımcı hem de tanık oldum. Ayrıca pek çok kadının çok güçlü bir şekilde "Ben annem gibi ... olmayacağım" diyerek, annesinin falanca konuda tam zıttı olduğunu da gördüm. Sonuçta kaderi kişinin kendisi yazıyor.
-Bu hayata gelmemize aracılık eden annelerimizle sorunumuz ne? Neden yetişkin hayatta annemize karşı tavırlarımız abartılı bir vefa ve kızgınlık, suçlama ve pişmanlık döngüsünde sürüp gidiyor?
Aslında sorun yaratan pek çok sebep var gibi görünse de temelde yatan sebepler o kadar da çok değildir. Öncelikli olanlardan birkaçını şöyle sıralayabilirim:
1. Annemiz ile göbek bağımızı doğduktan hemen sonra (tam vaktinde) kesiyoruz ama bireysel kimlik bağlarımızı vaktinden geç kesiyoruz. Her şey vaktinde olmalı.
2. Kendi kimliğini bulamayan, kendi sorumluluklarını alamayanlar mecburen etraflarına bağımlı olarak yaşar. Anneler de bu tip insanların en önemli güven kapısı yani bağımlılıkları olurlar.
3. Annelerimizin de birer insan olduğunu biraz geç fark ediyoruz. Onları süper, her derde deva varlıklar olarak görmek istiyoruz. Onlarda kusurlu bulduğumuz tarafları kabul edemiyor, onlarla ilgili gerçekleri kendimizde vaktinden geç dengeliyoruz. Dengesiz her şey sıkıntı yaratır.
4. Onların da kendi bildiklerinin "en iyisini" bize aktarmaya çalıştıklarını ya çok geç fark ediyoruz hatta çoğu kez fark edemiyoruz.
5. Annelerin korkuları onların bazen fazla kontrolcü olmalarını sağlıyor. Bu da genellikle sıkıcı oluyor.
-Annelere "aman bunu yapmayın, şunu söylemeyin, şöyle davranmayın, ileride telafisi zor" diyebileceğiniz neler var?
1. Cenin rahimde tutunduğu andan itibaren eşinizle konuştuklarınıza dikkat edin. Korku, endişe dolu ifadelerden uzak durun. İmkansızlıklar içinde bile olsanız, bunu çok hissettirmemeye gayret edin. "Tam Bilinmeyen Gerçek" şudur ki, annenin misafiri herşeyi algılar, yorumlar ve kendi kendine kararlar verir. Verilen o kararların hayatın tümüne olan etkilerini bilseniz eminim siz de çok şarırırsınız.
2. Çocuklarınızın üstünde yüzde 100 sorumluluktan yüzde 0 sorumluluğa doğru azalan bir kapsama alanınız olmalı.
3. Evde şiddet olmamalı. Çocuğun önünde hiç olmamalı. Diyelim ki oldu, eşlerin muhakkak o çocuğun önünde bu durumu telafi etmeleri gerekir. O zaman da çocuk barışmayı öğrenir.
4. Saygı esastır. Çocuklar yaş olarak küçük olsalar dahi saygı ile yetişirilmeleri gerekir.
5. Dengeli konuşun. Sürekli güzel şeylerden ya da karanlık, olumsuz şeylerden bahsetmeyin.
6. Doğru otorite dozu ile kontrolcülük arasındaki farkın üstünde düşünün.
7. Verdiği sözü tutan bir ebeveyn olun.
- "Gerçek annelik" konusunda farkındalık nasıl geliştirilir?
Bir benzetme yapacak olsaydım, gerçek anneyi çocuğuna ışık tutan bir lambaya benzetirdim. Her çocuk kendi yolundan yürür. Onun gittiği yolda ışık tutmak gibi. Kolundan çekiştirmek değil. Annelerin böyle bir destekleri olabilir. Yani onun seçimlerine izin vermek. En ufak şeyleri dahi dayatmadan. Yeri gelince de kararlı olmak; mesela karşıdan karşıya geçerken annesinin elini tutacak. Özetle kurallar çerçevesinde seçmesine izin vermek. Gerçek annelikte anne çocuğunun var olduğunu bilir, öyle davranır. Böylece çocuk da hem kendisinin hem de annesinin var olduğunu öğrenir, bunu bilir, böyle gelişir. İkisi de bireydir, ikisi de yaşar. Hayatlarına birbirlerinin varlığına şükrederek devam ederler ve bu çok güzeldir.
- Annemizle "Göbek bağını kesmekte" geç kaldığımızı nasıl anlayabiliriz?
Eğer alacağınız kararlar aşamasında zihninizden "Annem ne der?" düşüncesi baskın bir şekilde geçiyorsa ve siz aslında kendi tarafınızdan gitmek istiyorken annenizle aranızdaki dinamikler yüzünden onun tarafına doğru gitmek durumunda kalıyorsanız bazı bağlarınızı kesmekte çok geç kalmışsınız demektir. Farkında olun ya da olmayın adımlarınızı annenizin takdiri, beğenisi, onayı, sevgisi merkezli atıyorsanız da, çok geç kalmışsınız demektir.
-Annelerimiz yaşlanıyor, yardımımıza daha çok ihtiyaç duyuyor ve biz evlenip çoluk çocuğa karışıyoruz. İş hayatı, sorumluluklar derken, onlarla yeterince ilgilenemeyip suçluluk duyuyoruz. Bu şartlarda annenin yaşlılığında nasıl iyi evlat olunur?
Bizden örnek verecek olursam, bizde annemiz kesinlikle paylaşılamaz bir durumdadır. Biri kız ikisi erkek, üç kardeşin evi de ona sonuna kadar açıktır. Fakat o istemez. Kendi ihtiyaçlarını karşılama gayretindedir. Bize yük olmamak için elinden geleni yapar. Üstelik kısmi felç geçirmiş birisidir. Tam konuşamaz, hareketlerinde kayıplar var. Buna rağmen kendi evinde kalmaya gayret eder. Onun bu yapısından mıdır, bizim algımızdan mıdır bilinmez, biz onu kesinlikle bırakmayız. Annem benim fiziksel anlamda ilk yaşam kaynağımken, ona gençken çok defa çok da kızmışken, sonra gerçeklerin ne olduğunu anlayıp onu kendim için doğru yere koyduğumda, annemle dinamiklerimiz tümüyle değişti. Onu tam 40 yaşımda anlayabildim dersem abartmış olmamDemek istediğim, yaşamda bir döngü var. Ben bir zamanlar bebektim bana o baktı. Bir süre sonra da o bebek gibi olacak ve ben de ona bakacağım. Anneleri ile olan ilişkilerinde suçluluk duygusu yaşayan insanlara da başka bir metod önereyim; neden annelerine karşı suçluluk duyduklarını yazsınlar. Sonra yazdıklarının içindeki toplum kalıplarını bulsunlar. Sonra yine meditasyona girip "Neleri anlarsam bu suçluluk duygusundan çıkabilirim, anneme karşı görev ve sorumluluklarım neler?" diye sorgulasınlar.
-Yaşlanmakla birlikte gücü azalan, pek çok sağlık sorunuyla boğuşan annelerimizin bu durumu, geçmişteki hallerini düşündükçe evlatları çok üzüyor. Bu üzüntüyle baş edilebilir mi?
Edilebilir. Diğer bütün konularda olduğu gibi herşeyin çözümü vardır ve çözüm yaşamın kendisini olduğu gibi kabul etmekten geçer. Demek istediğim doğmak ne kadar tamamsa, evre evre büyümek, olgunlaşmak, yaşlanmak ve ölmek de bu yaşamın kendisi. Annem de yaşlanacak, ben de! Anneniz için kabul etmek istemediğiniz şeyleri önce kendiniz için kabul edin. Siz de bir gün anneniz gibi yaşlanacaksınız... O zaman onun yaşlılığı sıkıcı değil, keyif verici, tam olması gerektiği gibi olur. Dengeyi kurmak için taşları yerine koymak gerekir.

Ona bağımlıysanız ölümüne kabus dersiniz!
- Ölüm... Bildiğimiz ama unutmak istediğimiz gerçek... Pek çok kişi için annesinin bir gün annesinin ölebileceği düşüncesi kabus gibi.. Siz ne söylemek istersiniz bu konuda?
Öleceğiz ve bu aslında o kadar güzel bir şey ki. Baktığınız açıya bağlı. Eğer siz ölümü kabul edemiyorsanız ve bir de annenize ciddi bağımlıysanız annenizin ölümüne "kabus" dersiniz. Anneme gece yarısı felç geldiğinde apar topar hastaneye götürmüştük. Doktorların suratındaki o beyaz ifade, titreyen sesleri, "Pek mitli olmayın" mesajları karşısında ve olayın aniliğinin verdiği şokun da etkisiyle bayağı zorlanmıştım. Koca adam hüngür hüngür ağlıyordum. O halde annem için de pek işe yaramıyordum doğrusuDerken içimden bir ses "O kendi seçimini yaşıyor. Onun bu seçimine saygı duymalısın" dedi. Evet, o kendi deneyimi yaşıyordu. Yaşamalıydı. Ben kendi korkularıma ağloyırdum. O anda bütün korkularım gitti. Yaşadığımız bu duruma saygıdan başka bir şey kalmadı. Eğer anneniz ölecek diye korkuyorsanız, boşuna korkuyorsunuz çünkü onlar bir gün ölecek, tıpkı bizim gibi... Burada güzel ve anlamlı olan şey şu: o ölüm gerçeği zaten bu anları kıymetli ve doya doya yaşanası yapıyor. Anneniz ölecek diye üzülmek yerine, onun seçimlerine (her ne olursa olsun) saygı duyun ve her anın tadını çıkarın. Ben annemle ne mi yapıyorum? Valla 1940 model hanımefendiyi motosikletimin arkasına oturtuyorum ve birlikte geziyoruz, olabildiğince...

Botan Diler kimdir?
1972'de İstanbul'da doğdu. Anadolu Üniversitesi'nden Makina Mühendisi olarak mezun oldu. Mühendis ve yönetici olarak 6 yıl kadar çalıştıktan sonra sektör değiştirdi. Çokuluslu bir şirketin Türkiye mümessilliğinde 4 yıl yöneticilik yaptı. Bu 4 yılın sonunda, üst düzey yönetici pozisyonunda iken profesyonel kariyerine son verdi. 32 yaşındayken buluştuğu ve "aşık oldum" diye tanımladığı reiki ve değişim&dönüşüm seminerleri ile kendi tabiri ile "gerçek kendisiyle tanışmaya başladı". Reiki Masterı olup Reiki eğitimleri verdi. Bir yandan Nil Avunduk ve kendisi gibi kendini tanımaya gönül veren yüzlerce kişi ile birlikte varoluşun ve özün derinliklerine doğru çok yoğun bir sürecin içinde bulundu. Daha sonra "Varoluş Terapisi" olarak da adlandırılan, kendisinin "Enerji Koçluğu" ya da "Dönüşüm Koçluğu" dediği koçluk uygulamalarına başladı. I.C.F. (International Coach Federation) akredite Ericson Koçluk Ekolü'nden temel ve ileri seviye eğitimlerimi tamamladı. 2004'ten bu yana çeşitli konularda 700'ün üzerinde seminer verdi, onbinlerce saatlik koçluk deneyimi ile yola devam ediyor.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA