“Benim bu dünyada bir yerim olmadı,
Kuytu gövdemi saymazsak eğer. Gövdem ki varla yok arası,
Hem varlığa, hem yokluğa değer. Ama yüreğim hiç solmadı.
Bir gül koklayayım izin verin de. Ben yaşama da, ölüme de inandım; Tamamlarlar sanırdım eksiklerimi.
Çarşıları hep birlikte gezerdik;
Biri dostumsa, sevgilimdi öteki. İkisinin adını yan yana andım.
Bir soluk alayım izin verin de.”
(Metin Altıok-İzin verin de)
36-Hayır Demek
Mustafa Şahin, Gömleği Yalnız’da şöyle bir şey yazmış: “Geç ama artık azalmak, dökülmek istiyorum. Önüme bakmak, kendime dair yeni alışkanlıklar edinmek istesem de eskiye, eski fotoğraflara, eskittiğim zamanlara asılı zihnim. Tahammülüm de azalıyor yeniliklere, insana.” Bu zamanın insanın iç halini çok güzel betimlemiş. Sürekli değişen zamanı ve zamanın alışkanlıkları, her yeni gün değişen yaşama biçimlerinin yorduğu insanın içini dışa çıkartıyor. Her ne varsa havada asılı bir şekilde duruyor. O ana uygun ne varsa insan alıp yoluna devam ediyor ancak kendi ile kalma imkânı bulduğu nadir zamanlarda kendini silkeliyor, silkeledikçe bir bir dökülüyor.
Bazen durup gözlerini kapatıp bütün çirkinlikleri, insanı insanlıktan çıkaran her şeyi dışarıda bırakmak, göz kapaklarının dışına hapsetmek istiyor insan. Bunu başardığında ise yepyeni bir cümleye başlayacak, yeni bir başlangıç yapabilecek gücü kendinde bulabilir. Nitekim bu zor bir iş, başarabilmek de bu karmaşa içerisinde bir hayli zor. İnsan sık sık içerisine müracaat ediyor, çekmeceleri düzenlemeye çalışıyor. Dağınıklığın temel sebeplerinden birisi olarak karşısına her şeye ‘evet’ dediği gerçeği çıkıyor. Tek başına değil ama her şeyi başlatan ana problem olarak bu kelime çıkıyor. Her evet bir kırılmayı da beraberinde getiriyor. Kırılmalar, incinmeler ya da kaybolmalara neden olan bu sözcük farkında olmadan insanın hayatına öyle bir yerleşiyor ki bağımlılık yapıyor adeta bir parçası oluyor.
Belki de bütün bu karmaşadan çıkmanın, çekmeleri düzene koymanın en kestirme ve en etkili yolu başka bir güçlü kelimeyi hayatın ortasına koymak gerekiyor. Nedir o kelime? Elbette o kelime (LA) yani ‘hayır’dır. İnsan başlayabilmek için hayır demek zorunda, hayatını düzene koymak ve sadeleştirmek için bunu yapabilme. Temiz kalabilmenin de en önemli adımı bu sözcük de yatıyor. Hayır diyebilen insanların güçlendikleri aşikârdır. Tevhide giden yolda ‘hayır’la başlamıyor mu? O zaman bu zamanın girdabından çıkmak için güçlü bir iksire değil ama güçlü bir söze ihtiyacımız var. “Hayır” ile yeniden başlayabilir, kanatlanabilir insan. Kendinize izin verin de ‘hayır’ diyebilsin diliniz.
37-Biraz dinlenelim
En çok işittiğimiz ve kullandığımız kelimelerin başında “yoruldum” geliyor. Yorgunluk sadece insanın bir iş ile iştigal edip yorulması sonucu ortaya çıkan bir hâl değil. Modern zamanların gürültücü yaşam biçimi, hızı, ağırlığı insanı yoruyor. İnsan ilişkileri, insanın eşya ile tabiat ile ilişkileri de bu yorgunluğa katkı sağlıyor. İnsan şehir hayatının yoğunluğundan, yorgunluğundan kaçıp tabiata sığınıyor ancak orada da boğuluyor çünkü şehir hayatını yanında taşıyor. Koşup ibadethaneye sığınmak istiyor ancak kaçtığı şeyi kapının dışında bırakamıyor. Evine, eşine, dostuna kaçıyor onlarda da dinlenemiyor. İnsan insanın şifası olmaktan o kadar uzağa düşmüş ki, bırak şifayı insan insanda azalıyor ve kayboluyor, yeni ağırlıklar yükleniyor.
Bu durumlarda her şeyden herkesten uzak kendine kalma ihtiyacı duyuyor. İnsan ilişkilerinin yavan kaldığı, değerlerin yıprandığı, sanal ve soyut bir hale geldiği ve çekilmez olduğu bu noktada insandan da soyutlanmak ihtiyacı duyuyor. Kemal Sayar’ın bir deneyimini şuraya alıp biraz dinlenmek istiyorum. Kemal Sayar anlatıyor: “Çekoslovakya'da tıp stajı yapmıştım. Orada çok güzel bir tabir öğrendim: ‘İnsanın insandan dinlenmesi.’ Birbirlerine, ‘Birbirimizden yorulduk hadi biraz birbirimizden dinlenelim’ diyor ve bir hafta görüşmüyorlar.” Gönlünün yıkıntıları arasından çıkıp insanı sarıp sarmalayacak bir ölçüte ihtiyaç duyuyor insan. Her anını, her duygusunu döken insan için iç huzuru sağlayacak onu dinlendirecek kendi ile halleşecek o anı bu zamanın insanı bulmak zorunda.
İnsanın kaçışları, yakalanışları arasında her akşam bir sayfa daha eksilip gidiyor insanın hayatından. Bütün eksilen yapraklara aldırmadan insan biteviye daha gidecek çok yolu ve yapacak çok işi olduğunu düşünüyor. Her yeni gün yeni bir yaprağı ömründen eksiltecek nefessiz bir koşuşturmanın kollarına atıyor kendini. Biri çıkıp da demiyor ki hadi gelin biraz dinlenelim. Biraz dinleyelim, önce kendimizi sonra da birbirimizi. Gelin biraz dinlenelim. Hoşça bakın zatınıza…
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Milli Gazete Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Milli Gazete hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Milli Gazete editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Milli Gazete değil haberi geçen ajanstır.