‘İyi günler ilerde anneanne’

Eskişehir’de, Yediler Parkı’nda bir güzel çocuk. Çocuk dediysem, akran sayılırız. Belki ben birkaç yaş büyüğüm.

Oralarda, ırmağın kenarında bir söğüt ağacı hatırlıyorum.

Hüseyin’i de o söğüt ağacıyla beraber hatırlıyorum. Yani benim ilk gördüğüm Hüseyin Atlansoy.

Eskişehir’de bir okuma-yazma terbiyesi vardı.

Başkalarının katkıları olmuştur mutlaka. Ömer Özsöğüt, rahmetli Selahattin İpek, unutulamaz.

Ama benim bildiğim en çok Atasoy Müftüoğlu’nun.

Şiir gibi bir adam, Hüseyin. İstanbul’a gidince şiir üşüştü Hüseyin’in üstüne.

Şehrin, Hüseyin’in üstüne abandığını da okuyorum şiirlerinde.

“İntihar ilacı” bu abanmanın şiiridir.

“DELİ DENİZ GÖMLEĞİ SENİ İSTANBUL GİYMEYECEĞİM

Senin o deniz yansıması aydınlığından/öyle ki İstanbul/saçlarımın karanlığına sığınıyorum”

Ve ilaçlar.

“Aspirin/Batıya inanmıyorum.”

“Hemen bir uyku çekiyorum iskambil destesinden/laf aramızda kare as çıksa üzüleceğim

Onadron bakınıyorum etrafıma bir yanımı sis alıyor”

“Silindir bir tabuttur kentlerde panalgin.”

Ama bu şehri seviyor Hüseyin.

“Erken gelen oturur bayım

Yağmur gökyüzünde iken hangi Laleli’de ineceksiniz.”

Fiyakalı bir isim. Fiyakalı bir mısra.

“Balkon çıkmazında efendilik tarihi.”

Bir avdet mevzubahis. Şiir yenileniyor.

“Ya!/İntihar ilacı şairi geri döndü.”

“Ekmeğimizi sirkeye banarız biz/kapıönü nalı gibidir gülümseyişimiz

denize sürülen atlara benzer saçlarımızla/burç aşar, sancak diker, berbere ses çıkarmayız”

Hüseyin Atlansoy’un mısralarının arasında dolaşırken yabancı bir yerde olmadığımı, aşina bir diyarın havasını teneffüs ettiğimi hissediyorum.

Bu şiiri seviyorum.

İkinci yeni yazılmış tamam olmuş.

Başka bir şiir tedavülde. Ayırdetmek için ‘80 kuşağı’ diyorlar.

Bana sorarsanız, içlerinde en zengini Hüseyin Atlansoy. Şiir, onu, öteki şair akranlarından daha çok seviyor.

Şehrin ortasında bir ‘muhacir.’

Bir şehir şairi ama, şehre, şehirli bir itirazı var.

Biraz Kızılderili, biraz Afrikalı. Ve mutlaka esmer.

Niye itiraz etmesin? Hatta dünyaya?

Hem kendi içine doğru yazıyor, hem dünyaya doğru.

“filistin! filistin

kalbinin sesi ayak atışı gibi bir filin!

vatanı kalbine gömülmüş filistin

Seninle beraberim!”

Hiç unutmam. Bombalar yağıyordu Bağdat’a. Hüseyin yazdı:

“iyi günler ilerde anneanne

iyi günler ilerde

bense yirmidört saatlik

günlerdeyim anneanne”

“kahrolsun Amerika deriz sonra

Kahrolsun fransa çin ve mançurya

Kahrolur biz böyle deyince

Devr-i daim düzeniyle döner dünya

Mançurya da kahrolur

Niye kahrolacaksa”

Bu şiir ne kadar çok dilime geldi, o seneden beri, günler kötüledikçe.

Hâlâ geliyor.

Hüseyin İstanbul’da kalsaydı daha iyi mi yazardı? Böyle düşündüğüm olmuştur.

Şimdi, şu birkaç gün içinde, Atlansoy’un şiirlerini yeniden okuyunca, Atlansoy şiirinin kendisini eskitmeden, yürüdüğünü gördüm.

Şiirden haberi olan, nerede görse tanır Atlansoy şiirini. Kelimeleri tutuşundan. Acıyla hemhal olurken bile yüzünde ışıyan tebessümünden.

***

Annenin ölümü alemin ölümü gibidir.

Biliyorum, aynı vezinde başka bir kutlu söz var. Ama, hisseden bilir, bu söz de gerçek.

Hüseyin’in annesinin rahmete gittiği bayram günü...

“Bugün bayram güzel annem dünya bitti”

Deyişini unutamam.

Hüzünlü, ama yakışır bize hüzün. Bütün annelere rahmet olsun.

Bazen, şair, yazar dostlarımı özleyince yazıyorum.

Bu yazı da o cümleden sayılsın.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum