14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail’in kuruluş sürecinde uygulanmış önemli stratejik hamlelerden birine değinmek istiyorum. İsrail’in kurucu lideri David Ben Gurion, o dönemde savaşan örgütlerden Haganah taraftarıydı. Haganah, bir nevi kurulacak resmi devletin istihbarat birimi olarak faaliyet gösteriyordu. Araplar ile Yahudiler arasında çıkan çatışmalarda ihtiyaç olan istihbaratların edinilmesinde Yahudiler lehine faal olarak hareket ediyordu. Haganah dışında İrgun, Stern, Palmach, Lohmei gibi örgütlerde Yahudi silahlı örgütleri içerisinde faaliyetlerini sürdürmekteydi. Bu örgütlerin tamamı silahlı çete şeklinde faaliyetlerde bulunsa da özellikle İrgun ve Stern’in yapmış oldukları katliamlar çok ses getiriyordu.

Devletin kuruluş sürecini hazırlayan Yahudi Ajansı’nın İsrail’in kuruluşu öncesindeki en temel stratejisi Arap halklara ve İngiliz askerlerine korku salmaktı. Bu fayda da en fazla İrgun ve Stern’den bekleniyordu. Özellikle İrgun’un 22 Temmuz 1946 yılında İngiliz askerlerinin ikamet ettiği Kral Davud Oteli’ni bombalayarak 92 kişiyi öldürmesi İngilizlerin Filistin’den çok hızlı şekilde ayrılmalarına neden oldu. Sonrasında İngiltere, Filistin meselesini Birleşmiş Milletler’e hızlı şekilde devretti. Çünkü İngiliz askerlerinin öldürülmesi İngiliz kamuoyunda da rahatsızlıkları artırmıştı. Bu, tam da devlet hazırlığı yapan Yahudilerin beklediği bir şeydi.  

İrgun ile birlikte Stern silahlı örgütleri 9 Nisan 1948’de Deyr Yasin’e saldırarak büyük bir katliam gerçekleştirdi. Bu saldırılarda 254 Filistinli sivil hayatını kaybetti. Özellikle Arapların Filistin’den zorunlu göçleri incelendiğinde bu şiddet olaylarından Deyr Yasin’in etkisinin çok büyük olduğu görülecektir. Larry Collins ve Dominique Lapierre’nin birlikte yazdıkları Kudüs…Ey Kudüs kitabında Deyr Yasin katliamının Yahudi devletinin vicdanını uzun süre rahatsız ettiği aktarılır. Hatta katliam sonrasında Ben Gurion’un, İrgun ve Stern gruplarının faaliyetleri hakkında bir şey bilmediğini söyleyerek yaşananlar hakkında üzüntülerini dile getiren sözler sarf ettiği de yazılıdır. Dikkat çekici nokta ise katliamdan sadece bir ay sonra İsrail’in devlet olarak ilan edilmesidir. Bir nevi devletin kurulabilmesi için bardağı taşıran son damla Deyr Yasin katliamı olmuştur.

Özetle, İsrail’in kurucu liderleri bir taraftan aşırı olarak nitelendirilen bu örgütlerin katliamlarını tam desteklemez görünseler de bu şiddet olaylarının pratik sonuçlarından doğrudan faydalanmışlardır. Bu marjinal grupların şiddet hareketleri İsrail’in kuruluşuna tuğla taşımıştır. Hatta öyle ki ilerleyen yıllarda İsrail’in liderleri ‘bu katliamlar olmasaydı İsrail kurulamazdı’ sözlerini dahi söyleyeceklerdi.