İslâm ve İsrâiliyat

Fertler dinsiz olabilir fakat cemiyet dinsiz olamaz. Her millet ister beşerî olsun ister ilâhî muhakkak bir dine inanır. İslâmiyet öncesi Arap yarımadasında da Mecûsîlik, putperestlik gibi beşerî dinler; Yahudilik, Hristiyanlık gibi de semâvî dinler hüküm sürüyordu. Gayet tabii, İslâmiyet''in gelmesiyle bu inanç ve hurâfeler bir anda ortadan kalkmadı. Aksine, "İsrâiliyat" dediğimiz "Ahd-i Atik"ten (Tevrat) nakledilen hikâye ve menkıbeler bir şekilde hadis, tefsir, siyer gibi İslâmî kaynaklara girdi ve rağbet gördü.
"Tefsirde İsrâiliyyât" (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1979) adlı bir kitap yazan Dr. Abdullah Aydemir bakın bu konuda ne diyor:
"…Kur''ân''ın kısaca -belki bir âyet veya bir cümle ve hatta îmâen- temas ettiği hususlar, Tevrat ve İncil''de bulunan veya bunlara inanan çevrelerde şifahî olarak yaşayan mufassal bilgiler ve hurafelerle aydınlatılmaya çalışıldı.
Bu arada kassasların (cami ve benzeri yerlerde halka hikâye anlatan kişiler) oynadığı rol de küçümsenemez. Kur''ân müfessiri olarak ortaya çıkan bu kişiler -nereden olursa olsun- buldukları mâlûmâta hayalhanelerinden çok şeyler ilave ettiler. Kur''ân''ın beyanları ve hadislerle yetinmediler. Küçük çapta da olsa sahabe asrında İsrâiliyyat muhtelif yollarla İslâmî çevrelere girdi. (…)
Müfessirler, "İsrâiliyyat"tan olan rivayetlerin kaynağını araştırmadılar. İslâm''a uygun olup olmaması üzerinde durmadılar. İslâm''a yüzde yüz zıt olanlar bile bazı tefsirlerde yer aldı. Asırlar boyunca İslâm âleminde yetişen birçok din bilgini (vâiz, hatip, müderris, mürşit vs.) veya kendilerini irşada memur görenlerin büyük bir ekseriyeti tefsirlerde buldukları İsrâiliyyatı cemaat ve talebelerine, meclislerinin müdavimlerine gözyaşları içinde ve büyük bir aşkla anlattılar. Dinleyiciler bunlarla coşturuldu, ağlatıldı. Efsanevî şeyler dinlemeye alıştırılan cemaatler ciddî şeyleri dinlemez oldular." (Bkz. a.g.e., s. XV-XVI)
Bu satırları okuyunca ister istemez bugün televizyonlarda din programı adı altında yapılan din tüccarlığı faaliyetleri geliyor gözünüzün önüne değil mi?
"Hoca, âlemin akıllısı sen misin? Adamlar okumuşlar, profesör olmuşlar, dinimizi menkıbelerle süsleyerek ne güzel anlatıyorlar. O programları dinlerken gözyaşımızı tutamıyoruz. Ne var bunda? Sen onlardan daha mı iyi bileceksin?" diyenler de çıkacak elbet… Din adına anlatılan efsane, menkıbe, hurâfe ve "İsrâiliyat"a alıştırılan insanlardan başka bir şey beklemek zaten abes olur.
Para-pul, makam-mevki ve alkış beklemeyenlere düşen hiç çekinmeden doğruları söylemektir. Unutmayalım ki dine en büyük zararı menfaatleri için gerçekleri saklayanlar vermiştir.
İsterseniz gelin Hz. Havva''nın yaratılmasıyla ilgili anlatılan bir "İsrâiliyat"a işaret ederek yazımızı tamamlayalım.
Televizyon vâizlerinden, hatta cami kürsülerinden Havva validemizin, Hz. Âdem''in eğe kemiğinden yaratıldığına dair eminim çok vaaz dinlemişsinizdir. Oysa bu bilginin kaynağı Kur''ân değil, Tevrat''tır. İlgili rivayetleri Tevrat''tan aynen aktarıyorum:
"Ve Rab Allâh, Âdem''in yalınız bulunması eyü değildir ana kendisine münâsib bir yardımcı halk edeyim dedi.
....
Ve Rab Allâh, Âdem''e ağır bir uyku getürmekle uykuda anın eyegü kemiklerinden birini alarak yerini et ile toldurdı. Ve Rab Allâh, Âdem''den aldığı eyegü kemiğinden nisâ yaradup anı Âdem''e getürdi. Ve Âdem şimdi bu kemiklerimden kemik ve etimden etdir. Bu, insandan alındığı içün ana nisâ tesmiye olunsun dedi." (Bkz. KİTAB-I MUKADDES, [Tekvin, 2. bâb, âyet: 18, 21, 22, 23] İst. 1910, s. 4)
Bu ve buna benzer daha nice İsrâiliyat saf Müslümanlara anlatıla anlatıla onların dimağının uyuşması sağlandı. Ve artık İslâm''ın özü anlatıldığı zaman Müslümanlar sıkılır oldular. Ne diyelim İslâm''ı bu hale getirenler utansın…
***
ACZİMİN GİRYESİ:
 
DİN ve İSRÂİLİYAT
Dini, menkıbe ve hurâfeye boğanlar utansın.
Onları alkışlayan arkadaş, sen de onlardansın.
(Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları