Kişilerden ve olaylardan bazı örnekler seçerek bir hareketi ve bir düşünceyi mahkûm etmek en ucuz yol. Bugünlerde İslami cemaatler ve İslamcılık için böyle davranılıyor. İslami hareketler, anti-komünizm kalıbına yerleştirilerek NATO projesinin bir parçası oldukları ileri sürülüyor. Bunu kanıtlamak amacıyla devletle ve istihbaratla ilişkili bazı isimlerden bahsediliyor. Dönemin siyasal şartlarını es geçiyorlar. Oysa Sovyetik rejim karşısında hem Kafkaslardaki Müslümanlar/ Türkler hem de Balkanlardaki Müslümanlar fiili bir ateizm yaşıyorlar. Türkiye’de de komünizm ideolojisi, dini tamamen ret etmeye yönelik faaliyetler içinde. Devlette ise sert laikliğin temsilcisi kadrolar hâkim. Buna karşı Nurcular, Nakşiler ve İslamcılar sağ siyasetin içinde konumlanıyorlar. Çünkü sağ siyaset, halktan yükseliyor ve demokrasi siyasetiyle de İslam’a özgürlük vaat ediyor.
Sağ siyasette Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri önemli bir yere sahip. Soğuk savaş döneminde milliyetçi ve İslamcı aydınlar için önemli platformlar. Adalet Partisi hükümeti ile beraber TBMM’de Komünizme Karşı Mücadele Sekreterliği kuruluyor ve başına da Bekir Berk getiriliyor. Birimin çıkardığı dergide dönemin bir çok milliyetçi, mukaddesatçı ve İslamcı figürlerini görmek mümkün. N. Fazıl, N. Topçu, B. Berk… Berk, dönemi temsil eden önemli bir figür. Anadolu’nun imansızlıkla karşılaştığı bir dönemde Nurculuk, iman hakikatlerinin bekçisidir. Bundan dolayı sürgünler, hapisler, iftiralar ve tevkifler peş peşe gelir. Bekir Berk de bu iman hakikatlerini mahkum etmek için çalışıp duran çevrelere karşı mahkeme mahkeme dolaşarak meydan okuyan bir şahsiyet. Cesur, bilgili, mücahit ve müstakimdir. Ne mal peşindedir, ne de mülk. Bütün varlığı cesareti, Risale-i Nur davasına inanması, iman hakikatlerini savunma davasına kalbiyle katılmasıdır. Necip Fazıl, Osman Serdengeçti ve Peyami Safa gibi şahısları da savunur. Mazlumların avukatıdır.
Soğuk savaş dönemi, ana medyanın muhafazakârlara acımasızca saldırdığı bir dönemdir. “Tarikatçı”, “mürteci”, “dinci” gibi kelimelerden örülen bir dil hakimdir. Bu dil üzerinden ötekileştirme yapılıyor. Ötekileştirilen sadece dindarlar değil, bizzat dinin kendisidir. Kuran okumak, camiye gitmek, takke takmak, takunyalı abdest almak( Özal DPT’da takunyalı müsteşar diye ötekileştirilmişti) …Medyanın kelimeleri ve imgeleri dini sürekli tokatlar! CHP’nin ana politikaları da bununla bütünleşir. Nurcular, sık sık tutuklanır. İslamcılar, hapislerde yatar. N.F. Kısakürek, hapis borcuyla rahmete göçer. Her darbe döneminde, rutin bir biçimde tarikat şeyhleri ya tutuklanır ya da sürgüne gönderilir. 28 Şubatta da bu yaşanır. Nakşi Şeyhi Esad Coşan, yurtdışına çıkmak zorunda kalır.