YAZARLAR

Har

İktidar koalisyonunun içinde veya çeperinde yer alan güçlerin bir kısmı mevcut ateşi harlamak, ırkçılığı harlaştırmak için elinden geleni yaparken, bir kısmı ise bu ateşin herkesi yakma potansiyeline sahip olduğunun farkında.

Yangın yerinde sözcüklerin etimolojik kökenleriyle uğraşacak değiliz ama Kürtçe ve Türkçe kullanılan “har” kelimesi bize kolaylık sağlayabilir.

Har, Türkçede “düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek”, Kürtçede ise “azgınlık” anlamında kullanılıyor. Son iki haftadır yaşananları bu sözcüğün her iki dildeki anlamıyla özetlemek mümkün.

Çeşitli odaklar tarafından ırkçılığın harlandığı, ülkenin temel zenginliklerinin har vurulup harman savrulduğu, yanan ormanlara bir tas su dökmek yerine yangın yerindekilerin kafasına adeta birer bardak çay döküldüğü, Konya’daki gibi ırkçı saldırılara en naif tabirle “seyirci” kalındığı, Dersim’deki orman yangınını söndürmeye çalışan belediye itfaiye ekiplerinin açıkça engellendiği bir ortam, “belirlenmiş”, “hesaplanmış” bir stratejinin sonucu mu, yoksa işlerin çığırından çıktığının göstergesi mi?

İktidar içindeki belli kesimler böylesi bir şerden bir hayır çıkabileceğini, bu hardan harman kaldırılabileceğini mi sanıyor?

Yangına su dökmeyen, ırkçılığı harlayan manipülatif “haberleri” net biçimde yalanlamayan, sokakta “terörist” adı altında Kürt avına çıkan grupları engellemeyen iktidarın bu yangın yerindeki “seyirci” pozisyonu eğer kısa ve orta vadeli, belirlenmiş merkezi bir stratejiye dayanıyorsa, yangının yaratacağı enkaz çok büyük olacağa benziyor. Hele ki, bu ateşi başından beri harlayan, “harlaşmış” bir kitle varken…

Yok eğer iktidar bu yangına kasten değil de acizlikten dolayı su dökemiyor, kendi içindeki parçalanmışlığı, dağınıklığı nedeniyle merkezi bir karar alamıyor, medyasındaki kalemşörleri dizginleyemiyorsa dramatik sonuç yine değişmeyecek gibi görünüyor. Zira böylesi bir olasılık, iktidarın içindeki veya dışındaki, çeperindeki veya uzağındaki çeşitli çıkar çetelerine rüzgârın yönünü belirleme, yangını diledikleri yöne sıçratma ve istedikleri gibi harlama kabiliyetini tanır.

Fakat bu söz konusu grupların ülkede “iç savaş” çıkarma kabiliyetine sahip olduğu anlamına gelmez. Çünkü halihazırda Türkiye’de birbirine her an saldırmaya hazır, bilenmiş ve silahlanmış ve ülkeyi toptan ateşe sokacak düzeyde geniş kitlelerden oluşan iki ayrı kutup yok.

Dolayısıyla bir iç savaş değil, Konya’daki gibi tek taraflı katliamlara dair tehlikeden söz etmek daha gerçekçi görünüyor. Bu tehlikenin ana aktörü de toplumsal kesimler değil, silahlanmış, belli odaklardan güç ve cesaret aldığı düşünülen çeteler gibi görünüyor.

Peki “yönlendiriciler” bu çeteler üzerinde mutlak denetim ve hakimiyete sahip mi? Bu çetelerin arkasındaki güçler, bunları istedikleri zaman sokağa salıp istediği zaman sokaktan çekebiliyor mu? Yoksa bu açıdan da iş çığırından çıkmış durumda mı? Net bir yanıt vermek için geleceği beklemek dışında seçenek görünmüyor.

Fakat görünen o ki uzun süredir kendisine yönelik tepkilerin yönünü değiştirmek için ayrımcılığı, nefreti, ırkçılığı, kutuplaşmayı derinleştirmiş olan iktidar koalisyonu, artık bırakın ülkeyi, herhangi bir krizi bile yönetemeyecek durumda, dağınık. Ama bu dağınıklık iktidarın acizliğine değil, büyük bir tehlikeye işaret ediyor. Ayrışmış, çeşitli ideolojik, siyasi veya ekonomik çıkarlar etrafında bölünmüş bir iktidarda kontrol dışı güçlerin büyük hareket kabiliyeti kazanmasının sonuçlarını insan dillendirmek bile istemez.

Nitekim iktidar koalisyonunun içinde veya çeperinde yer alan güçlerin bir kısmı mevcut ateşi harlamak için elinden geleni yaparken, bir kısmı ise bu ateşin herkesi yakma potansiyeline sahip olduğunun farkında. Fakat bu ikinci kesimin “sağduyusu” da aklıselimle hareket ettiklerinden değil, iktidarın artık harlanan ateşin yönünü belirleme kabiliyetine sahip olmadığına dair bilgiden geliyor olabilir.

Buna karşın, gökyüzündeyken yerdeki karınca kolonisinin yolunu bile takip edebilen SİHA’lara dair övgü haberlerinden geçilmeyen iktidar medyası, Akdeniz’den Ege’ye uzanan devasa bir alan hemen her gün, ayrı ayrı yerlerden yanarken, “faillerin” “yakalanamamasının” sorgulanamayacağını düşünüp, troll hesaplardan yapılan karanlık açıklamaları baz alarak fail tespiti yapıyor. Üstelik bunun sorgulanması bile teröristlikle yaftalanıyor.

Oysa orman yangınlarının “Ateşin Çocukları” isimi verilen karanlık bir “yapıya” ne idüğü belirsiz sosyal medya hesaplarından “üstlendirilmesi”, bu “yapının” da önce PKK’yle, onun üzerinden HDP’yle, HDP üzerinden Kürtlerle ve giderek CHP’yle iltisaklandırılması sorgulanmayacak gibi değil. Böyle bir yapı varsa, neden şimdiye kadar tek bir üyesi yakalanmadı? Neden İçişleri Bakanı , polis teşkilatı orman yangınlarının sabotaj olduğuna dair bir delil bulunmadığını açıklarken, iktidar medyası ve troller aksi yönde hareket ediyor?

Daha da mühim olan şu: Düne kadar Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların engellenmesi çağrısı yapan baroları hedef alan, bu ve benzer saldırıları (İzmir, Afyon, Ankara-Elmadağ) önlemeyen, Konya’da yapılan katliama “ırkçı saldırı” denmesine bile ateş püsküren ve şimdi de iktidarın su dökmediği orman yangınlarına benzin döker gibi yaklaşıp Manavgat’taki gibi linç gruplarını daha da harlaştıran “odakların” yönlendiricisinin bir bütün olarak iktidar mı, yoksa onun farklı odakları mı olduğu.

Eğer bu harlama tek merkezli değil de kontrol edilemeyecek kadar çok aktörlü odakların ürünüyse, 7 Haziran 2015 sonrasından çok daha büyük bir yangınla karşı karşıya olunduğu, hatta “bunların daha iyi günler olduğu” söylenebilir.

Peki bundan çıkış nedir?

Bu sorunun yanıtını, iktidara gelmeye hazırlanan ama sebebi ne olursa olsun aynı aileden yedi insanın katledilmesine karşı bir gün boyunca bırakın kınamayı, başsağlığı mesajı bile yayınlamayı göze alamayan, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın açık çağrısına rağmen Konya’ya gidemeyen “muhalefet” liderlerin veremeyecek durumda olması da, Türkçe anlamıyla ayrı bir “har” aslında.

İktidar için sorduğumuz soru, muhalefet için de geçerli. Suya sabuna dokunmadan iktidar olmak isteyen muhalefet, etkili bir karşı duruş sergilemediği bu şerden nasıl bir hayır çıkabileceğini, bu hardan bir harman kaldırabileceğini sanıyor?

 


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.