Görüşler

İran’ın tek çıkış yolu: Pasif devrim

İran’ın tek çıkış yolu: Pasif devrim

Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi İran Uzmanı Çağatay Balcı, İran’daki siyasi çalkantıların nasıl çözüme kavuşabileceğini değerlendiriyor.

Siyaset bilimi alanında, siyasal değişim süreçleri ve devrimlerin oluşum ve cereyan aşamaları ile ilgili çok farklı perspektifler ve analiz çerçeveleri ortaya konmuştur. Bu perspektifler, siyasal değişim süreçleri ve devrimlerin farklı faktörler ve nedenler temelinde şekillendiğini, bu süreçlerin kaynaklarının, toplum, siyaset ve ekonomi alanlarında ve bu alanların birbirleri arasındaki ilişkilerde aranması gerektiğine dair çeşitli açıklamalar geliştirmişlerdir. Bu bağlamda, Gramsci’nin siyasal değişim ve devrim süreçlerine getirmiş olduğu yorum istisnai bir konuma ve öneme sahiptir. Marksist teori içerisinde, siyasal değişim ve devrim süreçlerinin yalnızca ekonomi, üretim ilişkileri ve sınıflar arası çatışma temelinde açıklanamayacağını savunan Gramsci, üst yapı olarak adlandırılan din, kültür, eğitim, sanat vb. olguların bu çerçevede etkili unsurlar olduğunu ifade etmiştir. Marksizme getirdiği yeni yorumla siyaset biliminde ayrıcalıklı bir yere sahip olan Gramsci, siyasal değişim ve devrim süreçlerinin ekonomik faktörler ve üst yapı olgularının bir kombinasyonu şeklinde geliştiğini ifade etmekte ve bu alanlarda yaşanan sınırlı tepkiselliğin bu kombinasyona zarar vermekten uzak “konjonktürel krizler” olduğunu, bu kombinasyonun temellerini sarsan gelişmeleri ise “organik kriz” adını verdiği ve hegemonya olarak tanımladığı sosyo-politik ve sosyo-ekonomik iklimin yıkılması ile sonuçlanan durumlar olarak açıklamaktadır.

Fakat Gramsci, bu süreçlere getirdiği açıklamalarda, üçüncü bir yolun ve olasılığın varlığından da söz etmektedir. Pasif devrim adını verdiği ve toplumun kitlesel hareketlere başvurmadığı, organik kriz ortamının oluşmadığı fakat halkın talepleri doğrultusunda gerçekleştirilen reformlar ile hegemonya ikliminin devam ettiği bir süreci tanımlayan Gramsci bu tasvir ile mevcut olanı kısmi düzenlemeler ile sürdürme anlayışını yansıtmaktadır. Bugün itibariyle İran’ın karşı karşıya olduğu toplumsal, ekonomik ve siyasal durum bu anlayış çerçevesinde ele alındığında dikkate değer sonuçlar karşımıza çıkmaktadır.

DEVRİMİ MUHAFAZANIN YOLU

1979 İslam Devrimi sonrasında kurulan yeni siyasal sistem ve toplumsal dönüşüm “devrimin muhafazası” olgusunu ve söylemini tüm değer ve gereksinimlerin ilk sırasına yerleştirmiştir. Öyle ki, devrimin tüm iç ve dış komplo girişimlerine karşı korunması temel siyasal ve toplumsal öncelik haline gelmiş, yeni dönemin kurumsallaşma paradigması bu öncelik doğrultusunda oluşmuştur. Bu bağlamda, söz konusu kurumsallaşma sürecinde İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’nun (Sepahe Pasdarane Engelabe Eslami) teşekkülü bu durumun somut örneğini temsil etmiştir. İran-Irak savaşının başlangıcından itibaren Devrim Muhafızları Ordusu etkin bir konuma yerleşmeye başlamış, savaş döneminde “ülke/vatan savunması” söyleminin yanı sıra “devrimi muhafaza” mottosu eşdeğer biçimde kendisini göstermiştir.

İran-Irak savaşının sona ermesi ve 90’lı yılların başlangıcı, Devrim Muhafızları Ordusu’nun kurumsallaşma sürecini tamamladığı ve kurumsal karakteristiğinin belirlendiği bir döneme işaret etmiştir. DMO’nun ordu-siyaset ilişkilerindeki etkin ve güçlü konumu ve özellikle DMO’nun bir birimi olan Besic yapılanmasının toplumsal alandaki etkisi ve işlevi bu dönemin temeli nitelikleri haline gelmiştir. Devrimi Muhafaza mottosunun sosyo-politik iklime tam olarak yerleştiği ve bu mottonun emrettiği uygulamaların ve faaliyetlerin büyük oranda Besic yapılanması tarafından gerçekleştirildiği İran’da, kamu ahlakından üniversitelerde siyasal oluşumlar ve akımlara kadar sivil toplumun farklı alanlarında devrim muhafazasına yönelik uygulamalar kendisini göstermeye başlamıştır. Kimi zaman, kadınlara yönelik giyinme kurallarının ihlali devrim değerlerine yönelik tehdit olarak tanımlanarak müdahalelerde bulunulmuş kimi zaman ise mevcut siyasal sisteme veya siyasi figürlere yönelik eleştiriler doğrudan rejimi yıkma girişimi olarak değerlendirilmiştir. Siyasal sistemin öngördüğü ve algıladığı biçimde “devrim muhafazası” anlayışının toplumsal talepler ile çelişen ve hatta çatışan bir niteliğe evrilmesi 1999 yılında yaşanan toplumsal olayların ardından ciddi bir görünürlük kazanmaya başlamıştır.

2000’li yıllara gelindiğinde, devrim sonrası ikinci ve üçüncü jenerasyonun çoğunluğu oluşturduğu İran toplumunda özellikle ekonomi ve toplumsal özgürlükler konularındaki talepler artmaya başlamıştır. Söz konusu talepler ve müesses nizamın devrim muhafazası anlayışı arasındaki ihtilaf derin bir uçurum halini alma safhasına girmiştir. Dolayısıyla, toplumun büyük bir kesimi mevcut siyasal sistemi yalnızca bir grup elitin kendi iktidarlarını sürdürme aracı olarak algılamaya, bunun sonucunda, devrim ve devrim değerlerinin, toplum üzerindeki inandırıcılığı ve meşruiyeti zedelenmeye başlamıştır. Bu bağlamda devrim, kendisini muhafaza etme çabasındayken bizatihi kendi kendisini tehdit eden bir durumu ortaya çıkarmıştır. Bugün için İran toplumunun devrim ve devrim değerlerine yönelik algı ve bakışında yaşanan olumsuzluk, devrimin konsolidasyonu arayışına karşın devrime yönelik en büyük tehdidi yaratmaktadır. Bu noktada, devrimin, devrimi muhafaza etmekle görevli bir askeri ve paramiliter yapı ile korunamayacağı gerçeği kendisini göstermektedir. Pasif devrim ve bu doğrultuda gerçekleştirilecek reform hamleleri, devrimi şiddetsiz devrim yoluyla koruma seçeneğini pratiğe geçirecek ve toplum-siyaset arasında mevcut olan mesafenin kapanabilmesi adına bir fırsat olabilecektir.

2009’DA KAÇAN FIRSAT

Pasif devrimin bugün itibariyle mutlak bir gereksinim biçimine dönüştüğü İran’da, siyasal ve sosyal tablonun bugünkü kaotik süreçlere evrilmeye başlamasının çok öncesinde yumuşak bir geçiş sağlama imkanı kendisini göstermiştir. 2009 yılında, Yeşil Hareket olarak bilinen ve öncülüğünü Hüseyin Musevi, Mehdi Kerrubi ve Zehra Rahneverd’in yaptığı reformcu siyasi hareket toplumda bir umut yaratmış, özellikle gençlerde, müesses nizamın anlayışlarından kaynaklanan ekonomik ve toplumsal sorunların çözümü adına bir alternatif algısı doğmaya başlamıştır. Yeşil Hareket’in, müesses nizamın politikalarını eleştiren fakat bu politikaların yarattığı sorunları mevcut siyasal sistemin içerisinde yapılacak düzenlemelerle çözmeyi öngören vizyonuna rağmen müesses nizam bu hareketi “devrime ve rejime tehdit” ve “dış güçlerin rejimi değiştirme aracı” olarak nitelendirmiştir. Bunun sonucunda 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde yaşanan toplumsal olaylarda rejim sert biçimde müdahalelerde bulunmuş, bir çok Yeşil Hareket mensubu genç hayatını kaybetmiş, Yeşil Hareket liderleri tutuklanmış ve toplumdaki değişim umudu şiddetle pasifize edilmiştir.

Reform vaatleriyle cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş olan Hasan Ruhani, ABD yaptırımları ve özellikle Devrim Muhafızları’nın bürokratik gücü karşısında geri adım attı.

2009 yılında yaşanan bu gelişmeler göz önüne alındığında İran açısından büyük bir fırsatın kaçırıldığı bir süreci işaret etmektedir. Bu tarihten sonra İran’da siyasal değişim ve dönüşüm umudu azalmış ve değişim talepleri sistem içi değişim anlayışından radikal sistem karşıtı bir tutuma dönüşmeye başlamıştır. 2009’da gerçekleştirebilinecek bir pasif devrim ile sağlanması mümkün olan siyasal istikrar yerine, yıllar sonra halkın büyük bir çoğunluğunun rejimin meşruiyetini sorguladığı, ekonomik ve toplumsal krizlerle boğuşan bir İran karşımıza çıkmıştır.

RUHANİ’NİN HAYAL KIRIKLIĞI

Söz konusu tabloda toplumun kısmen de olsa reform talebini karşılayabileceğine inandığı ve bu amaçla 2013 ve 2017 yıllarında cumhurbaşkanlığı makamına taşıdığı Hasan Ruhani beklentileri karşılayamamıştır. Toplumsal ve ekonomik alanlarda reform söylemleri ve vaatleri ile cumhurbaşkanlığı makamına gelmiş olan Hasan Ruhani, özellikle 2017 yılından itibaren müesses nizam ile ciddi manada bir bürokratik hakimiyet mücadelesine teşebbüs etmiş fakat ABD yaptırımları ve müesses nizamın ve özellikle Devrim Muhafızları Ordusu’nun bürokratik gücü karşısında bu mücadeleden geri adım atmıştır. Bu süreçte örtülü ve dolaylı tehditlere maruz kalan Ruhani müesses nizamın politika ve söylemlerine destek olarak ve bu yönde konumlanarak bu tehditlerden korunma yolunu izlemiştir. Dolayısıyla İran halkı reform umudu müesses nizam tarafından asimile edilmiş ve sosyo-politik ortam bir kez daha çıkmaza sürüklenmiştir.

Bugün itibariyle, ekonomik ve toplumsal alanlardaki yapısal sorunlar, ABD yaptırımları gibi pek çok temel sorun İran’da siyasal sistemin geleceğini muğlaklaştırmaktadır. Siyasal sistem, sistem içi dönüşümü savunan aktörler tarafından bir dönüşüm sürece tabi olmadığı müddetçe kriz ortamı derinleşecek ve kaotik gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz hale gelecektir. Bu açıdan pasif devrim, mevcut İran siyasal sisteminin tek çıkış yolu niteliğindedir.

ÇAĞATAY BALCI

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir