Gelişen teknoloji ile internet aleminin sosyal hayatın olmazsa olmaz bir parçası haline gelmesi, günlük hayatımızdaki iletişim vasıtalarımızın değişmesinin yanı sıra şüphesiz ki basın ve yayın organlarının da haber verme görevini yerine getirirken kullandığı yol ve yöntemleri etkiledi. Haberi geniş kitlelere hızlı ve güncel olarak aktarma bununla birlikte zengin görsel ve işitsel kaynaklara sahip olma ve kullanma imkanı sunması ve karşılıklı etkileşime olan elverişliliği açısından internetin haberi iletmedeki bir numaralı platform olduğunu ifade etmek yanlış olmaz.

Konuyu hukuki boyutuyla ele alacak olursak internet teknolojisinin yukarıda getirdiği imkanlarına karşılık basın ve yayın haklarıyla çoğu zaman çatışmakta olan kişilik haklarına ilişkin birtakım menfaatlerin de daha etkin korunması zorunluluğu meydana gelmiştir. Konuya ilişkin 5651 Sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun" düzenlemesi  bulunmaktadır. Bu düzenlemeyle internet ortamında servis edilen içeriklerin hukuka aykırılık teşkil etmesi yahut cezai yaptırım gerektirir içeriğe sahip olması halinde habere ulaşımın engellenmesine yönelik yargı mercilerine başvurma imkanı tanınmak suretiyle ek koruma mekanizması oluşturulmak istenmiştir.

Öncelikle kişilik hakları sadece basın ve yayın yoluyla değil her ne suretle olursa olsun ihlal edilen veya edilmesi muhtemel olan gerçek veya tüzel kişilerin Türk Medeni Kanunu kapsamındaki saldırının önlenmesi, sona erdirilmesi, hukuka aykırılığın tespiti ve maddi manevi tazminat haklarının saklı olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Yine Türk Ticaret Kanunu'ndaki haksız rekabet halinin şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda haksız rekabet sebebiyle zarar görmüş olan kimseler Türk Ticaret Kanunu'nun 56. maddesinde tanınmış olan tespit, men ve zararın tazminine yönelik davalardan faydalanabilirler. İçeriğin ayrıca suç teşkil etmesi halinde elbette Türk Ceza Kanunu hükümleri de dikkate alınacaktır.

Tüm bu hukuki koruma imkanlarının yanında yazımızın içeriği esas olarak kişilik hakları internet yoluyla ihlal edilen şahısların, ihlalin gerçekleştiği haber içeriğinin getireceği zararlardan acil ve derhal olarak korunma arzusu içerisinde olması halinde hangi yola başvurması gerektiğiyle ilgili yol gösterme amacı gütmektedir.

1) Başvuru Yolu, Yetki ve Görev

5651 Sayılı Kanun'un 9. Maddesinde " İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir" düzenlemesi bulunmaktadır. Düzenlemeden de anlaşılacağı üzere kişilik hakları ihlal edilen kişinin dilerse içerik sağlayıcısına, ulaşılamaması halinde yer sağlayıcısına başvurabilir veya doğrudan sulh ceza hakimliği nezdinde erişimin engellenmesi talebinde bulunabilir. Kanunun önceki metninde mahkemeye gitmeden önce sorumlulara başvuru zorunluluğu bulunmakta olduğunu yeni düzenlemenin bu açıdan farklılık arz ettiğini de ayrıca belirtmek isteriz.

İçerik sağlayıcısı aynı kanunun 2. Maddesinde ifade edildiği üzere "İnternet ortamı üzerinden kullanıcılara sunulan her türlü bilgi veya veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek veya tüzel kişileri" yer sağlayıcısı ise "Hizmet ve içerikleri barındıran sistemleri sağlayan veya işleten gerçek veya tüzel kişileri," ifade etmektedir.  İçerik sağlayıcısına başvurulması halinde aynı maddenin 2. Fıkrasına göre 24 saat içerisinde başvurunun cevaplanması gerekmektedir.

Kişilik hakları ihlal edilen gerçek veya tüzel kişiler başvurunun sonuçsuz kalması halinde veya doğrudan Sulh Ceza Mahkemesi'ne başvurarak içeriğin yayından çıkarılmasına ve dilerse kaldırılan içeriğin yayınlanma süresinden uzun olmamak kaydı ile hazırlamış olduğu cevabın yayınlanmasına karar verilmesi talebinde bulunabilmektedir. Yetkili Sulh Ceza Mahkemesi başvuranın yerleşim yeri mahkemesidir.

2) Başvuru İçeriğinin Değerlendirilmesi

Yukarıda da kısaca değindiğimiz üzere kanunun olumlu yanı zararı önlemeye yönelik hızlı sonuç elde edilmesini sağlamasındadır. Zira Sulh Ceza Hakimi bu talebi 24 saat içerisinde dosya üzerinden duruşmasız olarak değerlendirmektedir. Hal böyle olunca karar verme açısından iptali istenen içerikteki hukuka aykırılığın tam olarak ispatı aranmamakta içeriğin ilk bakışta kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği değerlendirilmektedir.

Hukuka aykırılığın tespiti noktasında ise çoğu zaman hukukun haberi iletme görevi ve fonksiyonuna sahip basına tanıdığı haklar ile bireye tanımış olduğu kişilik haklarına ilişkin değerlerin çatışmakta olduğunu görürüz. Yargı makamları önüne gelen uyuşmazlıkta somut olayın içeriğine göre bu haklardan birine öncelik tanımakta tabiri caizse seçim yapmaktadır.

Kamuoyunu bilgilendirme görevini rahatça yerine getirebilmesi için hukuk düzenince basına birtakım ayrıcalıklar ve esneklikler tanınmıştır. Ancak basın da bu işlevini yerine getirirken bazı hususlara dikkat etmelidir. Basın isnat etmiş olduğu olguları destekleyecek gerekli araştırma ve incelemeyi titizlikle yapmalıdır. Her ne kadar haberin doğruluğunun tüm yönleriyle ortaya konulması beklenilmese de haberle ilgili ilk bakışta anlaşılacak güvenilir görülen delillerin sunulması gerekmektedir.

Yargıtay'ın görüşü de bu doğrultudadır. 18. Ceza Dairesi önüne gelen somut uyuşmazlıkta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin değerlendirmelerini de referans alarak :

"AİHM'e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek yeterli bir altyapının mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önüünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli bir düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir."[1]

Gerekçesiyle basının haber içeriğini destekleyici veriler sunma yükümlülüğünün altını çizmiştir. Dolayısıyla ilk bakışta gerçekleri yansıtmaktan uzak olduğu anlaşılan herhangi bir dayanağı, temeli olmaksızın yapılan haber, gerçek veya tüzel kişilere zarar verir nitelikte ise haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kabul edilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de maddi olgu ve değer yargısı ayrımına dikkat etmektedir. AİHM bir kararında : “Gerçeklerin var olduğu gösterilebilirken değer yargılarının gerçekliğinin kanıtlanması mümkün değildir. Bir değer yargısının gerçekliğini kanıtlama konusunda bir gereksinimi yerine getirmek imkânsızdır ve AİHS’nin 10. maddesinin garanti ettiği hakkın temel bir parçası olan düşünce özgürlüğünün bizzat kendisini ihlal eder.” belirlemesinde bulunmuştur.[2] Yine AİHM bir başka kararında “Gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde bir değer yargısını ifade etmesinin engellenmesi bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır.” demiştir.[3]

Burada her ne kadar gazetecinin sınırı aşmamak kaydı ile eleştiri niteliğinde değer yargısını ifade etme hürriyetine sahip olduğunu kabul etsek de şayet kaleme alınış biçiminden, üslubundan, eleştirme, haber verme amacında olunmadığı, belirli şahısların şahsi veya ticari itibarını zedeleyici nitelikte ve o saikle yazılmış olduğunun anlaşılması halinde de haberin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında olmadığını ifade etmek gerekmektedir.

Yargıtay erişimin engellenmesi talebine ilişkin bir başka kararında engellenme talebinin kabul edilmesi neticesinde sadece şikayet edenin değil aynı zamanda toplumun da yazıya erişiminin engelleneceği boyutuna dikkat çekmiş buradan hareketle demokratik bir topluma ait bireylerin bilgilendirilme, haberdar edilme hakkının da değerlendirme kapsamında nazara alınması gerektiğini ifade etmiştir. [4]

Bununla birlikte şüphesiz ki kamuya mal olmuş, toplum nezdinde bilinen ve faaliyetleri kamuoyu tarafından takip edilen şahıslara yönelik haber ve eleştirilerde yukarıda ifade ettiğimiz sebep de dikkate alınacak olunduğunda ifade özgürlüğü kapsamında basına daha esnek bir alanın tanınmış olduğunu belirtmek yanlış olmaz. Burada habere konu kişinin topluma mal olması kadar haberin gündeme ilişkin ve güncel olması da önemlidir.

12.12.2019 Tarihli son derece güncel kararında Anayasa Mahkemesi FETÖ/PDY yöneticisi olan Fethullah Gülen'in şikayetçi olduğu davada :

"Dava konusu yazıdaki tespitler kamu yararını ilgilendiren konularla ilgili olup yazıda yer verilen ifadeler F.G'nin hayatının mahrem alanına ilişkin değildir. FETÖ/PDY yöneticisi olan şikayetçinin kamuoyunda yoğun şekilde tartışıldığı bir dönemde yapılan tespitler diğer hususlarla birlikte değerlendirildiğinde anılan yazı bir eleştiri niteliği taşımamaktadır." demiş. Nitekim başvuru kapsamında Anayasa'nın 26. Ve 28. Maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir. [5]

Burada yeri gelmişken unutulma hakkına da ufak bir parantez açmak gerekmektedir. İnternet ortamının aynı zamanda geçmişe yönelik sayısız verinin depolanmasına imkan sağlayan devasa bir platform olduğunu düşünecek olursak kişilerin geçmişte yaşadığı itibar sarsıcı olumsuz olayların ilelebet muhafazası kişisel verilerin korunması açısından da son derece sakıncalı olacaktır. Kişilerin geçmişinde yaşadığı olayların etkisinden kurtulması bireyin sosyal gelişimi açısından da oldukça önemli ve lekelenmeme hakkı da dikkate alındığında günümüz hukuk sistemi prensiplerine uygundur. Üstün bir kamu yararı olmadıkça geçmişte kalan bu tarz haberlerin muhafaza edilmesinde toplum açısından da bir fayda bulunmamaktadır. O halde kişilerin bu tarz haberlerin silinmesinde bir menfaati bulunduğunun ve bu tarz bir talebin de haklı olduğunun kabulü gerekmektedir.  Bu gibi durumlarda güncelliğin kalmamış olması halinde artık haberin gerçekliğinin ve doğruluğunun da bir önemi bulunmamaktadır.[6]

3) Hüküm ve Sonuçları

Hakim erişimin engellenmesi kararı verirken ihlali giderirken engellemenin kapsamını mümkün olduğunca dar tutmaya çalışmalıdır.  9. Maddenin 4. Fıkrasındaki "Hâkim, bu madde kapsamında vereceği erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin engellenmesine de karar verebilir. Sulh ceza hakimi tarafından verilen erişimin engellenmesine yönelik kesinleşen karar erişim sağlayıcıları birliğine gönderilir." düzenlemeyle kanun koyucu kararın ne şekilde verileceğini belirlemiştir.

Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen karar erişim sağlayıcıları birliğine gönderilmekte gönderilen kararın gereği derhal, en geç 4 saat içerisinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilmelidir.

Kanun bu noktada da önceki düzenlemeye göre önemli bir değişiklik getirmiştir. Zira kararın gereğinin yerine getirilmesiyle sorumlu kişinin kim olduğu önem arz etmektedir. Sorumlu kişinin kararı süresi içerisinde uygulamaması halinde beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılması söz konusudur.

Eski düzenlemede yukarıda da değindiğimiz üzere  içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına yapılacak başvuru zorunlu tutulmaktaydı. Bununla birlikte Sulh Ceza Mahkemesi erişimin engellenmesi kararı verildiğinde, karar bu kişilere tebliğ edilmekte iki gün içerisinde içerik ve yer sağlayıcısı tarafından kararın gereğinin yerine getirilmesi gerekmekte dolayısıyla sorumlu kişi olarak içerik ve yer sağlayıcısı kabul edilmekteydi. Oysa yeni düzenleme bakımından erişim sağlayıcının sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. [7] Dolayısıyla kararın gereğinin yerine getirilmemesi halinde, erişim sağlayıcıları beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile karşılaşabilmektedirler.

------------------------

[1]  YARGITAY 18. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 2590 Karar: 2019 / 1984 K. Sayı  22.01.2019    

[2]  Jeruselam/Avusturya, Başvuru No: 26958/95 27.02.2001

[3]  CASE OF DALBAN v. ROMANIA, Başvuru No: 28114/95

[4]  YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2017/ 710 Karar: 2017 / 4575 K. Sayı 15.05.2017               

[5]   T.C ANAYASA MAHKEMESİ 12.12.2019 BB 112/19

[6] YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2018/ 7735 Karar: 2018 / 13080 K. Sayı 10.12.2018                         

[7] YARGITAY 19. Ceza Dairesi Esas: 2019/ 1047 Karar: 2019 / 8571 K. Sayı 20.05.2019