İnsan ve Kitap

“Denize atılan bir şişe her kitap. Asırlar, kumsalda oynayan birer çocuk. İçine gönlünü boşalttığın şişeyi belki açarlar belki açmazlar.”  [Cemil Meriç, Bu Ülke]

Yer yüzünde attığımız her adım bir sonraki adımı anlamlı, kıymetli ve değerli kılmakla farklılık kazanır. Bir sonraki adımın, nefesin, bakışın, aklın idrak sınırlarının başka bir evreye geçmesi ve “iki eşit gün” yaşama mahkûmiyetinden kurtulmak için okumak “kitap okumak” zorundayız. Kitap dendiğinde öyle sıradan bir kitaptan söz edilmediğini, sembollerle ve boya kullanılarak kirletilen her ciltlenmiş kâğıt yığınının kitap olmadığını aklımızın bir köşesinde tutarak kitabın ardına düşmek gerek. Kitabı kitap yapan biricik ölçü, hayat kitabını / vahyi anlamamızı sağlayacak verileri temin eden kitaplardır. Bu nitelikteki kitabın / kitapların yazarının dini ve aidiyeti da sorgulanmaz; çünkü hakikatin ve gerçekliğin bir dini yoktur. Her hakikat, yaratılış ve varlık aleminin yaratıcısının, yarattıklarını anlamanın anlatısıdır. Meseleyi böyle tarif ederek kitap aradığınızda muhayyilenizi iç dünyanızın derinliklerine nüfuz edecek mecrada işlevsel hale getirin. Günün ilk ışıklarıyla gözün ufuk sınırlarını kestiremediği bir deniz kıyısında, kumsalda bıraktığınız derin izleri silen dalgalarla yürüyorsunuz. Sert bir cisme bastığınız an diz çöküyor, kazdığınızda kumsalda bir şişe buluyorsunuz ve şişeyi açtığınızda hayatı boyunca üç kitap yazdığını bildiğiniz bir yazarın okuduğu kitapları listelediği bir liste ile karşılaşıyorsunuz. İki üç bin kitabın yazar isimleriyle listelendiği bir liste!

Listeyi anlamaya çalıştıkça yazarın kitaplarını niçin anlamadığınızı anlamaya başlıyorsunuz. Cemil Meriç’in kelimelerle görüp anladığı idrak penceresinden bir külçe parıldar zihin dünyanızda: "Kahrını çekeceksin kitabın, hizmetinde bulunacaksın. Senelerce, sene­lerce hiçbir şey beklemeden diz çöküp emirlerini dinleyeceksin... Adam vardır, kenef süpürtür, Venüs'e. Ve kitabı ağzına kadar ruhladolu kut­sal bir emanet olarak değil, maddi refahına hizmetedecek bir hüddam [cinleri ve şeytanları kontrol etmeyi amaçlayan bir öğreti] ola­rak görür." Okumaya geç kalanlar, hayata, idrake, insanlığa, insanlık ideallerine … geç kalmışlardır.

Geç kaldıklarımızdan çocuklarımızı geç bırakmamak için evlerimize küçük bir kütüphane kuralım. Öyle zor ve pahalı bir yatırım değil bu! Son kâğıt zamlarından sonra bile ortalama bir televizyona veya cep telefonuna harcamanız gerekenden daha az harcayarak bir kütüphane kurabilirsiniz. Çocuklar gördükleriyle, dokunduklarıyla temas kurar. Kitaba dokunmasını ve merak etmesini tetikleyecek kitaptan bir dünya kurun, evin bir köşesine. Küçücük, masrafı az; fakat oraya koyduğunuz her kitap büyük bir derya, çocuğu galaksilerde hayal kurmaya yönelten bir dünya! Cemil Meriç Jurnal’inde "Kitap, kâinata açılan kapı. Ruh, yazının icadından sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak taş yığını. Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız ki­tap konuşur. İnsanı kertenkele olmaktan kurtaran, soyumuzun hafızası. Kay­bolmayan mazi. Tanrı bütün nevileri denedikten sonra insanı yarattı. Ve salahiyetlerini ona devretti. Kitap binlerce yılın ötesinden gelen ve binlerce yıl öteye taşan ses. Kitap bütün peygamberlerin mucizesi. Eflatunu barbarlardan ayıran okumuş olması. Hepimiz maddenin mağarasına zincirliyiz. Kitap mağaramıza akseden ışık. Pisliklerinden, ölümlü taraflarından sıyrılan insan, ya­lın kılıç insan. Kalp ve kafa." diye seslenir, kulak kesilmek gerek.

Çocuklarını ve çocuklarının yeteneklerinin farkına varamayan, çocuğunu zamanında doğru bilgi ve bilginin kaynağı ile tanıştıramayan toplumlar, geç kalmış toplumlardır. Müslüman dünya, çocuk ve çocuğun eğitimi meselesini 8 ve 13. yüzyıllar arasında büyük bir başarıyla yürürlükte tuttu ve insanlığın yüz akı zamanlarının yaşanmasının öncülüğünü yaptı. Çocuğun eğitilmesi ve bilginin gerekliliği ile yeni bilgiye ulaşma ve kullanma kapasitesini kaybedince, çöküşün çarklarında kayboldu.

Batı adamının coğrafi keşifler tarihinden sonra insanı köleleştirerek ve tüm maddi değerlerini ülkelerine taşıyarak inşa ettiği yeni dünya, bilginin ve kitabın aks değiştirmesiyle sonuçlandı. Kadını, kendileri dışındaki insanları ve çocukları “insan sınıfına” dahil etmeyen Batı’da “Çocukluk fikri, Rönesans’ın büyük icatlarından biridir. Belki de en insani olanıdır” der Neil Postman. Rönesans’la birlikte zanaat ve meslek odaklı bir eğitim insanlık hayatına girdi ve insanlık bununla sanatta, sanayi ve ticarette büyük sıçramalar kaydetti. Yaşadığımız çağ diplomalı işsizler ordusu yetiştiren, zanaat eğitimini göz ardı eden ve önemsemeyen bir çağ. İnsanlık yeniden insan odaklı bir eğitime, özellikle çocuk eğitimine yoğunlaşmalı, çocuğu kitap ve bilgi ile tanıştırmalı; hedef ve niyet olarak geleceği kuracak iyimser, dürüst, ahlaklı, içinde yaşadığı toplumun değerler hiyerarşisine saygılı ve ahlâkî, ilkeli bir nesil için çaba harcamalı, doğru ve hedef odaklı bir çocuk-gençlik edebiyatı çocuk hayatının vazgeçilmezleri arasında yer almalı. Seçilecek kitaplar çocuk ve gence derin bir seziş ve idrak kabiliyeti kazandırmalı, ait olduğu medeniyetin beslendiği nehrin kaynağını ve nehrin yaslandığı büyük düşünce birikimini anlama ve bilme şuuru vermelidir.

Eve kuracağımız kütüphanede yer vereceğimiz çocuk edebiyatı ve diğer eserler, gereksiz lakırdıların uğultusunu taşımamalı evlerimize. Her biriyle çocukları eğittiğimiz ve onları yaşadıkları toplumun bir parçası yapmaya çalıştığımız unutulmamalıdır. Çocuklara sunacağımız kütüphane, seçkin ve nitelikli bir zekânın seçme kabiliyetine şahitlik edecek boyutta olmalıdır. "Çocuğum, çocuklarım. Ben bu kitapları bütün dünya nimetlerinden, çok defa vazgeçilemeyenden, vazgeçilemeyecekten feragat ederek bir araya getirdim. Size bir dünya, dost bir dünya hazırladım, hazırlıyorum. Fırtınaya tutuldukça sığınacağınız tek liman bu. Daha doğrusu bu limandan ayrılmazsanız kasırgalardan uzak kalırsınız. Bu kitaplar benim sevgililerim. Ama yıllarca konuşamıyoruz. Birbirimizin dilini unuttuk. Bilmem neden darıldılar?" Cemil Meriç duygusunu taşıyan bir coşku taşımalılar.