İNSANLIĞIN ACZİYETİ İLE KARŞILAŞTIĞI AN "KORONAVİRÜS"

Ölüm hakikatiyle hiç bu kadar yakın ve savunmasız olarak karşı karşıya gelmemişti dünya. Savaşlar, depremler, tsunamiler, yangınlar, seller.. Hiç bu kadar büyük bir kitleyi aynı anda etkisi altına almamıştı.
Ve insanlık son yüzyılda yarattığı tahribatın karşılığını görmeye başladı. Doğaya ve kendine öyle zararlar verdi ki artık başedilemez hâl aldı. Savaşlarda ölen masumlara ve denizlerde boğulan çocuklara öyle duyarsızlaştık ki sonunda bela hepimizi buldu.
Tabi bunu nasıl okursak öyle adlandırıyoruz.
Bu bir bela mi yoksa bir rahmet mi?
Ceza mi yoksa ödül mü?
Her zaman bahsettiğim bir gerçek vardır ki :
" Sorunu içinden çıkılmaz hale sokan insanın kendisidir."
Yani sorun ile aramızdaki mesafe ; onu algılayış şeklimiz ve ona karşı sergilediğimiz tutumdur.
Bu anlamda virüsten daha tehlikelisi yaygaracılık yapanlar, panik havası yaratanlar ve fırsatçılardır.
Bu tarz kaoslarda en fıtri sorun güven sorunudur. Kime nasıl güveneceğini bilememek insanı daha buhrana iter. Bu anlamda hepimizin temel ihtiyacı güven duygusudur.
"Böyle bir tehdit ile karşı karşıya iken nasıl güven duygusunu hissedebiliriz?" diye düşünebilirsiniz.
Toplumu bu süreçte psikolojik çöküşten kurtarmanın en ideal yolu yetkili mercilerin belirsizliğe/boşluğa mahal vermeden objektif ve doğru bilgilerle toplumu bilgilendirmeleridir. Ve tabii halkın da onu bunu değil doğru kaynakları takip etmeleri.
Güven duygusu her insanın fitratinda varolan bir gerçekliktir. Bu duygu zamanla bozulmuş ve insanlar kaygılı bir forma bürünmüştür. Bu süreçte hepimizin fabrika ayarlarına dönmeye ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi " Tevekkül " ile sağlayabiliriz. Yanı tedbiri alıp takdiri herşeyi yöneten, bilen, hikmetle eyleyen üst kontrol mekanizmasına yani Allah'a bırakarak,teslim olarak.
Bunu yapabilmek için insanın kendine dönmesi gerekir.
Kendinden uzak insan Allah' a yaklaşamaz.
Biz kendimizi tanımıyoruz ve dolayısıyla tevekkül de edemiyoruz. Bu yüzden ne kendimize olan güvenimiz ne de Allah'a olan güvenimiz tam.
İnsanın kendisiyle karşılaşması tıpkı bu virüsle karşılaşması gibi sancılı ve zordur. Ancak bunu göze alabilenler aşabilir bu süreci.
Kendine döndüğünde insanın karşılaştığı ilk hakikat acziyetidir. Ve bunu kabullenmek hiç de kolay değildir. Acziyetini kabullenen insan aşmaya başlamış demektir. Artık kimse yarama basıp canımı yakamayacak demektir.

Sözün özü koronavirüsü, insanlığın kangrene çevirdiği dünyaya inen bir bıçak darbesidir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ancak bu sorun doğru okunur ve doğru yönetilirse daha da güzel olacaktır.
Ölüm gerçeğiyle yüzleşen insanın hayatı daha anlamlı ve daha nitelikli olacaktır.
Ölüm düşüncesinden kaçış anksiyeteyi, ölüm fikrine yakınlaşma ise sekineti beraberinde getirir.
Görüyorum ki bir çok anksiyete rahatsızlığı olan insan bu süreçte daha az kaygı yaşamaktadır.
Çünkü hiçbir gerçeklik zihnimizdekinden daha kötü, daha felaket değildir.
Unutmayalım insanı mahveden anlamalarıdır.

Herkesin toplumdan ve iş hayatından çekilip "Kendine ve Aile üyelerine" yakınlaştığı bu süreçte, anlamalarımızı paylaşıp beraberliğin keyfini çıkarmayı tavsiye ediyor,
Her şer ile birlikte binlerce hayır yaratan Rabbimize sonsuz hamd ediyorum.
Sevgiler...

Fatma Çakır Çalışkan
Psikolog/Pozitif Psikoterapist
Aile Danışmanı