Ekim Ayı Meme Kanseri Farkındalık Ayı nedeniyle hafta sonu Iyaş AVM’de stant çalışması gerçekleştiren Kanser Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (KANSEV)’in konuğu olan Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hasan Erol Eroğlu,  günümüzün önemli bir halk sağlığı sorunu olan ve gündemdeki yerini koruyan kanser hastalığı ve kanserle mücadele konusunda önemli bilgiler vererek ve gelen soruları yanıtlayarak halkı aydınlattı.
 Sebebi bilinen ölümler sıralamasında ilk sırayı alan kanser hastalığının tedavisinde yüksek maliyetlerin söz konusu olduğuna dikkat çeken Prof.Dr. Eroğlu, erken teşhisin ne denli önemli olduğunu bir kez daha vurgulayan ve önemli mesajlar içeren açıklamasında şu sözlere yer verdi: ’’ Her 6 kadından birisi hayatı içinde meme kanserine yakalanacak. Toplumsal anlamda biz bunun hazırlığını yapmalıyız. Meme kanseri çok rahatlıkla tedavi edilebilecek kesinlikle ölümcül olmayan bir hastalık haline gelebilir. Ne zaman? Erken dönemde yakalarsak. Erken dönemde nasıl yakalayabiliriz? İnsanlar duyarlı olursa. Çok açık. Yılda bir defa meme muayenesine gideceksiniz. Gayet basit. Henüz tıp öğrencisi iken kendi annemi meme kanserinden kaybettim. Annemde yaşadıklarımın hiç birini hastalarımda tekrar yaşamak istemiyorum.
Hem Türkiye’de, hem dünyada kadın ve erkek her iki cins için de,  akciğer kanserinden sonra 2. sırada en sık görülen kanser türü olması, kadınlarda tüm diğer kanserlerle arasındaki dağlar kadar fark bulunması, yani tüm kadın kanserlerinin % 30’unun meme kanseri olması ve diğerlerinin çok daha geride olması bu hastalığın ne kadar önemli olduğunu gösteren en önemli bulgulardan bir tanesi. Üstelik çok daha önemli bir bilgi bizim açımızdan, toplum açısından olguların neredeyse yarısı 40 yaş civarı ve altındakilerden oluşuyor.  Ne yazık ki meme kanseri artık eskisi gibi yaşlı hastalığı değil. Onların da olmasını istemiyoruz ama, özellikle genç yaş grubunu daha çok tutan bir hastalık haline gelmek üzere. Her geçen gün genç yaşta görülen meme kanseri sayısı daha da artıyor. Bu yüzden bizim için hayati öneme haiz bir durum.

Toplum sağlığı açısından çok önemli. Herkesin 40 yaşından itibaren yılda bir defa kontrole gitmesi, 2 yılda bir mamografiyle tetkik edilmesi, risk grubundaki olguların 30 yaşından itibaren yıllık kontrollerini yaptırması lazım. Birinci ve ikinci derece yakınlarında meme kanseri olan olgular, doğurmamışlar, emzirmemişler gibi bir takım riskleri taşıyan insanların hepsinin çok ciddi bir şekilde bu takipleri yaptırması lazım. Ortada acı bir gerçek var. Biz bunu hepimiz yaşarak, defalarca öğreniyoruz. Bir hastalığı başlangıç aşamasında tanımak, tedavi etmek, takip etmek son derece basit ve toplumsal maliyeti açısından daha ekonomik. Üstelik elde ettiğiniz sonuç %100’lere yakın. O hasta hayatta kalıyor. Genç, orta yaş grubundaki yetişmiş kadın gücü toplum için ne kadar önemli. Biz istiyoruz ki onlar sosyal hayatın içinde olsunlar. O kadın gücünü kaybetmeye hiç birimizin tahammülü yok.

O kadın gücüne yönelik böyle ciddi bir sağlık  tehdidi konusunda ne yaparsınız? Bu konuda herkesi uyarırsınız, gerekli önlemleri alırsınız ve o önlemler çerçevesinde takiplerinizi, tedavilerinizi, kontrollerinizi gerçekleştirirsiniz. Bu konuda kendi kişisel gözlemim çok uzun zamandan beri ben bu işin içindeyim bireysel anlamda. Bir şeyler söyleyebilecek kadar uzun bir zaman geçti. Bu meme kanseri ile ilgilenmeye başlayalıdan beri 27 yıl geçmiş. Çok ciddi bir gelişme var. Hem Türkiye’de toplumsal düzeyde, hem dünyada toplumsal düzeyde, hem kamunun yaptıkları anlamında her anlamda çok ciddi bir gelişme var. Sivil toplum örgütlerinin duyarlılığı arttı.

Toplumsal, bireysel duyarlılık arttı. Kamunun duyarlılığı arttı. Bu duyarlılığı arttırmaktan başka hiçbir çaremiz yok. Elimizden gelen başka bir şey yok. Başka şeyler var, doğal beslenme. Birkaç gün önce doğal ürünler fuarı açıldı şehrimizde. Onlar gerçekten çok uzun vadeli işler. Şu koşullarda biz mesela Isparta ili sınırları içinde 225 binlik bir şehirde yaşıyoruz. Biz tüm Isparta’yı doğal ürünlerle besleyemeyiz. Bu uzun vadeli bir politika olarak ülkenin yönetimindeki güçlerin bir politikası olabilir. Onun için planlamalar yapabilirler. Bunlara saygı gösteriyorum ama benim içinde olduğum alan hastalığı tanımak, tedavi ve takip etmek  meselesine gelince iş, benim için en önemli şey  insanların farkındalıklarının artması. İnsanların hastalıktan kaçmasından korkuyorum en çok. Ne yazık ki çok etkiliyor insanların üzerinde. Yani gidersem bende bir şey çıkar mı? Çıkarsa ben ne yapacağım? Ne yazık ki bu çok büyük endişe sizi korumaz ki. Bu ancak sizi geciktirir. Başka hiçbir işe yaramaz. Her geçen gün, kaybettiğiniz her gün size inanılmaz bir maliyet olarak geri dönecektir. Çok zorlanacaksınız tedavi olmak için, uzun süreli takip programlarına gireceksiniz. Sürekli kafanızda bir endişeyle yaşayacaksınız. Hastalık acaba tekrarlayacak mı? .Bu rahatlığı hissedemeyeceksiniz hiçbir zaman. Etrafınızdakiler aynı şekilde, eşiniz, çocuklarınız, ailenizin diğer bireyleri, kardeşleriniz, anneniz, babanız herkes yaşayacak. Bu ızdırabı yaşamaya ne gerek var. Anlamsız bir şey. Herkes bekliyor. Olanaklarımız yetersiz diyemeyiz. Olanaklar bugünün koşullarında,  2017’de gerçekten bir ülkede pek çok şeyi başaracak kadar yeterli olanağımız var. Geçmişte, bundan 15-20 -25 yıl evvel çok büyük sıkıntılar içindeydik. Örnek vermek gerekirse yeterli mamografi cihazımız, yeterli medikal onkolog yoktu ve cerrahi onkolog sayısı yetersizdi. Yetersiz radyoterapi cihazından bahsedebilirdik. Ama bugün gerçekten her şeyimiz var. Isparta’ya bakın, iki tane radyoterapi merkezi var. Şu anda şehrin içinde 3 tane medikal onkolog var, cerrahi onkoloji kliniği var.Bu işle uğraşan sayısız patolog var.Her şeye bakabiliyoruz,her şeyi değerlendirebiliyoruz. İstediğimiz her ilaca ulaşabiliyoruz. Tedavi sonrası takiplerimiz son derece iyi. Rehabilitasyon programlarını rahatlıkla yürütebiliyoruz. İstediğimiz malzeme ye ulaşabiliyoruz. O kadar iyi durumdayız ki.İnsanların korkusunu aşmada halâ sıkıntımız var.İnsanlar ben gelirsem,bende  bir şey çıkarsa endişesini yaşıyorlar.Bu büyük  bir endişe.’’ /Elif AKGÜL