|
İnsana ruhunu hatırlatacak bir kutlu yolculuk…

Türkiye’de işlenen en büyük cinayetlerden biri, bu ülkeden gayrimüslimlerin sürülmesi oldu. Biz başkalarıyla yaşamasını bilmeyen bir toplum değiliz ki!

Öyleyse, neden sürüldü gayrimüslimler bu topraklardan?

Bu soru önemli.

TÜRKİYE’NİN RUHU: İSLÂM

Bu topraklardan gayrimüslimlerin sürülmesi, toplumun kendi içinden ötekiler icat edilmesini kolaylaştırdı. Toplumu parçalayacak, birbirine düşürecek, düşman edecek yapıtaşlarını döşedi bu.

Bir dönem solcular, sosyalistler ötekileştirildi. Bir dönem İslâmcılar. Bir dönem ülkücüler. Bir dönem Kürtler.

Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca ise “irtica” yaftasıyla İslâm ötekileştirildi, şeytanlaştırıldı. İslâm, bütün kurumlardan, dolayısıyla devletten tasfiye edildi. Bu ülkede bütün eylemlerimizin ve kurumlarımızın entelektüel, kültürel ve siyasî temelini, yegâne otorite, hegomonya ve meşrûiyet kaynağını oluşturan İslâm, laik jakobenler tarafından bu tanımlayıcı, belirleyici ve yönlendirici konumundan uzaklaştırıldı. Bu toplum, böyle bir cinayet görmedi tarihi boyunca!

İslâm, benim hikâyemin, bu toprakların çocuklarının hikâyesinin, bizim istiklal ve istikbal hikâyemizin oluşturucu ve vazgeçilmez asil ve asıl kaynağı. Türkiye’nin ruhu. Bu toprakları vatan yapan da, bu topraklarda varlığımızı meşrûlaştıran da, bizim toplum olarak bütün zorluklara göğüs germemizi mümkün kılan da işte bu yok edilemez, kökü kurutulamaz ruhtur.

İslâm, bu toprakların hikâyesinin yegâne kaynağıdır, onsuz tarihten silineceği vazgeçilmez ruhudur!

KENDİ HİKÂYEMİZİ DEĞİL BAŞKALARININ HİKÂYESİNİ YAŞIYORUZ!

Modernleşme tarihimizden itibaren biz bizim hikâyemizi değil Batılıların hikâyesini yaşıyoruz. Bizim bir hikâyemiz yok. Bizi biz kılan, bize tarih yaptıran, bizim ruhumuzu oluşturan, modernliğin hikâyesinin de entelektüel kaynaklarını sunan İslâmî ruhumuzu yitirme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Biz kendi hikâyemizi değil Batılıların hikâyesini yaşıyoruz, farkında mısınız bunun?

Kendi kültürümüzü değil Batı kültürünü yaşıyoruz.

Kendi zamanımızı değil Batılıların zamanını.

Yapan, biz değiliz. Yapanlar, tarihi sürükleyenler Batılılar.

Özne, onlar. Biz, nesneyiz.

Konuşan onlar. Biz, konuşan değiliz; konuşulanı konuşanız.

Biz konuşamayız. Konuşamayız çünkü “varlığımızın evi” dilimiz, “aklımızın ve kalbimizin aynası” lisanımız, zihnimiz, düşünme melekelerimiz yok edildi. Mabedlerimizin ve mekteplerimizin yerinde ayrık otları yetiştirildi! Bu ülkenin ruh köklerini, hikâyesini yok eden, başkalarının hikâyesini bize dayatan zihnî / kültürel işgal kurumları işgal ediyor her yeri!

Nietzsche’den esinle söyleyeyim: Biz, yapan değiliz; yıkanız. Kendi hikâyesini yok eden katiller! Çocuklarını katleden / geleceğini yok eden câniler! Kendi hikâyesini inşa etmek, zenginleştirmek yerine kendi hikâyesini terkeden, başkasının hikâyesinde figüran olmak için can atan epistemik köleler! Celladına âşık tasmalı çekirgeler! Başkalarının hayatını, başkalarının dünyasını, başkalarının hikâyesini yaşadığını bile göremeyecek kadar ruhunu, ruh köklerini kaybetmiş gölge varlıklar, gulyabaniler!

Bu ülke Batılılar tarafından fiilen, dışarıdan ele geçirilmedi; Batılıların hikâyesini bize zorla dayatmaya çalışan jakobenler tarafından zihnen, içerden ele geçirildi.

Jakoben devlet, varlığını ötekiler icat etmesine, toplumu birbirine düşürmesine borçlu bu ülkede. Yakın tarihimiz, modernleşme / sekülerleşme / Batılılaşma tarihimiz, düşmanını içerden icat ederek jakoben devletin kendi otoritesini konsolide etme tarihi.

MEDYATİK VE HEDONİSTİK NARKOZUN KÖLELERİ!

Öte yandan postmodern popüler kültür, kürelleşme araçları üzerinden bütün toplumların anlam haritalarını, değer sistemlerini ve dünya tasavvurlarını dümdüz ediyor; kitleleri, özellikle de genç kuşakları hız, haz ve ayartının kölesi hâline getirerek sürüleştiriyor, köleleştiriyor.

Kendi hikâyelerini yerle bir ediyor insanteklerinin!

Birey, biyolojik bir varlık sadece: Hayatı, yeme içme, yatak ve tuvalet arasında dönüyor. İnsanın ölümüdür bu. Kendini aşacak kabiliyette yaratılan insanın yüce ve yücelme melekelerinin, ruhunun iptal edilmesi; hız, haz ve ayartının kölesine dönüşmesi.

Buna özgürleşme deniyor, iyi mi!

Ne büyük gaflet!

Kendi hikâyesini yitiren; hız, haz ve ayartının kölesine dönüşen; ruhunu kaybeden insan, bırakınız bir hikâye inşa edebilmeyi, varlığını bile sürdüremez!

Tam da insana ruhunu hatırlatacak güçlü bir hikâye inşa edebileceği kaynak olan İslâm’ın insanı yücelten ama bütün varlıklara karşı sorumluluk bilinci yükleyen emaneti üstelenen ruhuna şiddetle ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminin ortasındayız…

Hakikat düşmanları hükmediyor dünyaya sığlaştırıcı, yozlaştırıcı popüler kültür araçları üzerinden...

Dünyaya ve insana hükmetmek, hâkimiyetlerini pekiştirmek için insanlığı uyuşturuyor, aşırı dozda medyatik ve hedonistik narkoz veriyorlar!

Buna biz “dur!” diyeceğiz.. herkese kendi hikâyesini, enfüs yolculuğu ile iç dünyasını keşfetme, âfâk yolculuğu ile dışa yansıtma imkânları sunacak.. kuşatıcı ve kucaklayıcı, herkesin kendi hikâyesini inşa edeceği kanatlandırıcı bir ruh armağan edecek hakikat medeniyeti yolculuğuna çıkaracak.. çok katmanlı ve kuşatıcı, nefis ve leziz, ruh dolu bir eğitim sistemi.. bilme / ilim, bulma / irfan ve olma / hikmet seyrüseferi sunarak…

#İslam
#Ruh
#Yolculuk
#Medya
#Köle
3 yıl önce
İnsana ruhunu hatırlatacak bir kutlu yolculuk…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset