25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 23°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

İngiltere en büyük korkusuyla yüzleşecek

Ferhan Bayır

Ferhan Bayır

Eski Yazar

A+ A-

"Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana...

Charles Dickens, İki Şehrin Hikayesi

İngiltere en büyük korkusuyla yüzleşecek - Resim : 1

Manş Denizi'nin birbirinden ayırdığı iki ülke: İngiltere ve Fransa. Deniz, bu iki ülkenin coğrafyası kadar iki toplumun ilerleyeceği yolları da ayırmıştır.

Bu iki ülkenin tarihleri birbirlerinin karşıtlığıyla şekillenmiştir.

Birleşik Krallık, ada olmanın coğrafi özelliği sayesinde merkezi devletini inşa ederken, büyük kara ordusuna ihtiyaç duymamıştır. Bu yüzden geniş bir bürokrasi sınıfı ortaya çıkmamıştır.

Avrupa’nın en büyük nüfusuna sahip ülkesi Fransa, merkezîleşirken en kalabalık kara ordusunu kurmuştur. Tüm ülkeye nüfuz eden kitlesel bürokrasi sınıfı, Fransız Devleti'nin belirleyici özelliği olmuştur.

İngiltere’de kral, eşitlerin birincisiyken; Fransa’da XIV. Louis ile ‘devlet benim’ ilkesi yerleşmişti.

İngiltere’de aristokrasi kırsalda, köyünde yaşayıp ticarete uygun tarıma yönelerek kapitalizmin gelişiminde başat rol oynamıştı. Şehirdeki burjuvaziyle çok erken tarihte birleşmişti.

Fransa’da aristokrasi topraklarından uzakta, Versaille Sarayı’nda ihtişamlı hayatını borçlanarak yaşarken, tek gayesi devlet mevkiinde yüksek gelir getiren rant kapısını tutmaktı.

İngiltere’de burjuvazi iktisadi hayattaki başarısıyla zenginleşirken; Fransa’da burjuvazi servetini devlet memurluğunda yer kapmak için aristokrasiyle mücadele için harcamaktaydı.

İngiltere’de çitleme politikalarıyla (1) köylüler topraklarından sökülüp atılarak mülksüzleştirilirken; Fransa’da küçük köylülük toprakların büyük kısmına fiilen (de facto) sahipti.

PARİS’TE DEVRİM LONDRA’DA KARŞI DEVRİM

İki ülkenin kaderlerini birbirine yakınlaştıran, denizin iki yakasından esen devrim dalgaları olmuştur.

1640 Devrimi sonrası İngiltere’de yaşanan toplumsal alt üst oluşlar sonrası kral 1. Charles 1649’da idam edilirken; 1648 tarihinde başlayan Fronde Ayaklanması'yla, Fransa’da din savaşları sonrası en büyük iç karışıklık yaşanır.

Parlamentoya atıyla giren Cromwell toplumsal kargaşaya son verirken, Fransa’da ayaklanmalar bastırılır. Her ne kadar 1688 tarihinde İngiltere’de yeni bir devrim girişimi olsa da, ‘şanlı’ İngiliz hakim sınıfları bir kez daha kral kanının dökülmesine izin vermez.

İki ülkenin tarihindeki karşıtlık 1789 Devrimi ile yeniden keskinleşir. Bastille baskını Avrupa’nın tüm monarşilerinde büyük endişeye neden olurken, en büyük korkuyu karşı yakadaki İngiltere yaşar.

1791 tarihinde kral ile parlamentoyu uzlaştıran anayasanın kabulü İngiltere’de coşkuyla karşılanır. Tarihin o anında, belki ilk kez, Fransa ile İngiltere’nin iz düşümleri örtüşür.

1791 yılındaki ılımlı, uzlaşmacı hava, İngiltere’deki 1688 tarihindeki şanlı günleri hatırlatır. Tarih arabasının Fransa’yı, İngiltere’nin gittiği yoldan götüreceğine dair en ufak şüphe yoktur iki ülkede de.

1792’de iktidara gelen Jakobenler ile devrimin radikalleşmesiyle, Manş denizinin karşı kıyısında fırtınalar kopar.

Bu tarihten itibaren Fransa’daki her ilerici toplumsal hareket, İngiltere’de en sert muhafazakar politikaların uygulanmasına doğrudan yol açmıştır.

Fransa’da gerçekleşen 1830 Devrimi sonrası, İngiltere’de halk hareketlerine en sert önlemler alınmıştır. 1832 yılında Çartist Ayaklanması karşısında İngiliz Devleti, işçi sınıfını en şiddetli biçimde bastırmıştır.

Fransa’da yaprak kımıldasa, İngiltere olağanüstü hal durumuna geçilmiş, en ufak toplumsal hareketlenmede, İngiltere’de Jakobenizm’in cadı avı başlatılmıştır.

CORBYN KARŞISINDA ÇÖZÜLEN HEGEMONYA

1640 Devrimi sonrası İngiliz burjuvazisi tarım ile sanayi kesimleri arasındaki çatışmayla bölünmüş durumdayken, ilk kez 1832 yılındaki ayaklanmaya karşısında gerçek anlamda birleşmişlerdi.

O tarihten bugüne İngiliz hakim sınıflarının, gerek içeride gerekse dışarıdaki halk hareketine karşı oluşturdukları iktidar bloğu sarsılmadan ayakta kaldı.

2015 yılında Corbyn’in İşçi Partisi’nin liderliğine seçilmesiyle, yüz yüzyıllara meydan okuyan İngiliz hakim sınıflarının tarihsel bloğu çatırdamaya başladı.

Yarın İngiltere tarihinde ilk kez son beş yılda üçüncü kez seçimlere gidiyor. Seçimlerde öne çıkan Brexit tartışması olsa da, alttaki fay hattını dipten kıran Corbyn’in gündeme getirdiği radikal sol programdır.

İngiliz emperyalizmin üzerinde hareket ettiği iki siyasi partiden birinin başına, bir ‘kızıl Jakoben’in geçmesiyle İngiliz devleti güvenlik alarmı vermişti.

Üstelik seçimler, Fransa’da uzun süredir durmaksızın devam eden Sarı Yelekler eylemlerine, genel grev dalgasının eklenmesiyle halk hareketinin daha da radikalleştiği konjonktürde yapılacak.

İngilizler bu seçimlerde, tarihlerindeki en büyük korkusuyla yüzleşecekler!

Fransa’dan yükselen radikal halk hareketlerine karşı İngiliz hakim sınıfları muhafazakârların etrafında yeniden toparlanmaya çalışıyor.

Fakat Corbyn’in liderliğinde İşçi Partisi, var olan tüm güç ilişkilerini alt üst etmiştir.

Seçimler öncesi siyasi akışkanlık öyle bir hal aldı ki, değil seçmenler gazeteler bile bu akışı takip etmekte zorlanıyor.

Yıllarca Muhafazakâr Parti ile ittifak yapan Liberal Demokrat Parti seçimlerde İşçi Partisi’ne yaklaşıyor. Boris Johnson’a karşı parlamentoda Brexit’i engelleyen 21 Muhafazakar milletvekilinin birçoğu Liberal Parti’ye geçti.

Ilımlı muhafazakârları ve liberalleri kaybetmek isteyen Johnson, aşırı sağcı Brexit Partisi’nin ittifak önerisini reddederken, kapalı kapılar ardında İşçi Partisi’nin güçlü olduğu yerlerde oyları bölmemesi için Breixt Partisi’ne baskı yapıyor.

Blair döneminden kalan pek çok İşçi Partisi yöneticisi istifa ederek, seçimlerde Muhafazakar Parti’yi destekleyeceğini söyledi.

İskoç Ulusal Partisi ve Kuzey İrlanda tarihsel bloğu çözülen Londra’ya karşı bayrak açmış durumdadır.

The Economist geçtiğimiz hafta "Seçimlerin kazananı kim olursa olsun, Davos Partisi kaybetmiş olacak" analizinde bulundu.

Burada Davos Partisi ile Thatcher döneminden itibaren neoliberal politikalar uygulayan özelleştirme, küreselleşme yanlısı hakim sınıfa işaret ediliyor.

Corbyn’den önce bu hakim sınıf, Muhafazakar Parti, İşçi Partisi ve Liberal Demokrat Parti’de aynı politik çizgide blok oluşturmuşlardı.

Yarın gerçekleşecek seçimleri Johnson kazansa da bu bloğun dağılma süreci hızlanarak devam edecektir.

Seçim öncesi son televizyon programında karşı karşıya gelen Corbyn ile Johnson’a, "kapitalizm mi sosyalizm mi" sorusunu yönelten BCC moderatörü, aslında tüm sürecin özündeki çelişkiyi istemeden açığa vurmuş oldu.

Corbyn yürüttüğü radikal sol programla, yüzyıllar sonra ilk kez iki şehrin yoksullarının hikayesini birleştirmeye çok yakın.

İlk kez Fransa’da yükselen halk hareketiyle İngiltere’deki radikal dalga birleşip, iki ülkenin yoksullarının ortak tarihini ayıran kaderi alt edebilir.

İnsan genellikle içinde yüzdüğü nehrin akıntısında yeniyi hissedip kavramakta zorlanır.

İki dünya savaşında dahi İngiliz hakim sınıfları saflarında ciddi gedikler açılmamışken, bugün hakim sınıf bloğu toz bulutu halinde dağılırken, buradaki sıra dışı, radikal kopuşu görmek yakıcıdır.

Hugo’nun Sefiller’i ile Dickens’in Büyük Umutlar’ı ilk kez bir araya gelerek umudun baharını yeşertebilir.

* 16. yüzyılın başında, büyük toprak sahipleri karlı yün üretiminden yararlanmak için topraklarını koyun yetiştiriciliğine uygun şekilde otlaklara çevirmeye başladı. Toprak sahiplerinin başlattığı kapatma ve çitleme hareketiyle köylüler topraklarından sürülmeye başlanırken ve köy komününün ortak arazileri özel mülkiyet haline getirildi. Hızla mülksüzleştirilen köylülerin büyük çoğunluğu -şanslı olanları- ya ücretli işçiye dönüştü ya da kasabalarda ve kentlerde serseriler ve dilenciler oldular.