İNSANIN DÜNYADA YAŞADIĞI HER ANI İMTİHANDIR;

Hani insanlar der ya biz bu dünyaya çilemi çekmeye geldik? Evet çile çekersiniz de nedenini bilmezseniz, bu çile dediğiniz imtihanlar hiç bitmez. Aslında imtihanlar Allah'ın bir lûtfudur.

İnsanların Allah ile başlangıçta ilişkisi olmadığı için, bu imtihanların sonucunda Allah'a isyan eder. Halbuki Allah bu olaylar ile sizi kendisine dost etmek ister de, bu olayları bilen birini bulmanız ve bulduktan sonra Kur’an-ı Kerimi onun öğretisi ile yaşamanız gerekmektedir. Bunu da siz kabul etmezsiniz kendi aklınız kendinize yeter çünkü. Aklınızdan din adamlarını geçirmeyin; onların sizden ne farkı var, aynı sıkıntıları fazlası ile onlarda yaşıyor.

BAKARA - 216 :Kutibe aleykumul kitâlu ve huve kurhun lekum, ve asâ en tekrehû şey’en ve huve hayrun lekum, ve asâ en tuhıbbû şey’en ve huve şerrun lekum vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Savaş, o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o, sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o, sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz.

Bakın Allah yaşadığınız olayları ikiye ayırmış "Hoşunuza giden ve hoşunuza gitmeyen olaylar". Bu olaylar karşısında hoşlanmadığımız her olaya farklıda olsa negatif tepki veririz, halbuki bu hoşumuza gitmeyen olay karşısında Allah derecatımızı arttıracaktı ve bu negatif tepkimiz derecat kazandırmadı. Tepkinin dozu fazla ise derecat kabettiniz demektir.

Tabi bu imtihanların nasıl bir etkisi olabilir derseniz, Allah onuda yazmış
sonra Kur’an-ı Kerime;

BAKARA - 155 :Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne). Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.

Neden sabredecekmişiz ki demeyin. Önce Allah'a isyan olur, sonra negatif tepkiden dolayı insanlar arasında küslük ve düşmanlık oluşur.

Ben sabrederim derseniz de imtihanı Allah yaparken kendiniz çözüm ararsanız bu imtihanı geçtiniz anlamına gelmez ve daha şiddeti ile gene imtihan edilirsiniz;

TEVBE - 126 :E ve lâ yerevne ennehum yuftenûne fî kulli âmin merreten ev merreteyni summe lâ yetûbûne ve lâ hum yezzekkerûn(yezzekkerûne). Ve onlar, senede bir veya iki kere imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra tövbe etmiyorlar (Allah'a yönelmiyorlar) ve onlar zikir yapmıyorlar (Allah'ın ismini ardarda tekrar etmiyorlar).

İyide imtihan eden Allah değil mi? Neden avuçlarınızı açıp Allah’ın dostlarından olmayı istemiyorsunuz ki? Korku ve mahzun olmayacaksınız.

YUNUS - 62 :E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn (yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?

Halbuki aklınıza gelmeyen herşeyin sahibi Allah sizden avuçlarınızı açıp kendisinden yalvarmanızı bekliyor.

FURKAN - 77 :Kul mâ ya’beu bikum rabbî lev lâ duâukum, fe kad kezzebtum fe sevfe yekûnu lizâmâ(lizâmen). (Onlara): “Rabbim, dualarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azap) kaçınılmaz olacak.” de.

Yani Allah bilmiyor mu kalbimizi demek yanlışlığında bulunmayın. Tabiki Allah biliyor ama siz yalvarınca Onu ilah mevkiine koymuş nefsinizi ilah edinmemiş olacaksınız değil mi?

CASİYE - 23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?

Aksi takdirde nefsinizi ilah edinip Allah’ı ikinci plana atmış ve gizli şirkin içinde olacaksınız.

Aslında imtihanlar hoşumuza gitse de gitmesede şükretmek lazım. daha kötüsünün olmadığı, fazla verip de azmadığımız bir yaşantı her zaman güzeldir. Şükretmek bize bu zahir hayatta Allah'ın verdiklerine bir teşekkürdür, aslında şükran duygumuzu ifade etmektir.

EN'AM - 53 :Ve kezâlike fetennâ ba’dahum bi ba’din li yekûlû e hâulâi mennallâhu aleyhim min beyninâ, e leysallâhu bi a’leme biş şâkirîn(şâkirîne). Ve “Aramızdan, Allah'ın ni'metlendirdikleri bunlar mı?” derler diye, onları birbirleri ile işte böyle imtihan ettik. Allah, şakirleri (şükredenleri) en iyi bilir, öyle değil mi?

Peki bu imtihanların sonucu ne? Diye sorarsanız, Allah'a insanlardan kimler yakın kimler de uzak ki şeytana yakın ifadesi çıkmıyor mu?

KEHF - 7 :İnnâ cealnâ mâ alel ardı zîneten lehâ li nebluvehum eyyuhum ahsenu amelâ(amelen). Muhakkak ki Biz, yeryüzünde olan şeyleri, onların hangisi daha güzel amel edecek diye imtihan etmemiz için, ona (arza) ziynet kıldık.

Tabi ki bu imtihanlar her iki yönde olacak;

ENBİYA - 35 :Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve neblûkum biş şerri vel hayri fitneh(fitneten), ve ileynâ turceûn(turceûne). Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şerr fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.

O zaman hayatımızın her anı bir imtihan değil mi? Allah'ın parmağı yok ki gözüne soksun. İnsanlar hep Allah'ı unuttukları ve uzaklaştıkları için ki Allah'a dost olmak, yani veli kullarından olmayı unuttukları için her an kendisini hatırlatıyor. Eğer Allah'ı anarsanız (zikrederseniz) Allah'da sizi anar.

BAKARA - 152 :Fezkurûnî ezkurkum veşkurû lî ve lâ tekfurûn (tekfurûni).Öyle ise Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim. Ve Bana şükredin ve sakın küfür üzerine olmayın.

Yaşamınız boyunca her an Allah ile beraber olmak için sistemi Allah bu şekilde kurmuş. Allah'dan gelen herşey insanların saadeti içindir, ama insanlar nefsleri ile herşeyi kötüye yorarlar.

NİSA - 79 :Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik(nefsike), ve erselnâke lin nâsi resûlâ(resûlen), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).Sana ne iyilik (hasenat) isabet ederse, Allah'tandır. Sana ne kötülük (seyyiat) isabet ederse, kendi nefsindendir. (Eğer derecat kaybedecek bir şey yapmış olsaydın.) Ve seni, insanlar için Resûl olarak gönderdik ve Allah şahit olarak yeter.

Tabi ki bu imtihanlar her zaman devam edecek. Yani Allah'ın veli kullarından da olsanız devam eder.

ANKEBUT - 2 :E hasiben nâsu en yutrekû en yekûlû âmennâ ve hum lâ yuftenûn(yuftenûne). İnsanlar, "amenna (îmân ettik)" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?

Tabi ki bu imtihanlar; insanlar derecat kaybettikleri sürece devam edecektir.

ANKEBUT - 4 :Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne). Yoksa seyyiat işleyenler (kötülük yapanlar), Bizim imtihanımızı geçeceklerini mi sandılar? Hüküm verdikleri şey ne kötü!

Bu olaylarda insan bir zarar görürse ki nefsinden kaynaklanmıştır, hemen Allah'a dua eder. Yaşadığı olay hoşuna gitti ise, sanki kendi imkanları ile kazandığını sanır, kibir ve gurur peşini bırakmaz.

ZUMER - 49 :Fe izâ messel insâne durrun deânâ, summe izâ havvelnâhu ni’meten minnâ kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilm(ilmin), bel hiye fitnetun ve lâkinne ekserehum lâ ya’lemûn(ya’lemûne). İnsana bir zarar dokunduğu zaman Bize dua eder. Sonra ona tarafımızdan bir ni'met gönderdiğimizde: "Bu ancak bana bir ilim üzerine verildi." der. Hayır, o bir imtihandır. Ve lâkin onların çoğu bilmezler.

Yok ben Allah’ın verdikleri için şükrederim dersiniz de; ya vermediği zaman ne olacak ?

FECR - 15 :Fe emmel insânu izâ mebtelâhu rabbuhu fe ekremehu ve na’amehu fe yekûlu rabbî ekremen(ekremeni). Fakat insan, ne zaman Rabbi onu imtihan edip, böylece ona ikram eder ve onu ni'metlendirirse, o zaman: “Rabbim bana ikram etti.” der.

FECR - 16 :Ve emmâ izâ mebtelâhu fe kadere aleyhi rızkahu fe yekûlu rabbî ehânen(ehâneni). Ve fakat, ne zaman onu imtihan edip, böylece onun rızkını ölçülü verirse (daraltırsa), o zaman: “Rabbim bana ihanet etti.” der.

BAKARA - 155 :Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne). Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.

Tabi ki Allah'ın ölçüleri bellidir. Yaşanan imtihanlardan sabretmesini öğrenip, sevap kazanmak çok önemlidir ve tek şart; " amenu olup salih amel" işlemeniz.

KASAS - 80 :Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illes sâbirûn(sâbirûne). Ve ilim verilenler: "Size yazıklar olsun! Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna (hayırlı sevaba), sabredenlerden başkası mülâki olmaz (kavuşturulmaz)." dediler.

İyide amenunun anlamı, iman ve inanmak olarak açıklanmış. Herkes Allah'a inanır da bu amenu olanların fazladan inandığı nedir derseniz;

HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

Amenu olan kişi Allah'a mülaki olacağına kesin(tevekkül seviyesin de) inanır ve ruhu Allah'a ulaşır ermiş, derviş olur. Hidayete ermiştir. Allah'a mülaki olmayı dilediği için salih amel işleyecektir.

KEHF - 110 :Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden).De ki: “Ben sizin gibi sadece bir beşerim. Bana sizin ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyolunuyor. O taktirde kim Rabbine mülâki olmayı (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı) dilerse, o zaman salih amel (nefs tezkiyesi) yapsın ve Rabbinin ibadetine başka birini (bir şeyi) ortak koşmasın.”

Peki salih amel nedir? O da nefsimizin Allah tarafından terbiye edilmesi. Hemen benim kalbim temiz diyenleri duyar gibiyim, arkadaş şeytan ve nefsin seni kandırmış. Allah'dan başkası nefsinizi ıslah edemez.

NİSA - 49 :E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.

İşte için gerçeği; İslam’ın beş şartını yapsanız da ki farzdır, yapmasanız da Allah'a mülaki olmayı dileyecek ve amenu olacaksınız. Allah'da sizi kendisine ulaştırıp nefsinizi ıslah edecek ve imtihanları Allahın yardımı ile sabredecek ve Allaha mülaki olacaksınız (ruhunuzu ulaştıracaksınız)

KASAS - 80 :Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illes sâbirûn(sâbirûne). Ve ilim verilenler: "Size yazıklar olsun! Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna (hayırlı sevaba), sabredenlerden başkası mülâki olmaz (kavuşturulmaz)." dediler.

Ee hani inat vardır ya ben islam’ın beş şartı ile kurtulurum derler. Allah selamet versin de Allah'a mülaki olmayan HÜSRANDADIR VE DALALETTEDİR! Bu şartlarda ne yapsanız hüsran. 

YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).

Allah neden imtihan ediyormuş? Anlayın benim yardımım ve bana dost olmadan şeytanın maskarası olursunuz diyor. Sesleniyor Bana doğru cihat ederseniz o zaman bana kavuşursunuz diyor.

İNŞİKAK - 6 :Yâ eyyuhel insânu inneke kâdihun ilâ rabbike kedhan fe mulâkîh(mulâkîhı). Ey insan! Muhakkak ki sen, Rabbine doğru (yola çıkarak) cehd ile (nefsinle) cihad edersin. Sonunda O'na mülâki olursun (ruhunu Allah'a ilka edersin, ulaştırırsın).

Tabi Allah’ın Allah'a teslim dinini, Allah'a teslim olmadan yaşayamazsınız ve mutlu olamazsınız.

BİRAZCIKDA DAHA ÖNCE YAŞAMIŞ ÖNDERLERDEN BİRİ LAZIM. ÇÜNKÜ YAŞAMAYANDAN NE ÖĞRENECEKSİNİZ Kİ? BU YOLU DA HACET NAMAZI İLE ALLAH'A SORUN. ÇÜNKÜ O ÖĞLE İSTİYOR.

NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.

Namazda aşağıdaki âyetler okunur:

1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.

Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.

Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.

Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.