13 Ağustos 2020 10:08

İMO'dan Marmara Depreminin 21. Yıldönümünde hayati soru: Rant mı, hayat mı?

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şubesi, 17 Ağustos 1999 depreminin 21. yıldönümüne giderken bir kez daha o hayati soruyu sordu ve uyardı: Rant mı, hayat mı? 

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Kanal İstanbul projesinden vazgeçin. Kenti ve yapıları sağlıklı ve güvenli hale getirmek için bütçe olanaklarını vakit kaybetmeden harekete geçirin. İstanbul harap olmadan önlem alın. Yoksa olası bir facianın vebali üzerinizde olacaktır."

İSTANBUL TEHLİKE ALTINDADIR

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 17 Ağustos 1999 depremin 21. yıldönümü dolayısıyla İstanbul Şube binasında bir açıklama gerçekleştirdi. İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna ile Yönetim Kurulu üyelerinin katıldığı toplantıda hazırlanan raporu Nusret Suna paylaştı.

Türkiye genelinde 20 milyonu aşkın yapı bulunduğunu belirten Suna, ayrıntılı bir yapı envanter çalışması yapılmadığı için bilgilerin kısıtlı olduğunu hatırlattarak şu bilgileri verdi: "Yapı stokunun en az yarısının güvenli olmadığı tahmin edilmektedir. Pek çok yapı ruhsatsız ve kaçaktır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 39 ilçe için hazırlanan “Deprem Kayıp Tahmini Kitapçıkları”nda yer alan bilgiler ışığında İstanbul’un yapı stokunun durumunun vahim olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile AFAD, ayrı ayrı 7.5 büyüklüğünde bir deprem yaşanması durumunda yaşanabilecekleri ilişkin modellemelerine göre yaklaşık 50 bin bina yıkılacaktır. Elbette bu bir senaryodur ama İstanbul tehlike altındadır."

KARTAL'DA BİR BİNADA BİLE 21 KİŞİ HAYATININ KAYBETTİYSE...

İstanbul Kartal Sema Sokak’ta kendiliğinden çöken tek bir binada 21 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Suna, "Bu bile göz önüne alınırsa nasıl bir facia ile karşı karşıya bulunduğumuz daha net anlaşılacaktır.  Ayrıca 13 Ocak 2017 tarihinde İstanbul Zeytinburnu’nda bulunan kendiliğinden yıkılan bina, 24 Temmuz 2018’de Beyoğlu Sütlüce Fuadiye Sokak’ta herhangi bir dış etkene bağlı olmadan çöken bina, 10 Ekim 2018’de Bağcılar Kirazlı Sokak’ta yan parseldeki temel kazısı nedeniyle yan yatan bina, ve bununla birlikte kentin değişik noktalarında yıkılan istinat duvarları, yine kentin değişik bölgelerinde zemin kayması nedeniyle boşaltılan binalar İstanbul’u bekleyen tehlikeyi su üstüne çıkarmıştır. Yok sayılması, görmezden gelinmesi mümkün değildir" diye konuştu.

BAKANLARIN AÇIKLAMALARI İSTANBUL'DA 1,5 MİLYON İNSANIN CAN GÜVENLİĞİNİN OLMADIĞINI GÖSTERDİ AMA..

Kentsel dönüşüm projelerinin de deprem riskinin fazla olduğu yerlerden değil, kentsel "rantın" en yüksek olduğu bölgelerden başladığını belirten Suna, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ile 2017'de dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki'nin yaptığı açıklamaları hatırlattı. Suna, "İki bakanın da açıklamaları yaklaşık 300-350 bin konutta yaşayan tahmini 1,5 milyon insanın can güvenliğinin olmadığının devletin yetkili isimlerinin ağızdan kabul edildiğinin göstergesidir" dedi.

1999 İLE 2019'U KIYASLADI: DEPREME HAZIR OLMADIĞIMIZ TOKAT GİBİ YÜZÜMÜZE ÇARPTI

2019 Eylülünden yaşanan depremin bir uyarı olduğunu söyleyen Suna 1999 ile 2019'da yaşananları kıyasladı: 

  • Hatırlanacaktır: 1999 depremlerinde İstanbul yapı stoku güvenli olmadığı açığa çıkmıştı. 20 sene geçmesine rağmen yapı stokunda kayda değer bir iyileşme sağlanmadığı ortadadır.
  • 1999 depreminde iletişim altyapısı çökmüş, haberleşmek imkânsız hale gelmişti. 20 sene sonra aynı durumla karşı karşıya kalınmıştır.
  • 1999 depremlerinde ulaşım yolları ve deprem toplanma alanlarının yetersizliği, kurtarma çalışmalarını sekteye uğratmıştı. 20 sene sonra manzaranın değişmediğine tanık olunmuştur.
  • İstanbul’un depreme hazır olup olmadığına dair sorular ortadan kalkmış, olumsuz durum adeta sabitlenmiştir.

Suna bu kıyaslamadan sonra yaptığı değerlendirmede ise "Eylül 2019 depremi yüzümüze bir tokat gibi indi. diyen Çünkü anlaşıldı ki İstanbul aradan geçen zaman zarfında depreme hazır hale getirilmemişti. Ne yapı stoku iyileştirilmişti ne de ulaşımdan haberleşmeye altyapı deprem koşullarında kullanılacak düzeydeydi. Deprem toplanma alanlarını yapılaşmaya açan, ulaşım güzergahlarına otopark yapan, kentsel dönüşüm projelerini rant değeri yüksek bölgelerden başlatan zihniyet, Eylül 2019 depremi vesilesiyle su üstüne çıktı" ifadelerini kullandı.

KANAL DEĞİL DEPREM GÜVENLİĞİ...

İstanbul'da bu sorunlar ortadayken iktidarın Kanal İstanbul'u gündeme getirdiğini söyleyen Suna, "Her şeyden önce şu temel soru önem arz etmektedir: İstanbul’un ihtiyacı nedir? Yanıtımız ise tartışmaya gerek bırakmayacak ölçüde açık ve nettir: İstanbul’un ihtiyacı depreme hazır hale getirilmektir. Ve kentin Kanal İstanbul gibi bir projeye ihtiyacı yoktur. Kanal İstanbul’un kamuoyuna yansıyan tahmini maliyetiyle İstanbul’un, yaşadığımız konutların deprem güvenliğini sağlamak pekâlâ mümkündür. Hiç şüphe yok ki Kanal İstanbul için ayrılacak bütçe, altyapı, ulaşım, toplu taşımacılık, derelerin ıslahı, deprem önlemleri, güçlendirme çalışmaları, tarihsel değerlerin korunması ve benzeri yatırımlara aktarılırsa açık ki İstanbul daha yaşanabilir bir kent olacaktır. Bu nedenle henüz vakit varken ve henüz İstanbul harap olmadan, Kanal İstanbul Projesinden vazgeçilmelidir. Bırakalım Kanal İstanbul için aktarılacak kaynağın doğru kullanımını, başta İstanbul olmak üzere bütün bir ülkeyi depreme hazırlamak için ulusal seferberlik ilan edilmeli, güvenli bir yaşam inşa etmenin ulusal bir mücadele olduğu tescil edilmelidir" diye konuştu.

VAKİT KAYBETMEDEN HAREKETE GEÇİLMELİDİR

Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu söyleyen Suna, "Topraklarının yüzde 66’sı 1. ve 2. derece deprem kuşakları üzerindedir. Nüfusumuzun yüzde 70’ini barındıran 11 büyük kent ile büyük sanayi kuruluşlarımızın yüzde 75’i deprem bölgesindedir. 526 yılı Antakya’dan 2020 Elazığ-Sivrice’ye kadar coğrafyamızda sayısız deprem meydana gelmiş, yüz binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Deprem ülkesi olan Türkiye’de ne yazık ki yapıların deprem güvenliği yoktur; altyapıdan ulaşıma kentler deprem tehlikesine uygun düzenlenmemiştir. 

Var olan yapı stokunun deprem riski giderilememiş, "yara sarma" anlayışıyla günün kurtarılmasına çalışılmıştır.

Yapı stokunun iyileştirilememesi bir yana dere yatakları imara açılarak sağlıksız ve güvenlikten yoksun yapılaşma devam etmiştir. Kentler betona teslim edilmiştir; son dönemde boşaltılan askeri alanlar bile imara açılmıştır. Yapı denetim sistemi ya hiç uygulanmamış ya da piyasa şartlarına açılarak denetim zaafa uğratılmıştır. 

Aynı şekilde yapı malzemelerinin üretiminde de sağlıklı bir denetim mekanizması kurulamamıştır" dedi. 

Suna son olarak şunarı söyledi: "Bilim insanları İstanbul depreminin her geçen gün yaklaştığını belirtmektedir. Bunun görmezden gelinmesi, yok sayılması mümkün değildir. Dolayısıyla bir an önce merkezi yönetim, yerel yönetim, ilgili meslek disiplinleri ve vatandaş işbirliği sağlanmalı; riskli binaların tespiti hızla sonuçlandırılmalı, yıkma-yapma ve güçlendirme çalışmaları vakit kaybetmeden tamamlanmalıdır. Bu yapılmazsa yıkımın ve can kaybının büyük olacağı açıktır." (İstanbul/EVRENSEL)

 

ÖNCEKİ HABER

KPSS sonuçları açıklandı

SONRAKİ HABER

İzmir’de aktarma uygulamasında değişikliğe tepki yükseldi, Tunç Soyer açıklama yaptı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...