Görüşler

İlyas Kemaloğlu yazdı: Dünya şampiyonası ve siyaset

İlyas Kemaloğlu yazdı: Dünya şampiyonası ve siyaset

MSGSÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu, ardımızda bıraktığımız Dünya Kupası Finalleri’nin ardından bu şampiyona ile siyaset arasındaki bazı paralelliklere dikkat çeken bir yazı kaleme alıyor.

Başlangıçtan itibaren başta Olimpiyat Oyunları olmak üzere bütün spor oyunları, devletler ve halklar arasındaki dostluğu pekiştiren, barışı simgeleyen organizasyonlar olarak ifade edilse de sporun içerisinde siyaset her zaman kendisinden söz ettirmiştir. 1952’de SSCB’nin o dönemde arasının bozulduğu Yugoslavya’ya futbol maçını kaybetmesi, Sovyet futbolcularının Sibirya’ya sürgün edilmesine neden olmuştu. Soğuk Savaş döneminde ABD ve diğer bazı Batı ülkeleri 1980 Moskova Olimpiyatları’nı boykot ederken, 1984’te de SSCB, ABD’de gerçekleştirilen  Olimpiyat Oyunları’na katılmadı. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi için futbol diplomasisine başvurulması, Güney Kore ile Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin Güney Kore’deki olimpiyatlardan sonra yumuşaması da spor ile siyasetin iç içe olduğunun önemli örnekleridir. Bu örnekleri devam ettirmek mümkündür. Bu bağlamda Rusya’da yeni sona eren Dünya Futbol Şampiyonası da bir istisna teşkil etmedi.

Rusya’da iktidara Vladimir Putin’in gelmesiyle birlikte, Rusya iç sorunların büyük bir kısmını çözdü, ekonomisini nispeten düzeltti ve uluslararası arenada yeniden söz sahibi olmak istediğini açıkça beyan etti. İzlediği aktif bölgesel ve küresel politikalarla birlikte bunu da kısmen başardığı söylenebilir. Bu siyasetin bir boyutunu da önemli spor organizasyonlarına ev sahipliği yapmak ve buna bağlı olarak da Rus sporcularının başarısını arttırmak gibi amaçlar oluşturdu. Bu, aslında Sovyet özleminin duyulduğu bir başka alandır. Nitekim Putin’in bu amacına da ulaştığını söyleyebiliriz. Rusya, 2014’te Kış Olimpiyat Oyunları’na, 2018’de de Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliği yaptı. Spor yazarları ve uzmanlar, her iki şampiyonanın da en üst seviyede gerçekleştiğini, hatta her ikisinin de organizasyon bakımından bugüne kadar yapılan en iyi turnuvalar olduğunu vs. ileri sürmektedirler. Bu açıklamalar şaşırtıcı değildir. Ve muhtemelen de hepsi doğrudur. Zira Kış Olimpiyatları’nı da Dünya Futbol Şampiyonası’nı da Kremlin, aynı zamanda güç göstergesi olarak da görmekte, enerji kaynakları ile başarılı uzay çalışmalarının yanı sıra Rusya’nın spor alanında da önde gelen ülkelerden biri olduğunu göstermek istemektedir.

Şüphesiz bu organizasyonlara siyasi olarak yaklaşan yalnızca Rusya değildir. Bu yaklaşım diğer bütün dünya ülkeleri için de geçerlidir. Gerek Olimpiyatları gerekse de Futbol Şampiyonası’nı gerçekleştirme hakkını Rusya, Batı ile “romantik dönem” geçirdiği yıllarda elde etti. O yıllarda Rusya’nın eskiden beri spora büyük yatırımda bulunan ülke olduğu ve çoktandır bunu hak ettiği, bütün dünya kamuoyu tarafından dile getirilmişti. Ancak Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakından ve Batı ile adeta yeni bir “Soğuk Savaş” başlamasından sonra durum değişti. Aniden Rus sporcularının Soçi’de doping kullandığı ortaya çıktı, bundan dolayı doping kullandığı ispatlanan ve ispatlanmayan önde gelen Rus sporcularının 2018 Olimpiyatları’na katılımı yasaklandı, Futbol Şampiyonası’nın başka bir ülkede gerçekleştirilmesi gerektiği ileri sürülmeye başlandı. Diğer bir deyişle siyasi alandaki gerginlik, kendini spor alanında da hissettirmeye başladı. Diğer taraftan şampiyona organizasyonunun başka ülkeye verilmesi de şampiyonanın boykot edilmesi de artık gerçekçi değildi ve Rusya, Dünya Futbol Şampiyonası’na ev sahipliğini başarılı bir şekilde gerçekleştirdi.

Şampiyona sırasında şüphesiz futbol ön planda olsa da siyaset de bolca kendisinden söz ettirdi. Şampiyona başlar başlamaz Rusya’da emeklilik yaşının arttırılmasını (kadınlarda 55’ten 63’a, erkeklerde 60’tan 65’e) öngören karar tasarısı kabul edildi. Yaş ortalamasının fazla yüksek olmadığı ve maaşların da düşük olduğu Rusya’da bu tasarı, büyük tepkilere yol açsa da yine de Rusya’nın ilk haftadaki iki galibiyetinin gölgesinde kaldı. Ancak Kremlin’in bu oyunu tutmadı. Protestolar devam edince Kremlin, şimdilik bu tasarıyı askıya aldı.

Şampiyona sırasında siyaseti ilgilendiren bir başka konu ise millî takımlarının şampiyonaya katıldığı ülkelerin liderlerinin büyük bir kısmı, Rusya’yı ziyaret etti. Maç bahanesiyle gelen dünya liderleri Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Başbakan Dmitriy Medvedev ile birer görüşme yaptılar. Bu ziyaretlerin şöyle bir önemi vardır. Kırım’ın ilhakı dolayısıyla Rusya yalnızca ekonomik ambargo ile karşı karşıya kalmadı, diplomatik alanda da bir takım sıkıntılar yaşamaya başladı. Rusya, G-8’den çıkartıldığı gibi birçok Batılı ülkeyle diplomatik münasebetler, asgari seviyeye indirildi. Futbol diplomasisi ise Rusya’yı Batılı ülkelerle adeta barıştırdı. AB’nin ABD ile sorun yaşaması ve Rusya ile AB arasında uygulanan karşılıklı ambargonun her iki tarafa da büyük zarar vermesi dolayısıyla Rusya ile AB ülkelerinin söz konusu yumuşamadan istifade ederek bundan sonra münasebetlerde yeni bir sayfa açmaya çalışacaklarını tahmin edebiliriz. Bunun dışında Batı kamuoyunun Rusya’ya yaklaşımının şampiyona öncesiyle kıyasla olumlu yönde değiştiğini söylemek mümkündür. Öyle anlaşılmaktadır ki özellikle Rusya’yı ziyaret eden futbol severler, Rusya’nın aslında Batı basınında anlatıldığı gibi “korkunç” bir ülke olmadığını görmüş oldular.

Yine Hırvat oyuncuların Rusya’yı yendikteen sonra Ukrayna destekli açıklamalarda bulunması, Fransa millî takımında fazla siyahî oyuncunun oynatılmasının eleştirilmesi, Almanya millî takımında oynayan Türk futbolcularının Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerinin Almanya’da büyük tepkilere yol açması, İsviçre’de oynayan Arnavut oyuncularının kramponlarında Kosova bayrağının resmedilmesi, turnuva sırasında gündeme gelen ve zaman zaman maçları dahi gölgede bırakan siyasi konuların yalnızca bazılarıdır.

Şampiyonada futbol adına da şüphesiz güzel gelişmeler oldu. Turnuva sonucunda varılabilecek sonuçlardan en önemlisi, Avrupa futbolunun Güney Amerika da dâhil diğer kıtalardan daha üstün seviyede olduğudur. Yarı finalistlerin hepsinin Avrupa ülkesi olması, çeyrek finallerde ise 6 Avrupa ülkesinin olması, bu hâkimiyetin en önemli göstergesidir. Kaldı ki İtalya, Hollanda, Türkiye, Ukrayna gibi güçlü Avrupa ülkeleri, turnuvaya katılamadı bile. Bu husus, dünya şampiyonalardaki Avrupa kotalarının arttırılması gerektiğinin en önemli kanıtıdır. Yarıfinale kalan takımlarda oynayan futbolcuların yaşlarına bakıldığında önümüzdeki en az 4 yıl daha bu takımların yalnızca Avrupa’da değil, dünyada da söz sahibi olacağını söylemek mümkündür.

Diğer taraftan şampiyona bir kez daha futbolun, takım oyunu ve takım içerisindeki uyumun sonuç almada önemli olduğunu göstermiş oldu. Yılda yaklaşık 100’er milyon Dolar kazanan Cristiano Ronaldo, Lionel Messi ve Neymar gibi yıldızların çabaları, takımlarını yalnızca çeyrek finale taşımaları için yetti. İspanya ile Arjantin takımlarında ise bütün futbolcular, dünyanın en iyi kulüplerinde oynamalarına rağmen futbolcuların teknik direktörleriyle sorun yaşaması, söz konusu iki devin erken veda etmesine neden oldu.

Şampiyonada şaşırtan veya beklenenden daha iyi bir performans sergileyen iki takım vardır. Bunlardan ilki, Rusya; ikincisi ise Hırvatistan’dır. Şampiyona öncesinde Rusya’nın turnuvaya katılan en zayıf takım olduğu (FIFA reytinginde 70. sıra), gruptan dahi çıkamayacağı söylenirken Rusya, tarihindeki en önemli başarısını elde etti ve çeyrek finalde turnuvanın finalistine ancak penaltılarda yenildi. Rus yorumculara göre, Rusya bütün dünyaya futbol ülkesi olduğunu ispatlamış oldu. En önemlisi ise Rus futbolcular, Kremlin’in büyük ve güçlü ülke profili çizme siyasetini de desteklemiş oldular. Ancak Rusya’nın bu “başarısına” rağmen önümüzdeki yıllarda Rusya’yı futbol alanında başarılı ülkeler arasında göreceğimizi söylemek mümkün değildir.

Şaşırtan ikinci ülke ise şüphesiz Hırvatistan’dır. 4 milyon nüfusa sahip bir ülke şampiyonanın finalinde oynamaktadır. Bu husus bir kez daha nüfus tartışmalarında “kalifiye” nüfus taraftarlarını haklı çıkarttı. Şunu da belirtmek gerekmektedir ki, Hırvatistan takımında oynayanların hepsi de Hırvat kökenlidir. Bu takımda ne İsviçre’de olduğu gibi Arnavutlar, ne Almanya’da olduğu gibi Türkler, ne de Rusya’da olduğu gibi Brezilyalı oynamaktadır. Diğer ilginç nokta ise, Hırvatistan liginde yalnızca 10 takımın olduğudur. Demek ki iyi bir altyapı oluşturulduktan sonra 4 milyon nüfuslu e liginde yalnızca 10 takımın oynadığı bir ülke de futbolda söz sahibi olabilmektedir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir