Gazetelerin hafta sonu eklerinde dizi oyuncusu Berk Oktay'ın "Erkek olmak zor" başlıklı söyleşisini görünce merak edip okumaya başladım "hangi zorluklardan" söz ettiğini öğrenmek için.
Röportajı yapanın "Kadın olmak mı zor erkek mi?" sorusuna "Kadını sana, erkeği bana sormak lazım. Kadın olmak zor, kadınlar olduğu için de erkek olmak çok zor" yanıtını vermiş.
Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan hikayesi. Erkekler yüzünden kadınların işi zor, kadınlar yüzünden de erkeklerin.
Ama ilişkilerle ilgili güzel görüşleri var genç oyuncunun. Diyor ki: "Hayatımın merkezine hiçbir kadını koymadım, hiçbir kadının da beni hayatının merkezine koymasını istemem. Sahiplenmek, değer vermek çok önemli bir şey. O, kalbinin başka bir tarafı, ama dünyada sadece bir insan varmış, başka hiçbir şey yokmuş gibi yaşamak hem seni bencilleştiriyor hem karşı tarafı yok ediyor."
ÖZGÜR ALAN BIRAKMAK
Katılıyorum Berk Oktay'a. Özellikle de "Biraz özgür alan bırakılması lazım." deyişine. Keşke başta erkekler olmak üzere tüm çiftler bu görüşü benimsese. Hayata böyle baksa.
Evet, sevmek güzel şey. Sevilen kişiyle birlikte olmak, onu sahiplenmek ve ama bunu isterken onun hayatına ipotek konulamaz ki. "Sadece benimle olsun" denilemez ki. Onun da bir hayatı var, olmalı. Onun da arkadaşları var, olmalı. Onun da ailesi var, olmalı. Hobileri, uğraşları, hayalleri, hedefleri... Sadece sevgiliyi düşünerek yaşanmaz. Yaşanılırsa da iki kişiye de hayat zindan oluyor. Örneklerini bolca görüyoruz zaten.
Masal gibi başlayan ilişkiler, yıldırım nikahıyla sonuçlanan aşklar ve kısa sürede kabusa dönüşen evlilikler.
Ünlü isimlerin evlilikleri göz önünde olduğu için onları biliyor ve konuşuyoruz. Örneğin oyuncu Bade İşçil ile sosyetik ünlü Malkoç Sualp'in evliliği. Yıldırım aşka tutulup evlendiler, genç kadın öyle mutlu idi ki, oyunculuğu bıraktığını açıkladı, evinin kadını oldu, bir de çocukları oldu, derken öğrendik ki zengin koca karısına fiziksel değil, ama psikolojik şiddet uyguluyormuş.
KENDİNİ YOK ETMEK
Yani dövmüyor ama sözleri ile dövmekten beter ediyormuş. Çocuğu emzirmesini istememek, anne ile duygusal bağı olmasın diye göbek bağını kendisinin kesmek istemesi, çocuğu 2 yaşında yatılı okulda okutmak vs. gibi istekler...
Evet, bizim anneler çocuklarına aşırı düşkünler, özellikle erkek çocuk anneleri, çocuklarına adeta tapıyor ve çocuklarının kendilerine tapmasına yönelik bir yetiştirme biçimi sergiliyorlar ve çocukları kendilerine bağımlı yapıyorlar ve bu da çocukların büyümemeleri ve bireyselleşmelerini engelliyor ama bu kadarı da hastalıklı bir düşüncenin ürünü.
Sonuçta genç oyuncunun yaptığı hata, kocanınki ayrı hata. Bir kocaya güvenip mesleğini ve kendi hedeflerini bir kenara bırakmak, böylesi sonuçlara yol açabiliyor ne yazık ki. Kadınlar bunu çok yapıyor maalesef. Evlenince ve kocalarını hayatlarının merkezi yapınca ve bir de çocuk sahibi olunca kendilerini yok edecek kararlar alıyorlar. Ve işin tuhafı basına yansıyan bunca haberden sonra çiftin boşanmaktan vazgeçmesi. Kim taviz verdi dersiniz?