İKİ BAYRAM BİR ARADA!..

A -
A +
 
Millet olarak şu günlerde çifte bayram yaşıyoruz. "15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü" ile "10 Temmuz Ayasofya’nın İbadete Açılma Günü"...
Bayram, zorlukları aşmanın kutlamasıdır. Kaderin meçhul olmasının hikmetlerini şu yaşadıklarımızdan da çıkarabiliriz. 15 Temmuz 2016’da darbe ve işgal teşebbüsünü püskürtmüştük. 24 Kasım 1934’te müze yapılan Ayasofya Camiî ise 10 Temmuz 2020’de ibadete açıldı. Şimdi 10 Temmuz ve 15 Temmuz Bayramlarını iç içe idrak etmekteyiz. Ayasofya 86 sene sonra mazlumluktan kurtuldu. Hain darbe ve işgal teşebbüsünden kurtulmanın da dördüncü senesindeyiz.
15 Temmuz’da ihaneti çökertmenin birçok kahramanı vardır. Fakat milleti meydanlara çağıran, tehlikeyi göze alarak ailesiyle birlikte Yeşilköy Meydanı’na inen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir numaralı kahramandır. O gece Sn. Erdoğan, o cesaret ve yiğitliği göstermeseydi insanlar yine sokağa çıkabilirlerdi. Fakat bu kısmen olur ve bastırılırdı. Nitekim çağrıdan önce çıkan vatanperver vatandaşlarımız olmuştu.
15 Temmuz gecesinin anahtar cümlesi, Cumhurbaşkanımızın "öleceksek adam gibi ölelim!" sözüdür. Yine o gece Başbakan Sn. Binali Yıldırım, MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli ilk saniyeden itibaren dik durdular ve mücadele verdiler. MİT Başkanı Sn. Hakan Fidan’ın aldığı bir ihbar üzerine Genelkurmay’a gitmesi, darbecilere gece 03.00’te yapılması planlanan darbeyi 5 saat öne çekme şaşkınlığını yaşattı. Meclis Başkanı Sn. İsmail Kahraman aynı gece ismine yakışanı yaparak meclisi topladı. Bombalar yağarken bile milletvekilleri Meclis’i terk etmeme gözü pekliğini gösterdiler. Genelkurmay Başkanı Sn. Hulûsi Akar ve bazı askerlerimizin, İstanbul Emniyet Müdürü Sn. Mustafa Çalışkan’ın yaptıkları hatırlardadır… Zaferin altında birçok imza var. Her birini burada tek tek saymak mümkün değil. Ömer Halis Demir ve diğer 251 şehidimiz ve 2196 gazimiz ise zaferin destan isimleridir. Şehid ve gazilerin hakkı ödenmez…
Osmanlı dâhil, Cumhuriyet döneminde de 10 yılda bir yapılan darbeler, iktidar mücadelesiydi. FETÖ darbe teşebbüsü ise vatanı işgal, idareyi ele geçirme ve adı İslamiyet olan fakat Vatikan’ın emrine verilmiş yeni bir din ihdası içindi. "Dinler arası diyalog" Hıristiyanlığın güdümüne girmiş sözde İslâmiyet içindi. Sömürgeci dünya, hain kadrolarını 40 yıl boyunca Türk’ün dinine, milliyetine ve vatanına darbe maksadıyla hazırlamıştı. Bu darbeyi diğerleriyle karıştırmak yanıltıcı olur. Bugün 15 Temmuz’un, gazileri ve şahitleri hayattalar. İhtiyaç hâlinde kendileriyle mülakatlar yapılmakta. Mülakat yetmez. İlmî çalışmalar, fikir, şiir, roman, film senaryosu, belgeli film gibi kalem ve kamera mahsulü yarışmalar yapmalı. Bu yarışmalar dev bütçeli olmalı.
"15 Temmuz darbe ve işgal teşebbüsünü bastırma muvaffakiyetindeki 1 numaralı isim" Recep Tayyip Erdoğan’dır dedik. Bu liderde o cesaret ve dirayet olmasaydı, o gece o uçuşu yapma gözü karalığı göstermeseydi darbe de işgal de hedefine varırdı. Şimdi başka bir Türkiye vardı. Hâlbuki bugün TBMM’de Kur’ân’ı kerîm tilavet edilmekte, 15 Temmuz böylece yaşanmakta.
Ayasofya Camiî’nin neden ibadete açılması gerektiğine dair yazdığımız çok sayıda makale ve çok sayıda TV programında "Ayasofya, Sn. Erdoğan liderliğinde ve AK Parti iktidarı ve Cumhur İttifakı’nda ibadete açılamazsa; o açılış, meçhul bir tarihe kalır!" demiştik. Sn. Erdoğan ve Sn. Bahçeli bu mevzuda da isimlerini tarihe altın harflerle yazdırdılar. Önce 29 Mayıs’ta İstanbul’un Fethi günü Ayasofya’da Fetih Suresi tilavet edildi. Sn. Erdoğan da surenin mealini ekrandan millete çok güzel okudu. Ayasofya’nın açılması mevzuunda Danıştay’ı işaret etti. Fakat yargıya da arkasında güçlü bir siyasi destek olduğunu hissettirdi. Yüksek mahkemeden oy birliğiyle çıkan kabul kararı üzerine de tarihî bir konuşma yaptı. Devletin başında Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasaydı Ayasofya ve müminler, saklı gözyaşlarını belki bir 86 yıl daha dökeceklerdi. Recep Tayyip Erdoğan’ın yol, hastane, hava meydanı vs. gibi hiçbir hizmeti olmasa 15 Temmuz 2016 ve 10 Temmuz 2020 Zaferleri şeref olarak kendisine ve miras olarak da nesillerine yeter…
Bu hafta 15 Temmuz coşkusunu yaşıyoruz. Gelecek hafta da 24 Temmuz Cuma günü de Ayasofya’da cuma namazını kılarak tarihî bir coşku ve heyecanı daha yaşayacağız inşallah…
"Ayasofya’da namaz" denince hemen duvarlardaki resimler konuşulmaya başlandı. "Resimler ziyan görür mü?" diye kaygıya kapılanlar oldu. Müslüman Türkler, Anadolu ile Balkanlar ve fethettikleri her yerde eski tasvir ve heykellere ilişmediler. Bir fıkıh, yani İslam Hukukunun ibadete dair kaidesi gereği; "resim bulunan bir yerde namaz kılmak mekruhtur." Buna mukabil teknoloji ilerlediği için Ayasofya’da namaz saatlerinde hareketli perde ile resimlerin perdelenmesi mümkündü. Sonra lazerle gizleme de konuşuldu. Bunlar toplumda mutabakat bulmuşken Din İşleri Yüksek Kurulu, çok yadırganan bir açıklama yaptı. Son yarısı ilk yarıyla çelişen bir açıklamaydı. Müslümanların sevincini kursaklarında bırakıyordu. Sn. Cumhurbaşkanımız bu talihsiz açıklamayı, herhâlde dikkate almayacaktır. Zaten DİYK da "ama" dedikten sonra aynı noktaya geliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu muhterem üyeleri, Ayasofya mevzuunda milletin aşk ve hissiyatını iyi anlıyor olmalılar. Bu açıklamayı yapma yerine müezzinleri, minareye çıkarmaları, şerefelerin öksüzlüğüne son vermeleri, büyük hizmet olurdu. Resimlerin örtülmesi DİYK’nın dediği gibi sadece "huşu" meselesi değildir. Fıkıh meselesidir. Gerekçe "huşu" olursa, örtülme sebebi ikna edici olmaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.