İhtiyar adam, boncuk boncuk ter içindeydi

A -
A +
İhtiyarın kanlı ve kuru ellerini sıkı sıkıya tutmuş, vücut diliyle; “yalnız değilsiniz” diyordu.
 
 
Küçük Ali "Korkma! biz varız amca. Bir şey yok!" dedi.
- Bir araba çevirin araba! Ah!
Ali, şok geçiriyordu. Gözleri nemli, kalbi acı keder dolu, belini büken ağır hisler...
Bir ara yeniden babasını görür gibi oldu, ona:
"Ne duruyorsun daha? Kendine gel be evlat! Yardım et, yardım et!" diyor gibiydi.
Elindeki yükten kurtulmalıydı. Onu parkın bir kuytu köşesine gizler gibi aceleyle bıraktı, ihtiyarın yanına koştu. Bir taraftan da “durun” mânâsında geçen arabalara el kaldırıyordu. Bu olanları görmüyorlar mıydı, yoksa kimsenin umurunda mı değildi ne? Birkaç hamle sonra kırmızı lüks bir cip durdu. İçinden çıkanla ihtiyarı incitmeden arabaya bindirdiler, kendi de yanı başına oturuverdi. Aracı kullanan, dörtlüleri yakıp devamlı kornaya basarak yol aldı.
Telaş, endişe dolu dakikalar geçmek nedir bilmiyordu. “Ah! Of!” diye inleyen ihtiyarın gözleri kapalı, elleri, yüzü kan revan içinde, çiziklerle dolu, üstü başı toz toprak karışımı çamurdu.
Tam yakınında, kapı tarafında oturmuştu Ali. Tanımadığı sürücü dönüp bakmadan, üzerine yönelmiş bir bakışla bir küçük yüreğin samimi, içten sıcaklığını hissetmişti. Elinde olmadan:
- Sakın üzülmeyesin yeğenim! Ben şimdi kavuştururum!
- !!!
- Sen hiç merak etme! Ben ralliciyim ralli!
- !!!
Ali, söylenenleri duymuyordu sanki. Kazazede ihtiyarın kanlı ve kuru ellerini sıkı sıkıya tutmuş, vücut diliyle; “yalnız değilsiniz” diyordu. Babacığı olsaydı o da aynı şeyi yapardı. Düşene, darda kalana yardım etmeyi pek severdi. Şimdi sıra kendindeydi. Vazifesini tam yapmalıydı.
Yaralı ihtiyara acıyordu, yüzündeki çamuru silip temizlemek istiyordu ama buna cesareti yoktu. Korku dolu bir bakışla gözlerini arabayı kullanan adama çevirdi:
- Hayatımın çoğu sokaklarda geçiyor, böyle bir şeye hiç rastlamamıştım dedi, tekrar baygın adama döndü.
- Ben de ilk defa bir yaralıyı taşıyorum!
- Kimse durmadı ya!
- İnsanlar, korkuyorlar!
- Suçu olmayan niçin korksun ki?
- İzahı zor be yeğen!
- Evet, izah edilemiyor!
- !!!
İhtiyar boncuk boncuk ter içindeydi, arabanın koltukları ve yanındaki eşyalar da kan... Ali, akan kanları görünce iyice korktu, olmayan sesi daha da kesildi... Bir insanın böyle dakikalarca acı içinde kıvranmasına aldırmazlık edemiyor, seyirci kalamıyordu.
Trafikte zikzaklar çizip devamlı korna çalarak yol isteyen abi, usta bir şofördü. Araba, Melek Hoca Caddesi'nden geçerken “Babam buraları çok severdi” dedi. Fatih’in kalabalık şehir hayatından uzak ama yine de tarihî ve kıymetli bir semtiydi.
Bugün için hava soğuk, çok bulutlu, rüzgârlıydı. Tenha yerlerden, Arnavut kaldırımlı sokaklardan geçtiler. Küçüklü büyüklü, bazıları bahçeler içinde zarif tarihî binalar dikkatleri çekiyordu. Gösterişlerine bakılırsa kimbilir vaktiyle ne saltanat sürülmüştü.
Hiç boşluk yoktu. Bahçeli, cumbalı evler, taş işlemeli câmiler, suları akmayan çeşmeler, yeni yapılmış betonarme modern daireler, araba garajları, binbir emekle yetiştirilmiş çınarları bir bir geride bırakarak ilerlediler… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.