"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İhlâsın başka bir tarifi

Abdurrahman AYDIN
15 Mart 2020, Pazar
Din hizmetinin ve Risale-i Nur mesleğinin üssü’l-esası ihlâstır. İhlâsın ne olduğu doğru anlaşılmadan, Kur’ân hizmetinin doğru yapılması da mümkün değildir. Peki, ihlâs nedir?

İHLÂSIN ÖZNEL TANIMI

Bilinen anlamıyla ihlâs, ibadet veya hizmetlerin gösteriş için değil, Allah’ın emri gereği O’nun rızasını kazanmak için yapılmasıdır. O’ndan başka şahit aranmamasıdır. Başka bir deyişle, sadece Allah’a kulluk bilinciyle yapılması, insanların takdir veya tenkidine bakılmamasıdır.

İhlâs, lügat anlamı itibariyle arıtmak, saflaştırmak, katışığını gidermek demektir. Nasıl ki, bir bidon suya karışan bir damla necaset onu bozar. Artık kimse o suyu içmez. Aynı şekilde Cenab-ı Allah (cc) da sadece kendisi için yapılması gereken bir ibadet veya hizmete, başka maksatlar karıştırıldığında, bilhassa gösteriş veya dünyevî çıkarlar gibi süflî gayeler bulaştırıldığında o ameli kabul etmez. Çünkü halis değildir, kirlenmiştir. “Allah ise güzeldir ve güzeli sever.”1 “Hardal tanesi kadar riya bulaşmış hiçbir amel kabul edilmeyecektir.” 2

Bu ihlâs tarifleri doğrudur ve kalbe bakar. Fakat kalpteki bu ihlâsın, hizmette uygulamaya nasıl dönüşeceğini veya var olup olmadığının dışarıdan nasıl fark edilebileceğini ise bu tarifler yeterince açıklamaz.

İHLÂSIN NESNEL TANIMI

Arıtmak anlamındaki ihlâsın nesnel tanımı ise, dinin aslî hüviyetini ve orjinalitesini korumaktır. Daha açık bir ifadeyle ihlâs, dinin bulandırılmasına ve yozlaştırılmasına mani olmaktır.

Malûmdur ki, su saf halde iken (halis iken) elektriği iletmez; o nüfuz edici cereyana karşı mukavemetlidir. Ama içine başka maddeler eriyip karıştığında ise aynı su, bu meziyetini kaybeder ve haricî cereyana bir vasıta haline gelir. Aynen öyle de, Risale-i Nurlar ve onun hizmet tarzı, Kur’ân membaından süzülmüş arı ve duru, sâfî bir sudur. İhlâs, onun bu halis yapısını ve tarzını korumaktır. Böylece hem o su, hem de onun sâkîleri korunmuş olur. (Bu sır içindir ki, kader bu suyu daima ayrıştırarak arıtma işlemine tabi tutar.)

Hem malûmdur ki, domatesin tohumu organik ise meyvesi tatlı ve sağlıklıdır. Ama daha çok meyve versin diye bu orijinal tohumun genetiği değiştirilirse ne olur? Ürün beş kat artar. Fakat gıdası azalır ve gittikçe kısırlaşır. Aynı şekilde, Risale-i Nurlar da Kur’ân bahçesindeki meyvelerin tohumlarını ve on dört asırdan bu yana istikametle ona hizmet edenlerin birikimini barındırır. Dolayısıyla ona talebe olanın birinci vazifesi olan ihlâs, çok meyve almak için tohumla oynamak değil, bilâkis o halis tohumları ve tavrı korumaktır. Meyve işi ise mevsime ve toprağa bağlıdır. İlâhî takdir ne kadarsa o kadar olur.

Ca’y-ı dikkattir ki, dinin -değil sadece kendisinin- onun yazısı olan Kur’ân hattının korunması dahî, Risale-i Nur’un bir vazifesi addedilmiştir. 3 O yüzden bu vazifeyi deruhte edecek başka kurumların (Kur’ân kurslarının, İmam Hatip okullarının vb) açıldığı döneme kadar, risalelerden daha geniş kitlelerin istifadesi yani daha çok meyve elde edilmesi imkânı feda edilmiş ve Risalelerin Kur’ân hattıyla yazılması tercih edilmiştir.

“Dininde ihlâslı olursan az bir amel de sana kâfi gelir” hadisi 4 bu manayı da hâvîdir. Evet, dinin dejenere edilmeye çalışıldığı bir devirde, onun otantik yapısını korumak keyfiyeten öyle önemli bir hizmettir ki, ondan daha öncelikli başka bir hizmet olamaz! İşte bu ihlâstır ve azı dahî çok hükmündedir.

Selef-i salihîn de bu tür ihlâsa öncelik vermiştir. Meselâ “Kur’ân mahlûk mudur?” tartışmasında bir çok âlim resmî görüşe boyun eğerken, Ahmed b. Hanbel (ra) bilâkis tedrisi bırakıp zindanı kabul etmiştir. 5 İdamla yargılanırken Bediüzzaman da (ra), hizmet edebilmek için hayatta kalması gerektiğini önemsemeden: “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım” demiştir. 6 Bu tavırlar ihlâsın, yani dinin özgün yapısını korumadaki hassasiyetin bir gereğidir. Sonradan kendisine yapılan ve hizmete vesile olabilecek cazip teklifleri reddetmesi de aynı gaye içindir. Çünkü dinin bükülmekten veya istismardan korunması candan da, hizmetten de önceliklidir.

HAKİKÎ VE TAM İHLÂS NASIL ANLAŞILIR?

Zamanın birinde, hikmetinden sual olunmayan büyük bir padişah, bir futbol müsabakası düzenler. İki takım kurar. Birinci takıma kendisine sadık kullarını seçer. İkinci takıma ise düşman oyuncuları koyar. Sadık kullarına der ki: “Bu maç, mutlaka galip gelmeniz için değil, belki centilmenlik içindir. Sizden tek istediğim, koyduğum futbol kurallarını asla ihlâl etmeden, takım halinde, gücünüz ölçüsünde en güzel oyunu sergilemenizdir. Sonuçta galip de gelseniz, mağlûp da düşseniz her birinize ayrı bir dünya kupası verilecektir. Göreyim sizi, nasıl oynayacaksınız?” Sonra padişah, bu iki takımı sahaya sürer. Yedi katlı tribünler ise göklere kadar seyirciyle doludur. Büyük derbi başlar.

Şimdi soralım: Padişahları neden razı olacağını apaçık bildirmesine, hem de kupayı galip gelene değil, oyunu kuralına en uygun oynayana vereceğini vaat etmesine rağmen, padişah taraftarı bilinen bazı futbolcular, daha çok gol atabilmek için bazı yasakları çiğnemeye kalkarlarsa, meselâ faul veya ofsayt yaparlarsa ya da bireysel hareket ederlerse, bunların niyeti ne olabilir? Padişahlarını razı etmek ve onun vereceği kupayı elde etmek midir? Yoksa seyircinin tezahüratını celbetmek veya galibiyetle böbürlenmek midir? Bu durumda bunların niyeti halis midir?

Aynen bu temsil gibi, Padişah-ı Zülcelâl, kullarının sadâkatini imtihan için bu dünya sahasını açmış, mü’minlerden kurduğu takımın (Allah’ın hizbi) karşısına şeytanlardan, zındıklardan ve münafıklardan oluşan bir başka takımı çıkarmıştır. Mü’minlerden istenen galip gelmeleri değil, helâli ve haramı bozmadan (fesatsız) İlâhî emirlere bağlı kalarak ve tesanütle (takım olarak) mücahede etmeleridir. Burada galibiyetin ölçütü skor değil, kurallara sadâkattir. Böyle bir sadâkat ancak kalpte ihlâs varsa olabilir. “Böyle ihlâslı sadakat, ancak âlîhimmet sıddıkînlerde bulunur.” 7

SONUÇ

ihlâs, Hakk’ın rızasıdır. Madem Hak Teâlâ, ne şekildeki bir hizmetten razı olacağını açıklamıştır. Madem dinin aslî yapısının korunması, onun katında her hizmetten önceliklidir. O halde O’nun rızası hilâfına öncelik sırasını bozarak, dini yozlaştırma pahasına din hizmeti yapmak elbette O’nu razı etmek için değil, belki insanları razı etmek veya başka gayeler içindir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “ihlâs bizi men ediyor” diyerek siyasetli cemaatlere temastan talebelerini men etmesi, 8 Risale-i Nur’un mesleğine sadık kalacaklarına dair yakın talebelerine yeminler ettirmesi, 9 sürekli “Vazifemiz Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas tutup ihlâsla hizmet-i imaniyedir. Muvaffak etmek veya etmemek O’nun vazifesidir” demesi, işte bu nesnel ihlâsın, yani Kur’ân hizmetindeki orijinal ve bağımsız tarzın korunması endişesiyledir. Bu anlamdaki ihlâsı bulmak, kalbî ihlâstan çok daha zor olduğundan dolayı çaresini “Haklı şûra” olarak göstermiştir. 10

O halde Risale-i Nurlar adına, onun tarzına sadık kalınmayan veya haklı şûrâ onayı bulunmayan bir hizmette, onun tarif ettiği nesnel ihlâstan söz etmek de mümkün değildir. Halis olmayan bir hizmet ise hizmet değil, âkıbeti itibariyle hezimettir. “Bugünkü muvaffakiyete sebep olan ihlâs kalkarsa -maazallah- o zaman çok vahim neticeler tevellüd eder” 11 ihtarı, kerametvârî bunu ihbar eder.

Dipnotlar:

 1- Müslim, İman, 147; Ebû Davud, Edeb, 29. 

 2- Müslim, İman, 148,149; Ebû Davud, Libas, 26. 

 3- Kastamonu L. 210. 

 4- Münavî, Feyzü’l-Kadîr, I/216. 

 5- TDV İslâm Ans. “Mihne” md. 

 6- Divan-ı Harb-i Örfî, Mukaddime. 

 7- Kastamonu L. 20. 

 8- Emirdağ L. 1, 38. 

 9- Yıldız Fırtına, Yeni Asya, 13/04/2014. 

10- Hutbe-i Şâmiye, 6. Kelime. 

11- Barla L. 3. Kısım, Hulusi Yahyagil’in mektubu.

Okunma Sayısı: 2853
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    15.3.2020 11:18:12

    Cüneydi Bağdadi, "İhlas Allah ile kul arasında bir sırdır.Melek bilmez ki yaz sın,şeytan alamaz ki bozsun." Üstadımız,ihlasın içindeki dokuz nur ve kuvveti saydıktan sonra,bunlar gibi ihlasın içinde çok nurlar ve kuvvet ler vardır diyor. Ayrıca ihlası kazandı ran çok hakikatlar Risale-i Nur'da var dır diyor. 20 ve 21. Lem'a ihlasın mer kezi olmakla beraber,bunun dışında çok hakaik Nurlarda zikredilmiştir. Demek ihlas hem nurdur,hem kuvvettir. Diğer önemli bir husus uhuvvet ile ihlas bir bütündür.Biri diğerisiz ol maz.Mesleğimiz uhuvvet mesleğidir derken bu manayı teyid ediyor. Bütün bunlar müvacehesinde düşündüğümüzde; bugünkü hal ve vaziyetimiz, uhuvvet ve ihlasla ne de rece örtüşüyor.Bu iki nurani kuvvetin hayatımızdaki yerler nasıldır,? Ne derece hem haliz? Onu da ferasetinize havale ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı