22 Şubat 2020 00:18

Devlet yönetimi ve faiz indirimi

Fotoğraf: Ali Balıkçı/AA

Paylaş

Merkez Bankasının devamlı faiz indirimi, kamusal yönetim mantığı çok derinlere inen, hiç de basite alınacak bir hadise değildir. Faiz indirimini cari açığın finansmanı, fiyatların denetimi, elde kalan bina stoklarının eritilmesi, ekonominin canlandırılması gibi bir dizi konu ile bağlantılı olarak tartışabiliriz. Bu konuların her biri ayrı ayrı fevkalade önemli olduğu gibi, birbiri ile bağlantılı olarak da çok ciddi konulardır. Ancak, böylesine ısrarlı faiz indiriminin devlet yönetimi ile ilgili bir yönü var ki, bu konu bence tümüne baskın olan kamusal yönetim anlayışı ve felsefesi meseledir.

Yazının sonunda söylenmesi gerekeni hemen başta söyleyeyim ki, yargı alanında, medya alanında, hatta eğitim gibi hemen tüm alanlarda kaygı ile yaşadığımız usulsüzlük/hukuksuzluk, siyasi grubun içinden çıkamadığı sorunlarını toplumun geleceğinin karartılması pahasına perdelenmesi ile ilgilidir. Meseleye devlet yönetimi açısından bakarsak, kavramsal olarak devlet ile hükümet ayırımının birbirine karıştırıldığını görürüz. Şöyle ki, anayasa devleti kurar, ilkeleri belirleyerek hükümete ve diğer kamu organlarına yönetim usul ve patikası çizer. Bu çerçevede devlet, toplumun bütünsellik ve yönetiminin ruhudur; hükümet ise devlet ruhuna uygun icraatı yapan araçtır. Kısacası, biri asıl, diğeri araçtır. Bu kurala uyulduğunda yargı hukuka uygun işleyebilir, Devlet İstatistik Kurumu emir almadan görevini ifa edebilir, Merkez Bankası gerçek anlamda bağımsız olabilir, eğitim ya da medya alanları ve diğer tüm kamusal ve yarı-kamusal faaliyet alanları da baskıdan masun olarak faaliyetlerini icra edebilirler.

Bu genel çerçevede Merkez Bankasının faiz indirimine yöneldiğimizde, birbirine bağlı iki ciddi sorun ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Bunlardan birincisi kamusal yönetim anlayışı ve kurallarının çiğnenmesi, ikincisi ise bir siyasi kadronun belki de kısa bir süre kazanma hırsı ile toplumun geleceğine ipotek koyma hakkını kendisinde görmesidir. İç içe geçen bu iki konuyu birlikte kısaca ele alacağım.

Bir kere, bir siyasi kadro ya da onu yöneten siyasi kişinin “Yönetme” ile “Müdahale etme” kavramlarını birbiri ile karıştırmaması gerekir. Kamusal kurumlara olası usulsüz müdahale, hatta kamu yararı ileri sürülerek yapılan müdahale hiçbir gerekçe ile makul görülemez, gösterilemez. Ulusal yarar açısından müdahalenin çok zaruri olduğu durumlarda, müşterek konseylerde aleni tavsiyelerde bulunulur, böylece müdahalede haklılık ancak kamuoyu önünde netleştiğinde ve çok istisnai durumlarda dolaylı müdahale gerçekleştirilebilir. Bunlar dışında her müdahale anayasanın ihlali anlamına gelir. Yapılan müdahalenin anayasaya aykırı olmaması hali, ancak müdahale edici kadro ya da kişinin kendisini anayasanın üstünde görmesi, yani kendisini “devlet” yerine koyması ile olanaklıdır. İrade olarak devlet olduğunu düşünen ya da devleti temsil ettiği zehabına kapılan çağ dışı bir yönetim kadrosu tüm kamusal ve yarı kamusal organları siyasi mülkiyet ve tasarrufu alanında görerek, hiçbir sorumluluk taşımadan dolaylı ya da doğrudan müdahalede bulunabilir.

Gelelim faiz meselesine. İktisat alanında bir dizi anlatımı ve gerekçesi olan faiz meselesi salt kur ya da fiyat ayarlayıcı olarak görülemez, çünkü kur ve fiyat çok daha derinden nesiller arası kaynak ve refah dağılımını etkileyen olgulardır. Çok genel bakarsak faiz, toplumun kaynaklarının bugün ve gelecek zamanlardaki tüketimi arasında tercih manivelası ve göstergesidir. Faizlerin indirilmesi bugünkü tüketimi hızlandırdığı kadar gelecekteki olanakları kısar. Faiz indirimi iç tüketimi yükseltirken tasarrufu kısar. Bu durumda üretim artmazken fiyatlar yükselir. Faiz indirimi meselesinin yansıması, elde kalan bina stoklarının eritilmesi karşılığında, toplumun mutfak alış-verişinin pahalılaşması, gelecek neslin pahasına bugünkü neslin hesapsız israfının gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. Son uygulama enflasyonu frenleyemeyeceği gibi, hatta emir alınmadan yapılan hesaplamalarda fiyat yükselişlerini de yansıtabilir. Belki gelecek nesillere devredilen ağır yükler pahasına, fevkalade yanlış politikalarla üretilen ev stokları biraz eriyebilir, belki piyasa biraz kıpırdayıp kıl payı son bir seçimin de çeşitli manevralarla lehe çevirebileceği düşünülebilir.

Rüya kurmanın bir maliyeti yok ki!  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...