“Kayıt bankosunun etrafında kızlı-erkekli 7-8 genç var, oradaki bayanla konuşuyorlar. Sonradan öğrendim, turizm okuyan stajyer öğrencilermiş; kızlardan birinin “Amele kelimesi ayıp bir kelime değil mi?” dediğini duyunca şaşırdım. Kalktım gittim oraya “Amel” iş demek, “ Amele” de işçi dedim özür dileyerek. Zavallının kafasındaki tek amel “ ishal” de ayıpmış meğer.”

Gazeteniz Önder’in Sorumlu Yazıişleri Müdürlüğü görevini sürdürürken emekli olup aramızdan ayrılan  Yaşar Uysal’dan  bir mektup aldık. Her Zonguldaklı gibi Ankara’da işleri olduğunda Amelebirliği’nin Ankara’daki Misafirhanesi’nde konaklayan Uysal, bu tesisteki izlenim ve gözlemlerini kaleme aldığı mektubunda, durumun ne kadar vahim ve can sıkıcı olduğunu ortaya koyuyor

Amelebirliği’nin atamalı veya seçilen tüm yöneticilerinin bu mektubu çok iyi okuyup değerlendirmesi dileğiyle, Yaşar Uysal’ın tespitlerini sizlerle paylaşıyoruz:

**

Sevgili Eyüp,

 

Babalarımızı buluşturan “Karaelmas” bizlerin de ortak paydası olmaya devam ediyor.

Özel bir iş için gittiğimiz Ankara’da Amelebirliği Misafirhanesi’nde konakladık. Burada karşılaştığım olumsuzlukları görünce sana anlatayım diye düşündüm. Kömürün aydınlattığı bir Zonguldaklı olarak üzüldüm.

 

Kandillilik sorumluluğuyla da“bana ne” diyemedim.

 

Cumhuriyet’in ilanından 13 hafta önce kurulan Amelebirliği ülkemizin ilk işçi dayanışma yardımlaşma kurumu olma özelliğiyle de konumunda önemli bir yere ve tarihe sahiptir. Babalarımızdan kesilen aidatlarla yaşatılan ve bugünlere gelen devasa bütçeli kurumun bu biriminde yaşadıklarım beni hayli üzdü.

 

Misafirhaneye giriş işlemlerimiz yapılınca odalarımızın kapısını ve elektrik devresini açan manyetik kartlarımızı alırken ücretin kredi kartıyla ödenemeyeceği, günlük peşin ödeme uygulaması olduğu anlatıldı. Yani “3 gün kalacağım parasını vereyim” diyemezsin.

 

Odada iki yataklı bir sandalye bir televizyon bir de dahili telefon var. Banyo tuvalet berbat. Banyonun kırık fayanslar beyaz yağlıboya ile kapatılmaya çalışılmış. Ama boyalar kirlenince ve küflenince ortaya çıkan tabloyu anlarsın işte. Lavabo ve klozet arasına girebilmek için 13-15 yaşlarını geçmemiş olmak gerekir. Hangi katta hangi oda banyoyu kullanmaya kalkarsa kalksın su borularından gelen o korkunç ses sanırım tüm binayı sarıyordur. Sabah erken saatlerde başlayan bu su sesinde daha doğrusu gürültüsünde uyumak ne mümkün.

 

İlk günün akşam yemeğini misafirhanede yiyip yiyemeyeceğimizi sorduğum resepsiyon yetkilisinin yanındaki bayan “ Bir dakika” dedi, “ Yemeği dökmedilerse, var”

 

Dökülecek yemek!...

 

Günün yorgunluğunu atamadığım saatlerdi sanırım sabahın 7 ya da 8’i oda kapısının manyetik kartla açıldığını çıkardığı metalik sesten anladım. Elinde valizi tanımadığım biri belirdi odada. Şaşırdım, “kimsin, ne işin var odamda?” dedim. Yarı uyur halimle kovdum zoraki gülümseyen zatı. Neyse direnmedi adam, çıktı gitti. İndim aşağıya “bunun adı rezalettir” demeye kalmadı, ince bıyıklı yetkili, misafirhane yönetmeliğine göre uygulamanın normal olduğunu söyledi. “Zonguldak’tan bir Birlik yetkisi ararsa ancak odada yalnız kalabileceğimi” anlattı. Diğer yatak ücretini ödeme teklifim de reddedilerek…

 

Manyetik kapı kartlarını her gün güncellendiğini kapının açılmadığını görünce öğrendik. Hani dedim kendi kendime, odalarda konuğu ilgilendiren bir misafirhane yönetmeliği ve uyarılar uygulamalar levhası-tabelası olsa…

 

Ertesi gün lobide oturuyorum, gelen giden oluyor, çoğu hasta takibi, çocuğunun eğitim işleri için zorunlu seyahatteki orta ve alt gelir grubu insanlar. Amelebirliği Misafirhanesinin yalnız madenci ya da yakını değil Anadolu’nun her köşesinden gelen bu gibi insanlara önemli bir katkı sunduğu tartışılamaz. Ama işletmecilik anlayışını acilen güncellenmelidir.

 

Yine aynı gündü sanırım, Kayıt bankosunun etrafında kızlı-erkekli 7-8 genç var, oradaki bayanla konuşuyorlar. Sonradan öğrendim, turizm okuyan stajyer öğrencilermiş; kızlardan birinin “Amele kelimesi ayıp bir kelime değil mi?” dediğini duyunca şaşırdım. Kalktım gittim oraya “Amel” iş demek, “ Amele” de işçi dedim özür dileyerek. Zavallının kafasındaki tek amel “ ishal” de ayıpmış meğer.

 

Katlardaki çöp bidonları etrafında atılmış poşetler, kenarlarda birikmiş pamukçuk olmuş çer-çöp ve tozlar çok yakında temizlik yapılmadığı izlenimini veriyor. Ne zaman yapıldıysa boya veya vernik döküntüleri kuruyup yerlerde kalmış, kandamlası görüntüsü veriyor.

 

Kandilli ya da kömür olumsuzlukları denilince burun direklerimizin ortak sızısı hissedeceğin için anlattım sana bütün bunları.

 

Hani bir ilgilisini ya da yetkilisini görürsün de anlatırsın diye düşündüm.

 

Ha, bir de Ankara’daki bu misafirhane önüne dikildiği Amelebirliği internet sitesinde anlatılan madenci feneri heykeli diyeyim, yerinde yeller esiyor.

 

Misafirhane amel olmadan birileri bir el atsın derim, ama sakın siyasi yakınlarının çiftliğine çevirmeden.

 

Önder çalışanlarına sevgilerimle…

 

Selamlar…