TABİATIN insanlığın reçetesine “inziva” yazdığı şu süreçte, tüm aykırılıklar törpülenerek birlikteliğe varıyor. “Her şerrin altındaki hayır, her hayrın ardındaki şer” ifadesinin örneği gibi içinde bulunduğumuz dönemin tasviri… Şer bir durum altındayız ancak tebessüm ettiren hayırlar beliriyor. Bunu Kur’an-ı Kerim’in anlatım şekli olan mesaninin, yeryüzünde vuku buluşu olarak da açıklayabiliriz aslında;

“Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23) Ayetinde Kur’an’ın ikili bir sistemde, benzerlikler ve zıtlıklar üzerinden bir üslup ile indirildiğini anlatmaktadır. Yani Kur’an’ın anlatış tarzına baktığımızda karşılıklı zıtlıkların hâkim olduğu görülüyor, bu da mesani üslubudur. Cennet karşısında cehennem, kötü amel karşısında iyi amel anlatılır. Karşılıklı bir mukayese yaparak iyiyi kötü ile kötüyü iyi ile anlatan ve hakikate bu şekilde vardıran bir “ibret” şeklidir bu… Şimdi dünyaya baktığımızda hâkim olan üslubu okuyabiliriz; ibret ile üstünü örttüğümüz hakikatler gün yüzüne çıkıyor…

Çin merkezli bir virüs dünyayı kısa sürede sardı, insanoğlunun soluğunu kesiyor, organlarını infilak ettiriyor... İnsanlık ortak bir korkuda buluştu, şimdi duygular ortak… Bunu en net Twitter’da görebiliriz. Biri virüse yakalandığını ifade ettiği bir tweet attığında bu tweet binlerce etkileşim alıyor, insanlar dualarla moral desteği veriyor, insanlar hiç tanımadıkları insanlara üzülüyor… Aynı şekilde bir vefat haberi, ortak bir üzüntüde buluşturuyor milletti…. Peki bu virüsten biraz evveline gidelim, sokaklarda, caddelerde insanlar birbirini görmeden, umursamadan gelip geçiyorlardı, robotlaşmışlardı. Herkes kendi ile hemhâldi, kimse kimseyi çıkarı olmadığı sürece düşünmüyordu.. Tabi genel bir gidişattı bu, yoksa iyi insanlar yok olmuş olsaydı, virüse gerek bile kalmadan insan adı zaten silinmiş olurdu yeryüzünden… Ama yeryüzünü kara bulutlar gibi kaplayan bir bencillik hâkimdi; küreselleşen sistem, popüler kültür eliyle insanları aidiyetlerinden koparıp, anlık hazlara yöneltmişti. “Dünya insanı” yalnızlığına düşmüştü insanoğlu… Şimdi öyle bir fırtına çıktı ki, herkes benliğini unuttu, sarıldı birbirine… Oysa ki rüzgâr dağıtandır, öyle bilinir hele ki bir fırtına darmadağın etmeliydi.

*Ama ibret o ki bu musibet, bir hayrın elçisidir. Musibeti elçi kılan şu fermana bir kulak verelim; Çin merkezli küresel virüs savaşı, uluslararası arenada da dengeyi sarstı. Daha doğrusu küresel denge merkezi sayılan büyük güçler, deniz seviyesine düştü ve küresel mecrada havlu attılar. Bir refah sağlayıcısı olarak nam yapan sosyal maskeli Avrupa Birliği’nin maskesi düştü, İngiltere ardından Fransa da şu dönemde AB‘ye restini çekti… Bunun karşılığında medeniyet eşiğinin ötesinde tutulmaya çalışılan ancak sosyal devlet şeklini asırlar öncesinde kitabelerinde yazmış olan Türk milleti de, tabiatında organik olarak olan sosyal dayanışmayı, yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da sergiledi… Türk milletinin merhametinin ulaştığı yere medeniyet zirvesi sayılan, küresel güç iddiacılarının ufku yetmedi. Ülkeler bu işten sıyrılma peşindeyken ve ABD, İngiltere örneğinde olduğu gibi kendi insanlarını dahi umursamazken, Türkiye hem dünyanın dört bir tarafında olan insanını aldı yurdunda kucakladı hem ülkelere el uzattı. Biz İspanya ve İtalya’nın elini tutarken, Rumi lehçesiyle “karanlığın ardından doğan güneşi” gösterdik dünyaya.. Bu da bir felaket içinde hakkı gasbedilmiş olanın hakkının hak eliyle verilmesidir. Güneşi batıdan doğurup, allayıp pullayıp gözleri kamaştıranların yapay güneşi batınca, hakiki güneş görünür hale gelir… Yani virüs, emperyalizmin cafcaflı tuzağında şekillenen uluslararası sistemi elekten geçiriyor. Bakınız virüsün yeryüzündeki üslubu budur; zıtlıkların ibreti, bir fırtına ile uçan maskeler.

Yurt içine baktığımızda ise kalplerimiz virüsle cebelleşen her insanımız yerine atarken bir yandan da yükselen birlik türküsü ile raks ediyor ruhumuz… Kur’an üslubu ile terbiye ediliyoruz adeta, bir felaketin araladığı kapı, bizi buhranlara salan benliğimizden, huzur veren bizliğe çıkardı… Korku ve üzüntü ile olan savaşımızı; birlikteliğin, merhametin, biz oluşun ve insanlığın gücü ile veriyoruz. Gözlerimiz kâh kara günlere, kâh biz oluşun mucizelerine yaşarıyor… Bu zıtlıklar ile verilen ibret, insanlığı hatırlatıyor… Tabi çatlak sesler elbette ki var, arif olanların ibretin ibretini görmesi için bir ayrık otu gibi bizliğe karşı benlik hırsı güderek muhalefet ararlar yersiz ve zamansızca… Şöyle düşünün, radyoda en sevdiğiniz şarkı çalıyor ama dışarıdan da gelen korna sesi, kargaşa var, kapatın pencereleri siz o güzel şarkı ile dans edin, böyle iyileşeceğiz…