"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hudeybiye ve sulh zemini

Havva KÜÇÜK KONUR
31 Temmuz 2021, Cumartesi
Güven duygusu, kendini emniyette hissedince gelişen ve kişiyi rahatlatan bir duygudur.

Güvende hissetmemenin zıddı korkudur. Korku duygusu, ya da hiss-i havf ise, Bediüzzaman’ın deyimiyle ‘hıfz-ı hayat için verilmiştir.’ (Mektubat, 29. Mektup, 6. Kısım) Hayatını, canını korumak, en temel insanî güdülerdendir ve Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde fizikî ihtiyaçlardan sonra gelen temel ihtiyaçtır. İnsan canını tehlikede görürse, sağlıklı düşünemez, akıl devreden çıkar ve güvenli bir yer, ortam bulma ihtiyacı her türlü düşünme melekesini yerle bir eder. Korku, panik, cinnet hali, gerginlik durumlarında, aklı başında gördüğümüz pek çok insanın dengesiz hareketler yaptığına şahit olmamız bu yüzdendir. En tipik örneği deprem anındaki paniklerdir. Kaçıncı katta olursa olsun aşağıya atlayan insanlar, aklın devreden çıkıp panik durumuna geçişin tipik örneğini sergilerler. Bu da yine bize hayatı koruma güdüsünün gücünü göstermesi bakımından manidardır.

Korku ve paniğin yaşattığı bir diğer akıl dışı durum, tarafgirlik ve inattır. Güçlü tarafa meyletme, onu savunma ve üzerinde düşünmeden holiganca sloganlaştırma çabaları, hep altta kalma ve kendini koruyamayacak duruma düşme korkusundandır. Ortada bir savaş ortamı var ise, buradan çıkacak iki sonuç vardır; ya kazanılacak, ya da kaybedilecektir. Savaşı karşıdan izleyen bir savaş muhabiri değil, savaşın içindeyseniz, kazanma ya da kaybetme duygusundan birini yaşayacaksınız demektir. Başka türlü bir şey yaşama, tanıma, öğrenme şansınız yoktur. Aynı şeyi bir futbol maçında da görebilirsiniz.

Asr-ı Saadette Hudeybiye Antlaşması’na kadar geçen sürede Mekkeli müşrikler hep üstün gelme, zafer kazanma ve mücadele zemini içerisindeydiler. Yapılan savaşlar bu anlayışın tezahürüydü. Ama Hudeybiye Antlaşması, görünürdeki şartları Müslümanların aleyhine gibi görünse bile, nihayetinde bir sulh zemini oluşturmuştu. 10 yıllığına hazırlanan ant- laşma 2 yıl sürdü ve barış ortamını, ant- laşma şartları lehlerine olan Mekkeli müşrikler bozdu. Ama enteresan olan şu ki, antlaşma dönemi bir dönüm noktası oldu. Pek çok kabile bu sürede İslâmı araştırma ve Müslümanları gözlemleme şansı bularak müslümanlığı seçti. Çünkü bir sulh ortamı oluşmuştu, kimse kimseye sebepsiz yere kılıç çekmeyecekti ve canları artık güvendeydi. Düşünce ve akıl başa gelmiş, rövanş ortamı bitirilmişti. Müslümanların aleyhine gibi görünen şartlar, tahminlerin aksine lehine olmuş, Müslümanlık büyük bir ivme kazanmıştı.

Korku ve inatlaşma zemini, insana düşünmediğini yaptırtan, hissî, şahsî tatmin alanına dönüşebilen bir rövanş ortamıdır. Sonuç almaya değil, kurulan hegemonya düzenini devam ettirmeye yöneliktir. Hakikî mânâda kazananı yoktur. Kaygan bir zemindir ve sadece güç iktidarının gölgesinde varlığını sürdürebilir. Sulh zemini ise, akılcıdır. İradeyi elden almaz, aklı devre dışı bırakmaz ve korkulardan beslenmez. Öğrenilecek bütün duygulara, çıkarılacak derslere açıktır. 

Kazanan - kaybeden, haklı - haksız kavgasından ziyade daima çıkarılacak kriterler merkezinde düşünülür. Bunun içindir ki Bediüzzaman, hep sulh zemininden yana olmuş, kendisi de böylesi bir zemini bizatihi kendi mabeyninde inşa etmiştir. Çekişmeli, inatlaşmalı, kazananı meçhul olacak hiçbir tartışmaya ne kendisi girmiş, ne talebelerini göndermiş, ne de fikirlerini ezdirmiştir. Onun nazarında fikirler her zaman azizdir ve her zaman en üst mertebe saygı görmelidir. 

Okunma Sayısı: 1534
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sedat İlhan

    31.7.2021 15:09:52

    Güncel ve çok önemli bir konuya temas edilmiş. Allah mübarek eylesin. Kavramları kimlere nasıl bakar sorusu ile ele aldığımızda daha bir anlamlı olabilir, anlamamız ve düşğnce dünyamızda dengeyi bulabilmemiz daha bir mümkün olabilir. Bu anlamda şöyle sorular sorsam ve cevap arasak, nasıl olur acaba ? * Kimlere, neden güveniriz ? * Elimizde hakikatler var. İnsanların güvenini kazanmamız gerekir ki paylaşabilelim. Nasıl kazanacağız, kazanmak için neler yapabiliriz ?

  • Orhan Ali YILMAZ

    31.7.2021 10:44:13

    Havva Hanım, Elimize, kaleminize ve de zihninize sağlık... Risale-i Nur Hizmetlerimiz ile Asr-ı Saâdet mukayesesinde, o bağlamda harika bir "Tahlil" olmuş.. Hem de Feth-i Mekke'nin "teehhür" ile "tecîl" olunmasının, "bilmediğimiz o derin hikmeti" ile ilgili, Fetih Sûresi'nin 25. Âyeti'nde izah edilen şu, benim zihnimi dâima işgal ile meşgul eden konuya güzel bir "Tavzîh" ve de "Tefsir" olmuş... Teşekkür ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı